Kitap okumayı seviyorum. Hele bu bir de sevip saydığım değerli bir sanatçının hayatını anlatıyorsa daha da hoşuma gidiyor.
Ünü sınırlarımızı aşmış, yurtdışında da bizi başarı ile temsil eden ve oralarda "Gelincik adam" diye anılan sanatçımız Hikmet Çetinkaya'yı pek çoğumuz resimlerinden tanıyoruz. Ve eminim ki pek çok kişi o gelinciklere benim gibi bayılıyor. Hikmet hoca geçtiğimiz yıl kendisini anlattığı ve hazırlığını Tekin Ertug'un yaptığı bir kitap çıkardı. Adı " Kan çiçekleri". Sağ olsun birini de imzalayarak bana yolladı. Zevkle, sindire sindire okudum. Çünkü sanata gönül vermiş biri olarak, başarının zirvesine tırmanmış bir sanatçımızın geçtiği yollar örnek teşkil edecekti bana. Hatta benim gibi bu işe gönül vermiş sanatla ilgilenenlerin ve sanatseverlerin baş ucu kitabı olacak nitelikte idi.
Hikmet hoca işi en başından tutmuş... taaa çocukluğundan anlatmaya başlamış. Hani genelde o konumda birini gördüğümüzde tuzu kuru ve hep öyle olmuş sanırız ya!.. Hayır, meğer onda öyle değilmiş. Öksüz büyümüş... çok yokluklar, sıkıntılar çekmiş... Tuğla fabrikasında da çalışmış, pazarda limon da satmış... Ama o acılar onun gelişiminde, olgunlaşmasında iyi yönde büyük rol oynamış. Hayatı öğrenmiş. Aslında o yılların çocukları ve gençleri sanırım benzer acılar yaşamışız genelde... yokluk da çekmişiz... acı da... Okurken kimi yerlerinde "Ben de... ben de..." dedim... Çünkü onunla aynı yaştayız...
Ressam olma yolunda da pek çok sıkıntılar çekmiş. Hayat onu resimden soğutan resim öğretmenine rağmen bir biçimde resme yönlendirmiş ve resim ile ilgili iyi bir üniversitede okulunu da okumuş...
Pek çok resim yapmış... Her tarzdan, her teknikten... Derken bir gün yolu gelinciklerle kesişmiş. Öyle farklı, öyle duygularını yansıtarak yapıyormuş ki, resimleri yurtdışından bile fark edilmiş. Kimi konularda onun deyimi ile şansı da yaver gitmiş. Ama bana sorarsanız çalışmaz, emek vermezseniz şans bir işe yaramaz... O çok çalışmış...
"Gelinciğe borcum var" diyor... Kendisine gelincik yapmaktan sıkılmadın mı diyenlere Monet'i örnek gösteriyor... Dünya çapında ve yaptığı nilüferlerle özdeşleşmiş olan Monet'in tam otuz iki yıl nilüfer çalıştığını söylüyor...
Bu gün on binden fazla tablo yapmış, atölyesinde yüzlerce kursiyer yetiştirmiş ve sürdürüyor. Pek çok ülkede açtığı kişisel sergilerle bayrağımızı gururla dalgalandırmış...
Vatanını, milletini seviyor ve elinden geldiğince örnek davranışlar sergilemeye çalışıyor.
Bu işe gönül verenlere çok önemli mesajlar veriyor ve diyor ki "Ne yaparsan yap, hangi konuyu çalışırsan çalış, denizdeki kum tanesini yap, bozkırdaki bir dikeni yap ama senin resmin olsun... özgün çalışma olsun"
Türkiye'de sanatçı olmanın kalıplarını zorluyor, sanatın ve sanatçının sorunlarına değiniyor... Çok çalışıldığı zaman başarının da birlikte geleceğini ve hatta sanattan para da kazanılabilineceğini ispatlıyor...
Acısı ile, tatlısı ile resim yolculuğunu bir bir anlatıyor taaa en başından...
Ve diyor ki "Acısı olmayanın öyküsü de olmaz, bizi başarıya götüren yaşanmışlıklarımızdır, direncimizi artırır, bizi olgunlaştırır..."
Ben büyük keyif alarak okudum... Özellikle bu yola çıkan, özenen resim sevdalısı arkadaşlarımın başucu olacak nitelikte bir kitap. Çünkü başarının yollarını kıskanmadan tek tek anlatıyor...
Neyse daha fazla anlatmayayım da tadı kaçmasın... Ben okudum sevdim...
Hülya Sezgin / hulyasezgin@hotmail.com