Ağacın Gölgesi, Suyun Sesi Yoksa İnsan da Yok

TEMA Vakfı, Dünyanın en önemli ekosistemlerinden biri olan ormanlar ve yaşamın temel kaynağı olan su varlığına yönelik bilgileri derledi. Su ve ormanlar arasındaki etkileşimin önemine dikkat çekti.

TEMA Vakfı, Dünya Ormancılık Günü ve Dünya Su Günü’nün etkinliklerle kutlanacağı  hafta kapsamında, Dünyanın en önemli ekosistemlerinden biri olan ormanlar ve yaşamın temel kaynağı  olan su varlığına yönelik bilgileri derledi. Su ve ormanlar arasındaki etkileşimin önemine dikkat çekti.

Varlığı suyun varlığına bağlı orman ekosistemleri, yaşamın temel kaynağı suyun döngüsünde kritik rol oynuyor.

Dünya üzerindeki toplam su akışının %60’ı Dünya karasal alanının %30’unu oluşturan ormanlardan sağlanıyor. İstanbul da dahil olmak üzere Dünyadaki büyük şehirlerin 1/3’ü içme sularının büyük bir bölümünü ormanlık bölgelerden sağlıyor.  

Ormanlar yararlanılabilir su miktarı, yüzey ve toprak altında suyun akışı ve kalitesini önemli ölçüde etkiliyor. Ormanlarda ağaçların oluşturduğu tepe örtüsü ve bu tepe altında bulunan bitkiler ve organik materyaller suyun toprağı aşındırmadan yavaşça toprağa sızmasını sağlıyor.  Mevsimsel değişmelere bağlı olarak akarsularda akış rejiminin düzenliliğini koruyor.

Ormanların suya en büyük katkısı; sağladığı su miktarının yanında suyun kalitesini koruması olarak öne çıkıyor. Ormanlar tortulaşma kaynaklı düşük su kalitesi sorununu en aza indirgiyor. Ayrıca suya bağlı olarak ortaya çıkan arazi kaymaları ile sel ve taşkınların oluşmasını, çölleşme ve tuzlanmayı  engelliyor.Yamaçlarda ve eğimli alanlarda doğal barikat görevi görüyor, su kaynaklarını ve yataklarını koruyor.

Dünya Ormancılık Günü Avrupa Tarım Federasyonu (CEA) ve Gıda Tarım Organizasyonu (FAO) kanalı ile; Kuzey Yarımkürede ilkbaharın, Güney Yarımkürede sonbaharın başlangıç günü olan 21 Mart’ta, Dünya Su Günü ise Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen 22 Mart’ta kutlanıyor.  

Dünya Su Günü’nün bu yılki temasını Birleşmiş Milletler tarafından “Su ve Enerji” olarak belirlendi. “Su ve Enerji” ilişkisi; “Su yoksa enerji, enerji yoksa su yok” olarak ifade edildi. Yoksullukla mücadele, yaşam kalitesinin iyileştirilmesi için kalkınmaya, kalkınma için de enerjiye olan ihtiyaç gün geçtikçe artıyor.  Birleşmiş Milletler bu kapsamda sürdürülebilir enerji ve suyun öneminin altını çiziyor:
Enerji Üretim Sistemlerinin %90’ı yoğun olarak su kullanıyor: Endüstriyel su kullanımının % 75’i enerji üretiminde kullanılıyor. Enerji üretiminde kullanılan petrol, kömür, gaz ve uranyum gibi yakıtların soğutulması için yoğun olarak su kullanılıyor. Giderek yaygınlaşan biyoyakıt üretimi için de suya ihtiyaç bulunuyor. Örneğin, karayolu taşımacılığında biyoyakıt kullanımının %5 artması halinde  tarımdaki su kullanımının %20 oranında artacağı ifade ediliyor.
2035 yılında küresel enerji kullanımının %50, su tüketiminin de %85 oranında artması bekleniyor:

Ancak üretilemez bir varlık olan suyun Dünya’daki miktarı artmıyor. Bugün dünya üzerindeki tatlı su miktarı Sezar’ın antik Roma’yı yönettiği dönemle aynı miktarda.

Üstelik, her yıl yaklaşık olarak 15-18 milyar m3 tatlı su kaynağı fosil yakıt üretiminden dolayı kirleniyor. Kömür enerjisi nedeniyle oluşan asit yağmurları suları daha da asidik hale getiriyor. Oysa yenilebilir kaynaklardan enerji üretildiğinde çok daha az su kullanılıyor. Örneğin; güneş enerjisinden elektirk üretildiğinde gaz birim elektik enerjisi için gerekli su miktarı doğalgaz santrallerinden 5 kat, kömür santrallerinden 2 kat daha az suya ihtiyaç duyuluyor. Rüzgar enerjisi için suya ihtiyaç duyulmazken, jeotermal enerji için kullanılan su tekrar kaynağa veriliyor. Tüm bunlar gelecekteki bugün yaşanılan ve gelecekte daha da artacak olan su sorununun üzerinden gelinmesi için yenilebilir kaynaklardan enerji üretilmesi gerekliliğini işaret ediyor.
Günümüzde 2,8 milyar insan su kıtlığı ile karşı karşıya ve 2,5 milyar insanın elektriğe erişimi bulunmuyor: Su varlıkları gün geçtikçe kirleniyor, sağlıklı suya erişim güçleşiyor.  Bugün dünya nüfusunun %40’ı susuzluk çekiyor. Çin’in Kuzey batı platolarındaki su kıtlığı nedeniyle insanların tüm yaşamları boyunca doğumda, evlenirken ve öldüklerinde olmak üzere yaşam boyu 3 defa yıkandıkları ifade ediliyor. Üstelik iklim değişikliğinin etkilerine bağlı olarak küresel su varlığımız ciddi bir tehlike ile karşı karşıya.

 

Türkiye de su fakiri olmasa bile su kısıtı olan ülkelerden bir tanesi.

 
Türkiye’de  kişi başına 1519  m3 su düşüyor. İklim değişikliği nedeniyle yaşanılan su sıkıntısının Türkiye’nin büyük bir bölümünü içeren kurak ve yarı kurak bölgelerde daha da artması bekleniyor. Bu durumda, su havzalarının korunması her geçen gün daha çok önem kazanıyor.

TEMA Vakfı olarak, Dünya Ormancılık ve Su Gününü kutlarken; insanın doğanın parçası olduğunun altını çizmek istiyoruz. Ağacın gölgesi, suyun sesi olmadan insanın da var olamayacağını hatırlatarak; ormanlarımızın, su varlığımızın önce korunması, sonra geliştirilmesi gerektiğini tekrar hatırlatıyoruz. Özellikle, su varlığımızın sürdürülebilirliğini sağlamak için Türkiye’de suya dair mevcut 40’ı aşkın yasal düzenlemeyi toparlayacak; bir çerçeve yasasına ihtiyaç duyuyoruz. Türkiye’de insanın parçası olduğu üstün ekosistemin yararını koruyacak nitelikteki Su Yasa Taslağı’nın gerekliliğinin bir kez daha altını çiziyoruz.