Geçtiğimiz günlerde Mobilya tasarım ve sanat fuarına katılmak üzere bir İstanbul'a gidip gelmiştim hani... Onu anlatayım size...
***
Uçaktan indim. Havaş'la Yeni Sahra durağına geldim. Ressam Meltem Aktaş beni orada bekliyor. Benim canım arkadaşım valizimi kaptığı gibi arabaya yerleştiriyor ve doğru fuara gidiyoruz. Resimleri asmamız gerek.
Fuara katıldığım Niş Art Galeri'nin sahibi Nihat Tokat bey kibar, mütevazı bir beyefendi. Kulağında telefon bir aşağı bir yukarı koşturup duruyor. Herkesle tek tek ilgileniyor. Yardımcısı ressam Gülamber Hiçdurmaz da öyle. Nihat bey 32 yıldır galerici imiş. Tam bir profesyonel. Beni “hemşehrim” diye tanıtıyor arkadaşlara.
Diğer hemşehrim Cenk Ünlü de orada. Nihat beyin yardımcılarından. Hemen resimlerimin asılması konusunda bana destek veriyor sağ olsun. Bir çırpıda asıveriyoruz resimleri. Zaten taşımam kolay olsun diye küçük tablolardan seçmiştim.
Niş Art galerinin stand uzunluğu 700 metre. katılımcı sanatçı sayısı seksen dört. Ankara'dan ressam arkadaşım Asiye Aytan ise komşu galeriden katıldı fuara. O da beş altı resmini getirmiş. Bir telaş, bir telaş resimler tek tek asılıyor. Herkes kendi telaşında. Standlarda farklı renklerde, farklı dokularda ve farklı tarzlarda çeşit çeşit resimler...
Kimi ressamlar “En büyük benim” havasında, kasım kasım kasılarak dolanıyorlar. Aynı standda resimleri asılı soyut çalışan bir hanım benim resimlere şöyle bir baktı ve “Ben de ilk zamanlar böyle çalışıyordum. Çok böyle resimlerim var. Sonra değiştim. Şimdi soyut çalışıyorum. Ama ilk zamanlar.” dedi.
Öyle öfkelendim ki. Tarzı olmayabilir ama emeğe saygı duyması gerekir. “Ben değişmem. Ben naifim. Naif içinden geldiğince çocuksu duygularla dünyayı gördüğü gibi resmeder. Siz realistle karıştırıyorsunuz .” dedim. Sustu!..
Sonuçta ortada bir emek var. Hayaller var, düşünce var... Ben ona saygı duyarken... Bir başkasının emeğini küçümsemek gerçek sanatçıya yakışmaz...
Resimleri asma işimiz bittikten sonra Meltem'in evine gidiyoruz. Onda kalacağım. Ataşehir'de oturuyor. Fuar alanına pek uzak değil. Güzel, modern, güvenlikli bir site. Yükseklerde bir katta oturuyoruz. Balkondan manzara harika...
Sarılıp duruyoruz. “İyi ki geldin kııız.. ben seni çok seviyoom.” diyor sürekli olarak. Ben de onu özlemiştim. İzmir ağzını özlemiş. Oğlu Arca, eşi Ender hepsi harika insanlar. Beni evimde ve ailemle birlikte gibi hissettiriyorlar. Keyifli sohbetler ediyoruz. Mutfakta sofra hazırlarken biraz yardım edeyim dedim. Hemen Meltem “Sen benim kayın validemmişsin. Hadi bakalım, otur şu köşeye kahveni iç. Ben her şeyi hazırlarım” dedi.
Ertesi gün onu dinlemedim. Azıcık da olsa işin ucundan tuttum...
Ertesi sabah erkenden kalktık. Fuara gitme hazırlığına koyulduk. Meltem arkadaşlarını tek tek aradı “Nasıl gidiyorsun? Seni alayım mı?” O fedakâr bir arkadaş, vefalı bir dost...
Giyindik, süslendik kahvaltımızı yaptık hazırız ve fuardayız...
Sanatseverler dışında resim çalışan kursiyerler de gelip eserlerin fotoğrafını çekiyorlar. Esinlenmek içinse tamam. Ancak bire bir kopyasını çalışacaklarsa üzülürüm. Çünkü hiçbir kopya aslının yerini tutmaz, emeklerine yazık . Resim sanatında ilerleme açısından ise bir katkı sağlamaz. Sürekli kopya çalışan bir ressam da asla imza olamaz.
Şarkıcı Tarkan'ın dediği gibi “Başkası olma kendin ol...”
Sergi açılışının akşamı katılımcı arkadaşlar ve Nihat bey hep birlikte Beyoğlu'nda bir yere yemeğe gittik. Müzik de vardı. Günün stres ve yorgunluğunu atarken daha bir kaynaştık arkadaşlarla. Yakınlaştık. Çeşitli danslar yaptık. Ben de kolbastı oynadım. Bu tür organizasyonlarda düzenlenen yemek kişileri kaynaştırma açısından önemli bence...Gazeteci Aykut Altındağ sırf sanatçı dostlarını görmek için her gün fuara geliyordu. Hatırnaz biri. Herkesin isteği doğrultusunda fotoğrafını çekiyor. Sanata gönülden destek veriyor. Benim de arkadaşlarımla pek çok fotoğrafımı çekti...
Semra Gözüyeşil orada tanıdığım ve sevdiğim ressam arkadaşlardan. Boylu, poslu Maşallah. Güzel de giyiniyor. Güzel anıları var. Kendisine son derece güveniyor. “Beni bu güne kadar hiçbir kapıdan geri çevirmediler.” diyor. Elbet kıvrak zekâsının da payı var bunda. Örneğin bir gün bir hastasını ziyarete hastaneye gitmiş. O gün ziyaret günü değilmiş. Kapıdan umursamadan geçmiş. Güvenlikçiler “Hanımefendi nereye?” diyerek durdurmak istemişler. Sert bir bakış atarak dönmüş ve “Tanımazdınız mı?” demiş. Güvenlikçiler şaşalamış “Özür dileriz efendim.” demişler...
Ertesi akşam Meltem ben ve Semra gene Beyoğlu'nda bir yere yemeğe gittik. Gene canlı müzik fasıl vardı. Birlikte konuştuk, gülüştük ve şarkılar söyledik.
Meltem benim canım arkadaşım hayat dolu, cıvıl cıvıl. Onunla olmak bana keyif veriyor...
İlk günlerde bana soruyor “Şuraya gidelim mi? Şunu yapalım mı?” Ona dedim ki: “Bak Meltem'ciğim, beni yanında çaydanlık kabul et. Sen nereye ben oraya. Senin sevdiğin her şeyi ben de severim. İstanbul'u sen biliyorsun. Ve beni en güzel şekilde gezdireceğinden eminim.”
Dediğim gibi de oldu. “Gel benim çaydanlığım...” diyordu. Beş günde beş altı sergi gezdik. İstanbul'u bir güzel yaşattı bana sağ olsun. E daha ne isterim... Ayla Akyol hanımın galerisine gittik. Doktor ressamların resimlerini gezdik ve çayımızı içerken hoş sohbetler ettik.
Meltem, Canan Doğruel, Ruhşen Yıldız, Ayşe Bayezid, Nazan Havus, Tülay Erbesler, Bensen Ünlüoğlu, Gülamber Hiçdurmaz, Semra Gözüyeşil ve daha pek çok arkadaş gün boyu keyifle sohbetler ediyor, şakalar yapıyorduk...
Yeni dostlar, sanatçı arkadaşlar edinmemin yanında sevdiğim arkadaşlarım da beni yalnız bırakmadı. İzmir Güzelbahçe'den karşı komşum tiyatro sanatçısı ve dizi oyuncusu Tayfun Sav'ın eşi İlknur'um bir arkadaşı ile geldi. Şimdilerde artık İstanbul'a yerleştiler. Çünkü Tayfun'un işi gereği böylesi daha rahat onlar için, ama onları özlüyoruz...
TRT Avaz'da yönetmen benim canım arkadaşım İrade Refizade ve program sunucusu manevi oğum Elgün Guliyev bir arkadaşları ile birlikte geldiler. Nasıl sevindim anlatamam. Elgün Azerbaycanlı opera sanatçı. Yakında şarkıları çıkacak piyasaya. Bir söyleşi yapıp size tanıtacağım onu... TRT Avaz'da her pazartesi "Aksi Seda" isimli kültür-sanat programları yayınlanıyor... Gündüz 14.00'te yayınlanan program kaçıranlar için aynı akşam 22.30 da tekrarlanıyor. Programın yönetmeni İrade hanım "Tarihin, edebiyatın ve kültürümüzün günümüze yansımasını ekranlara taşımak istedim." diyor. Sunumu ise Elgün yapıyor... Bu harika programı mutlaka öneririm...
İstanbul'dan fotoğraf sanatçısı canlardan can Cemil Cahit Dumlupınar kardeş geldi.
Onları görmekten son derece mutlu oldum...
İstanbul çok güzel ama bir o kadar da yaşanılması zor bir şehir. Orada hiç sakin yürüyen yok. Herkes telaş içinde koşuyor. Biz bile her gün kendi aracımızla gitmedik fuara. Trafik yoğun. Metroya koş!.. İn taksiye koş!.. Sonra Vapur kalkacak ona koş!.. Bayağı bir sportif oldum orada koşuşturmaktan. Aracımızla gittiğimiz günlerde ise Boğaz köprüsünden geçerken arabanın camlarını açıp Meltem'le ikimiz “İstaanbuuul çoook güzelsiiin!” diye bağırıyorduk...
Ancak bana sorarsanız İstanbul'da gezilir, İzmir'de yaşanır...
Sakin, sessiz, telaşsız... Güzel İzmir.
Hülya Sezgin/ hulyasezgin@hotmail.com