Ahiret inancı, Allah’a inanmaktan sonra gelir. Diğer iman esasları olan meleklere, peygamberlere, kitaplara iman; Allah’a ait bir fiil olarak nitelendirilir. Yani Allah’a inanan biri, O’nun gönderdiği peygamberlere, kitaplara, meleklere de inanmak durumundadır. Bu açıdan bakınca imanın şartı ikidir. Allah’a ve Ahirete inanmak.
İnsan için iki alem vardır. Biri yaşadığımız ve geçici olan Dünya Alemi, diğeri de öldükten sonra dirileceğimiz kıyamet günü başlayacak olan, ebedi kalınacak Ahiret Alemi.
Ahiret Alemi’nin varlığı ile ilgili Kur’an’da çok sayıda ayet vardır. Bu alemi inkâr etmek dinden çıkmak demektir.
"Allah evreni ilk defa yaratmış ve genişletmektedir. Kıyamet kopacağı zaman evreni dürerek ilk defa yarattığı hale getirecek ve tekrar yaratacaktır.’’ (Zariyat/47, Enbiya/104)
İslam inancına göre dünya hayatı, az bir mutluluğa karşı üzüntü, sıkıntı, zorluk ve acılarla dolu kısa bir hayattır. İnsana bu kısa hayatta, sıkıntıların olmadığı mutluluğun zirve yaptığı ‘’yok’ ’un olmadığı bir ebedi hayata hazırlık tavsiye edilmektedir. Bu tavsiye nefsi terbiye ettiğine inanılan tarikatlarca öyle ileri bir boyuta taşınmış ki ‘’Bir lokma bir hırka’’ ile yetinmeye kadar indirgenmiştir.
Ebedi ahiret hayatının cazibesi, insanın dünya hayatında daha iyi yaşama arzusuna hep engel olmuştur. Erdemli insan olmayı yeğleyen Müslüman, doğru yapmayı istemek yerine hep yanlış yapmama üzerine hayatını yönlendirmektedir.
Halbuki Kur’an bu dünya için gelmiştir. Bütün iletileri, koyduğu kurallar, emir ve yasaklar; insanların bu dünyada gelişmeleri, daha iyi yaşamaları, daha çok mutlu olmaları, nimetlerden daha çok yararlanmaları, daha çok yardımlaşma ve iyilik yapmaları içindir.
Temel ahlak ve hukuk kuralları içinde yapılacak her türlü gelişme, ilerleme, üretme, büyüme İslam da teşvik edilirken, büyüme ve refah seviyesi; İslam ülkelerinde düşük olması, İslam Aleminin Kur’an’ı ve Allah’ın Kur’an’da murat ettiklerinin iyi anlaşılmamış olmasına bağlamak gerekir.
Kur’an’ın emir ve yasakları üzerine hayatını sürdüren bir insanın, zaten ahiret korkusu olmaz. İslam Alemi, gelişmekten, hayat seviyesinin yükselmesinden yeterince bir pay alamıyorsa, bir şeyler eksik yapılıyor veya eksik-yanlış yorumlanıyor demektir.
Bu konuda ODTÜ öğretim üyesi Yasin Ceylan (İmam-Hatip mezunu) bir TV programında gençlikle ilgili bir soruya verdiği cevapta; Dindar Gençlik yetiştirmenin doğru olmadığını söylüyor ve sebebini şöyle izah ediyor:
"Çünkü Müslüman, dünya mutluluğu peşinde değildir, öbür dünya mutluluğu peşindedir. İmam hatipte okudum, medreseden geliyorum, İslam’ın öngördüğü dünya, öbür dünyaya yatırımdır, buraya geçici bakar. Dünya mutluluğu ikinci plandadır, asıl mutluluk ertelenmiş mutluluktur. Bir insanın zihninde bu varken neden bu dünyada bu kadar başarılı olsun? Yatırımı öbür tarafadır. İslam’ın Batı tipi bir medeniyet kurma ideali yoktur, ihtimali de yoktur. Batı medeniyetinde, bilim, sanat, edebiyat, refah, neşe, şiir falan var. İslam böyle bir toplum öngörmüyor. Ben de iddia ediyorum ki dünya mutluluğu olmadan başarı olmaz, dünya mutluluğu olmadan ahlakta olmaz. Mutsuz insan ahlaklı olamaz, sevemez. Mutsuzlar arasında dayanışma da olamaz."
'Ya o insanlar ahirete çalıştıkları için mutlularsa?' sorusuna verdiği cevap: "İnsan tabiatına aykırıdır, insan tabiatı bu bu dünyaya yönelik mutluluk ister. Dünyasını mükemmelleştirmeyen insan kim olursa olsun mutsuzdur."
Yasin Ceylan Hoca’nın söylediklerinde doğrular da var yanlışlar da. Bir defa İslam, hiçbir dönem Allah’ın istediği şekilde, bir İslam ülkesinde uygulama imkânı bulmadı. İdare edenler hep işin kolayını tercih ettiler. Ahiret hayatını göstererek, iktidarda kalma uğruna beceriksizliklerini, mutluluğu dünya da değil ahirette arayın diye Müslümanları uyutmayı yeğlediler. Halbuki Kur’an ahiret hayatını değil dünya hayatını şekillendirmek için indirilmiş bir kitaptır. Ahiret hayatını şekillendirecek insanlar değil, doğrudan Allah’tır. Orada insan iradesi yoktur.
"İslam’ın Batı tipi bir medeniyet kurma ideali yoktur" derken yerme amaçlı söylediği bu söz doğrudur. Evet İslam Batı tipi emperyalist değildir. Kendi çıkarlarını korumayı başkalarını ezerek, sömürerek, değerlerini yok ederek halletmezler. Sosyal ve aile hayatı da batının uyguladığı medeniyet dairesinde değildir. Adalet, refahın dağılımı, kendi insanına verdiği değerler, zamanı anlama konusunda Batı Medeniyetinden söz ediyorsa haklıdır.
Ahiret hayatının dünya mutluluğundan geçtiğine, dünya da mutlu olanların ahirette de mutlu olacaklarına inananlardanım. (Fahşa hayatı yaşamak mutluluk değildir.)
Ne yazık ki İslam, Müslüman ülkelerden çok Batı ülkelerinde uygulama imkânı bulmuştur. Değerler göstergesi ile yapılan araştırmalarda, İslami Değerlerin, Müslüman olmayan ülkelerde daha çok uygulama alanı bulduğu bir gerçektir.
Müslüman ülkeler, ahiret mutluluğundan önce; Dünya mutluluğunu nasıl elde ederimin hesabını yapmaları gerekir. Kur’an’da o mutluluğun bütün anahtarları fazlasıyla var. İnsana sadece alıp kapıyı açmak düşüyorken, o çatıdan, bacadan, pencereden girmenin peşinde. Yaralanma, ölme pahasına.