AKP ve MHP ortak çalışması sonucu hazırlanan Seçim Kanunu teklifi halen Meclis’te görüşülmekte. Bu teklif, Cumhur İttifakı'nın iktidarı kaybetme korkusuyla hazırladığı bir “seçim mühendisliği” ürünü.
Mehmet Y. Yılmaz T-24’teki yazısında, çok isabetli olarak, teklifin adını “Seçim Hilelerini Garantiye Alma Kanunu” olarak koymuş.
Teklifin amacı, seçim hileleri ve taraflı seçim kurullarının hukuka aykırı kararlarıyla da olsa, seçim kazanmaktan ibaret.
Beni burada asıl ilgilendiren husus, değişiklik teklifinin içindeki ahlaksızlıklar ve Cumhur ittifakının “muhafazakâr Müslüman, yerli ve milli” yönetici ve seçmenlerinin ahlaksız teklife karşı tutumları.
Önceki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden biliyoruz ki bu kitle için seçimlerin eşit ve adil şartlarda yapılmasının hiçbir önemi yoktur. Yeter ki seçimi kazanan kendilerinden olsun.
2018 seçimlerinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın makamından aldığı güç ve devletin imkanlarını kendisi ve partisi lehine hoyratça kullanmasını hiç yadırgamadılar. Erdoğan’ın güya resmi açılış programları yaparak, devletin imkanlarını ve gücünü kullanarak, fiilen parti mitingleri yapmasından hiç rahatsızlık duymadılar.
Bu kadar adaletsiz ve eşit olmayan şartlarda yapılan seçimlerde “trafolara kedi girmesinden”, bir emrivaki ile “atı alanın Üsküdar’ı geçmesinden” mutluluk duydular.
* * *
PARTİLİ CUMHURBAŞKANI SEÇİM YASAĞINDAN MUAF
Parlamenter sistemde Başbakan ve 3 bakan için seçim yasakları uygulanıyordu. Yeni sistem gereği Anayasa ve kanunlarda “Başbakan” yazan her cümlede, yerine “Cumhurbaşkanı” yazıldı. Sadece seçim yasaklarına dair maddede bu yapılmadı. Böylece AKP ve MHP iş birliği ile yapılmakta olan değişiklikte partili Cumhurbaşkanı seçim yasaklarından muaf tutuldu.
Açıkça demek istiyorlar ki, Cumhurbaşkanı adayı olacak Erdoğan halen elinde olan bütün devlet gücünü ve imkanlarını pervasızca kullanacak. Çünkü kendileri ve tabanları için ahlak ve adaletin bir kıymeti yok. Sadece kazanmak önemli.
* * *
SEÇİM GÜVENLİĞİ
Seçim güvenliğini ilgilendiren, en utanç verici teklif İl ve İlçe Seçim Kurulları başkanlarının seçiminde yapacakları değişiklik.
1950’den beri, Türkiye Cumhuriyeti’nde yapılan bütün seçimlerde uygulanan kurala göre, “il ve ilçedeki en kıdemli hâkim il veya ilçenin seçim kurulu başkanı olur.”
Bu kural mahkemelerde yargılamayı istediğiniz hakimlerin değil, önceden belirlenmiş objektif kurallara göre görevlendirilmiş hakimlerin yapması (tabii hâkim ilkesi) uygulamasına benziyor.
Cumhur İttifakı işte bu kuralı değiştirmek istiyor. Bu teklif Türk demokrasisi için bir kara lekedir.
Siyasi davalarda, sıkça “tabii hâkim ilkesini” çiğneyen, bu tür davalarda kendi seçtikleri hakimleri görevlendiren bir zihniyetten beklenen bir tavır bu.
Yapılacak değişiklikle “İl ve İlçe Seçim Kurulu Başkanları birinci sınıfa ayrılmış hakimler arasından kura ile belirlenecek.”
15 Temmuz 2016’dan sonra 14 bin yeni hâkim ve savcı alındı. Bunların pek çoğu 1. Sınıf hâkim yapıldı. Bu partili hukukçuların sandık kurullarını belirlerken ve itirazları karara bağlarken, emir ve talimatla karar vereceklerini hesap ediyor olmalılar.
İşi garantiye almak için, “kuraya dahil olmak istemeyen hakimler listeden çıkartılır” diye bir madde ilave etmişler. Çeşitli baskılarla yıldıracakları tarafsız hakimlerden “seçim kurulu başkanı olmak istemediklerine” dair dilekçe almaları pek zor olmasa gerek.
Arada bir kaçak olmaması için de tedbir alınmış. Bu kura çekimini, HSK tarafından atanan C. Başsavcısı ile 2 hâkimden oluşan, Adli Yargı Adalet Komisyonları yapacak.
* * *
BU HESAP TERS TEPER
Ben Cumhur İttifakının bu hesaplarının tutmayacağını düşünüyorum. Bu kadar oy hırsızlığı yapılmasına, geçmişi partili de olsa, hakimlerin çoğunun alet olmayacağına, adil bir seçim olmasına çalışacağına inanıyorum.
Ama belli bir yüzdede partizan hakimlerin seçimin kaderini değiştirmeye yönelik ahlaksızlıkların bir parçası olma ihtimalini de göz ardı edemiyorum.
Mehmet Y. Yılmaz’ın içimi karartan ifadesi muhalefetin ortak kaygısıdır: “Seçimi çalma niyetinin bu kadar açık seçik ortaya konulmasındaki fütursuzluk, seçim günü neler yapabileceklerinin de ipucunu veriyor. Bu kanun değişikliği, iktidarın seçime hile karıştırmak için bir hazırlık yaptığını da gösteriyor.”
Ancak sandıklarda işi sıkı tutacak muhalefet partileri hiçbir yolsuzluğa izin vermeyebilir.
İktidar bu haksızlıkları yaptıkça milli iradenin tepkisi büyüyecektir. Ahlaksız ve adaletsiz bir seçimle kazanacaklarını sananlar, yenilenen İstanbul Belediye seçimleri gibi, hezimete uğrayacak.
* * *
MÜSLÜMAN AHLAKSIZ ZAFERE SEVİNİR Mİ?
Varsayalım ki, Cumhur İttifakı ve Tayyip Erdoğan bu seçime istedikleri kurallar ve kurullarla girdiler. Sandıklarda yapılacak hilelerle milletin oyu çalınarak; İl, İlçe Seçim Kurulları veya Yüksek Seçim Kurulunun alacağı hukuksuz kararlarla, hak etmedikleri halde seçimi kazandılar. Acaba kendilerini Müslüman ve Milliyetçi olarak tanımlayan Cumhur İttifakı seçmenleri bu sözde “zaferden” mutlu olacak mı?
Beni her şeyden çok üzen şey bu sorunun cevabı.
Açıkça seçimleri çalmak için yapılan bu hazırlıklara karşı iktidarın sadık seçmenleri ve yandaş medyadan en küçük bir tepki yok.
Bu kesimin anlayışı şu: “Ahlaksız da olsa, seçimi yeter ki biz kazanalım, bizimkiler kazansın.”
Bu zihniyet Demokrasinin ahlaki kurallarına uymuyor.
İslam’da “kul hakkı, kamu hakkı” gibi kavramlar hiçbir din ve öğretide olmadığı kadar önemlidir. Yani bu zihniyet Müslüman'a hiç yakışmıyor.
Müslümanlar iktidarı ele geçirdiklerinde, milletin varlığını aralarında paylaştıklarında başarılı sayılmazlar. Müslümanlara “devletin dini adalettir” ilkesini hâkim kıldığında saygı duyulur.
Kendisini Müslüman olarak kabul eden seçmenlere diyoruz ki, bizim oyumuzu çalanlara, irademize aykırı olarak devleti ele geçirenlere, devleti adaletsizce yönetenlere destek veren herkese hakkımız haram olsun.
Bu vebale bilerek ve isteyerek ortak olanlar biliniz ki, iki cihanda da ellerimiz yakanızda olacak...