Ege Cansen’in ifadesiyle, AKP 22 yıldır ülke ekonomisini "eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri" ve "borç yiğidin kamçısıdır" anlayışıyla idare etmektedir.
AKP "İtibarda tasarruf olmaz" anlayışıyla verimsiz ve israfçı yatırımları sevmektedir. Siyasi destekçilerini "şikeli ihaleler yoluyla zengin etme" önceliği yatırımların maliyetinin çok yükselmesine yol açmaktadır.
"AKP'nin yatırımların fizibilitesi hesapları içinde ‘finansman maliyeti’ diye bir kalem yoktur. Daha doğrusu vardır ama bu bir sorun değildir. AKP'ye göre dış kaynak maliyetinin yüksek olması projeden vazgeçme sebebi olamaz. Dış borçların anaparası ve dönem faizleri, yeni alınacak dış borçlarla ödendiği sürece, ‘fiilen ödenen faizler’ AKP gözünde ‘gider’ değildir. Sorun yeni dış borç bulunamayınca kendini hissettirir."
"AKP'nin bu muhasebe anlayışı, Osmanlı'dan müdevver ‘dış borç almadan kalkınamayız’ inancındandoğar. Halkımızın, muhalefetin ve iş adamlarımızın ezici çoğunluğu da aynı görüştedir. Bu dış-borç-koliklik, TL'yi itibarsız para hale getirmiştir."
AKP 130 milyar dolar olarak devraldıkları dış borcu 443 milyar dolar'a çıkardı. (Bu rakamın içinde Kamu Özel İşbirliği kapsamında yapılan yani Yap- İşlet- Devret Projelerin borcu dâhil değildir.)
Yaklaşık 500 milyar dolar'la neler yapılabileceğini anlamak için yapılanların toplam değerine bakmak kâfidir. AKP hükümetlerinin yatırımlara yani “yollar, köprüler, tüneller, hastaneler, havaalanlarının tamamı için) harcadıkları para 100 milyar dolar mertebesindedir.
Cansen'e göre, "Osmanlı 'haraç'la dönüyordu, Türkiye ekonomisi de 'borç'la dönüyor. Oysaki sanayileşmeyle dönmesi lazım. Sanayileşmenin de milli geliri artırmanın da tek yolu dünya pazarlarına açılmak!"
* * *
BORÇ ALARAK VAZİYETİ İDARE ETMEYE DEVAM
Türkiye ekonomisinin açıkladığımız bu sorunlarına ilaveten 2021 yılından 2023 Haziran’a kadar "Faiz sebep, enflasyon sonuçtur" tezi doğrultusunda sürdürülen akıl dışı (rasyonel olmayan) para politikaları krizi derinleştirdi. Halkın büyük çoğunluğu fakirleşti.
AK Parti döneminde 100 yıllık Cumhuriyet geleneğinin yetiştirdiği insan gücü iyi kullanılamadı. Kamu yönetiminde liyakat yerine partizanlığın hâkim olması, eğitim sisteminin kalite yerine daha çok mezun vermeye odaklanması, üniversitelerin bilimsel bağımsızlığını kaybetmesi yüzünden nitelikli insan gücü oluşturulamamakta, nadiren yetişenler de Batı ülkelerine kaptırılmaktadır.
Ekonominin içinde bulunduğu sorunların çözümü için yine dışarıdan borç bulma, içeride vatandaşın harcamasını kısma öngörülmektedir.
Yeni ekonomi yönetiminin belirlediği Orta Vadeli Plan’da keşke, 1910 Osmanlı Bütçesinde belirlenen, "mevcut şartlarda borçlanmanın sürdürülmesi ancak ülkenin bağımsızlığını tehlikeye sokmadan her yıl azalan bir şekilde borçlanılması" ilkesi benimsenebilseydi.
Bu ilke benimsenseydi bile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uygulamayacağını tahmin etmek zor değil. Çünkü bu politika ile seçim kazanmak mümkün olmaz.
Halen Türkiye’nin 2022 3. Çeyrek itibariyle dış borç toplamı 443 Milyar dolar. Bunun 140 Milyar doları kısa vadeli borç. Ve 50 Milyar dolar cari açık veriyoruz.
AKP bu kök sebebe ineceğine dair bir mesaj vermişti ama bu görüşten tez döndü. Türkiye ekonomisini “cari açık” vermeyen (dış borç/yükümlülük stokunu azaltan) bir yapıya dönüştürme amacı doğru idi.
* * *
AKP İÇİN SEÇİM KAZANMAK HEP ÖNCELİKLİ OLDU
Mayıs 2023 seçimlerinden önce telaffuz edilen bütün doğruların tersi yapıldı.
Seçimden sonra da sadece dış borç bulmaya öncelik verildi.
Fakat Düyun-u Umumiye döneminde bile yüzde 4-5 faizle borç bulunabilirken, son yıllarda AKP hükümeti bunun iki katı faizlerle bile borç bulmakta zorlanıyor. Zaman zaman petrol zengini Körfez ülkelerinden “swap” denilen ödünç dövizle Merkez Bankası stoklarını gösteren rakamlarda makyajlama yapmaya çalışıyor.
Hukuk ve insan hakları alanında geri gitmemize yol açan yasalar çıkaran, uygulamalar yapan, Anayasa Mahkemesi’ne savaş açmış AKP+MHP ittifakına Batı güven duymuyor.
Finans çevreleri "kara para aklama, yayılma ve terörizmin finansmanına karşı yeterli güvenceye sahip olmayan ülkelerin ilan edildiği küresel gri listede” yer alan Türkiye’ye bırakın doğrudan yatırım yapmayı, borç vermekte bile isteksiz.
Görülüyor ki AKP yöneticileri son Osmanlı padişahlarının yaptıklarını yapmaya devam ediyor.
Hegel diyor ki, "Tecrübe ve tarih öğretir ki, insanlar ve devletler asla tarihten ders almazlar.”
Oysaki Mehmet Akif Ersoy "Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar. Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?” diye uyarıyordu.
İbret alınmadığı için tarih sık sık tekrar ediyor. Bunun için Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’nun "TARİH GELECEKTİR" sözü çok doğru.
SONUÇ:
"Türk lirasının değer kaybı, enflasyonun artması gibi geçmişte ve bugün yaşadığımız vakaların hepsinin kök sebebi aynıdır. Türk ekonomisi dış borçkoliktir. Dış borcu bulamadığı zaman krize girer.” (Ege Cansen)
Türkiye dış borçsuz yapabilir, yapmalıdır da. Ekonomimizi cari açık veren değil, cari fazla veren bir hale getirmeden krizsiz, sarsıntısız, kitleleri sarsıcı dönemler yaşamadan kalkınmak mümkün olmaz.
Sıcak para (dış borç) almak yerine daha çok doğrudan yabancı sermaye girişi için de cari fazla veren bir ülke haline gelmek gerekir. Çünkü bakın “en çok doğrudan yatırım alan ülkeler, (Çin, Almanya, Japonya, Hollanda gibi) cari fazla veren veya cari açık vermekle birlikte ABD ve İngiltere gibi parası döviz olan ülkelerdir.”
Ancak dış borçsuz bir ülke haline gelmek on yıllar süren istikrarlı bir politika gerektirir. Başlangıçta ağrı ve acılara yol açacak böyle bir ameliyat hastanın (seçmenlerin) hoşuna gitmez. Ancak şifa bulmak “pansuman tedbirlerle” mümkün olmayacaktır.
“Siyasetçi gelecek seçimi, devlet adamı gelecek kuşağı düşünür.” (James F.Clarke).
Demek ki bizim, seçim kazanmayı bilen değil, gelecek nesilleri düşünen gerçek devlet adamlarına ihtiyacımız var.