Akşener, ESİAD Liderler Buluşması toplantısında hükümete İzmir’den yüklendi. Toplantıya, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, İYİ Parti İzmir İl Başkanı Hüsmen Kırkpınar, DEVA Partisi İzmir İl Başkanı Seda Kaya Ösen, ESİAD Başkanı Mustafa Karabağlı, ESİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Sıtkı Şükürer ve İzmir Ticaret Odası Başkanı Mahmut Özgener katıldı.
AKŞENER: KENDİ KENDİNİZE SANDIKTA ŞAMAR YEMENİN TAŞLARINI DÖŞEMEYİN
Sözlerine İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne alınan personeller hakkında İçişleri Bakanlığı tarafından başlatıldığı duyurulan güvenlik soruşturması ile ilgili ifadeleriyle başlayan İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, şunları söyledi;
"Dün önce sayın Erdoğan’ın sonra da Sayın Soylu’nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun işe aldığı insanların aileleri ilgili bir soruşturma başlatıldığını bunu terör örgütü ile irtibatlı insanların işe alındığına yönelik duyumlar olduğunu ve bununla ilgili çalışma başlanıldığını duyurdular.
Beyler, gerçekten aklınızı başınıza alın. Milli iradeye her el uzattığınızda o elinizin üstüne bir şamar yiyorsunuz. Bütün belediyelere alınan kişilerin resmi olarak işe alındığı andan itibaren GBT denilen yani güvenlik durumlarına bakılır hukuki olarak bir problem var mı diye. Bir devleti yönetenlerin görevi.
Terör örgütü ile herhangi bir bağlantısı olanların bu sorgulamanın karşısında gereğini yapmaları. Terör örgütüne yardım ve yataklık yapanlar eğer bilinmiyorsa, devleti yönetenler tarafından bilinmiyor ya da bilinip tuzak kurulmak için sessiz kalınıyorsa bu bambaşka bir biçimde tartışılması gereken durumdur, aynı zamanda bir suçtur.
İKTİDARA İSTANBUL SEÇİMLERİNİ HATIRLATTI
İstanbul’da daha önce Büyükşehir Belediyesi’ni alan Millet İttifakı’nın adayı İmamoğlu’nun seçim sonucunu iptal ettiniz. İstanbullular size ne yaptı? İkinci turda 805 bin oy farkla sizi cezalandırdı. Bu millet sandıkta hür iradesi ile attıkları oyların sonucuna el uzatanları her daim cezalandırmıştır.
Yapmayın beyefendiler. Birilerine tuzak kuralım derken kendi kendinize sandıkta şamar yemenin taşlarını döşemeyin. Türkiye huzursuzluktan bıktı. Bu millet ucuz kutuplaştırmalar üzerinden birbirine düşman edindirme eylemlerinden bıktı.
Biz artık huzur istiyor, üretmek istiyoruz, işlerini düşkün yapmalarını istiyoruz, biz dürüst ve namuslu bir biçimde çalışıp istihdam yaratmak istiyoruz ve her an başımıza iş gelecek tedirginliği ile yaşamak istemiyoruz diyor bu insanlar. Benden söylemesi, sonra uyarmadı demeyin.
"BÜTÜN ADIMLARIMIZI ATTIK"
Durmuş Bey’le ilk çalışmaya başladığımızda ekonomiyi sormuştum, ne olacak diye? Demişti ki ekonominin patronu güvendir. Açar mısınız dediğimde ortaya hukuk çıktı. Kuralların daha önceden ilan edildiği, hukukun üstün olduğu yatırımcının 5-10 yılını öngörebildiği bir devlette istihdam yaratması ve kalkınma ile ilgili herhangi bir sorun yok.
Ancak bugün böyle değil. Ancak İYİ Parti bütün bu gördüklerinizi, yanlışları sayabiliriz ancak en önemlisinin bu güveni oluşturan kavramın hukukun üstünlüğü ve adalet olduğuna inanıyor.
Bütün adımlarımızı bunun üzerine attık. İYİ Parti kurulmamış olsaydı nasıl bir Türkiye ile karşı karşıya kalırdık… Biz projeci bir partiyiz. Biz çözüm odaklı bir partiyiz.
Ben bir köyde doğdum. Gaz lambası ile ilkokulu bitirdim. İlkokulu bitirdiğimde köye elektrik geldi. Elektrik ile birlikte birçok şey geldi. Sonra daha rahat okutabilmek için İzmit’in merkezine taşındık ve lise 2’ye giderken evimizde televizyon vardı.
"BİZ DEMOKRASİ İLE GELDİK"
İYİ Parti olarak biz ekonomik sorunları gördük ve bir itiraz ile kurulduk. Demokrasi ile geldik. Biz tek adam rejiminin kimseye faydası olmadığını belirterek parlamenter sisteme geçilsin diyerek partiyi kurduk. İş insanlarının ellerindeki görünmez zinciri kırmak için yola çıktı. 24 Haziran’ı özellikle anlatıyorum.
24 Haziran’da ben Cumhurbaşkanı adayıydım. Bu sistemi istemeyenlerin, büyük bir heyecan içerisinde sandığa koştuğunu, sandığı koruma çalıştığını gördük. Sonuç itibari ile Cumhurbaşkanlığı seçiminde başarılı gösterilmedi.
Arkadaşlarımız ile oturup konuştuk ve biz 31 Mart’a giderken seçmenin ayağa kaldırılması için CHP ile yerel seçimlere beraber girelim diye teklif görürdük. Bizim amacımız İYİ Parti aşağıdadır diye canımız kurtaralım düşüncesi ile kurulmadık.
"İSTANBUL, ANKARA, ADANA ALINMAZDI"
Biz canımızı kurtaralım diye düşünsek her masaya oturuşta parti mi Türkiye’nin geleceği mi diye sormazdık. Bizim masaya oturuşumuz bir projeydi. Kazanma projesi… Beraber seçime girdik ve seçim sonrası biz 19 ilçe aldık. Yalnız girmiş olsaydık 14-15 ilçe alırdık. Evet İzmir Büyükşehir Belediyesi alınırdı ancak İstanbul, Ankara, Adana Büyükşehir Belediyeleri alınır mıydı? Alınamazdı.
İstanbul’da 248 bin seçmen sandığa gitmedi. Çalışmalarımız sonrası ve Erdoğan’ın ayrıştırıcı tavrı sonrası 350 bin AK Parti seçmeni gitmedi sandığa. Şimdi de başka bir yola çıkılıyor. 2 kademeli bir yok. Birincisi Cumhurbaşkanlığını almak, diğeri de mecliste çoğunluğu almaktır.
SİZ REKABETİ HİZMET ÜZERİNDEN YAPIYORSUNUZ
Esnaf gezilerimiz hakkında hep bir sinir olma devam ediyor. A Haber sürekli takip ediyor. Hepimizi insanız zaman zaman tahriklerin bir kısmına düşebildik, ben de dahil. Ben geldim eve bir yemin ettim, ne olursa olsun cevap vermeyeceğim diye.
Arkadaşlarımdan da bunu talep ettik. Esnaf için müşteri velinimet. Sizler için de öyle. Benim yaş grubumda olanlar hatırlayacaktır, bu ülkede seçmende velinimetti. Ancak uzun zamandır bu unutuldu.
Siz rekabeti hizmet üzerinden yapıyorsunuz. Siz dövüyor musunuz müşteriyi? Hayır! Ama Türkiye’de seçmene bu yapılıyor. Esnaf her zaman misafirperver. Bu nedenle ben gittiğimde hiçbir zaman siyasi parti propagandası yapmadım, dertlerini dinledim. 3 il dışında bu yılla birlikte tüm illerimizi dolaşmış olacağım.
Esnaf velinimet olmaya hazır. Kendi çocuğu işsizken, kendi çocuğu atanmamışken bundan şikayetçi. Köy, tarım ve besicilik bitmiş. Önceden gıda yardımları olurdu, onlar da bitmiş. Bütünleşmiş şehir hikayesi feci bir şey. Köyler bitmiş. Her yer beton olmuş. Evinin önüne bir şey ekmek bile mümkün değil.
Büyük tarım yapmak isteyenler için ise yem, gübre ve mazot maliyetlerinin inanılmaz artması nedeniyle üretim faaliyetleri düşmüş. Darmaduman bir Türkiye'yle karşı karşıya kalmışız. Ama o seçmen vazgeçiyor.
Yani AK Partili olan seçmen vazgeçiyor ama o seçmen ayıplanmak ve yargılanmak istemiyor. İnsanların istedikleri zamanda X,Y,Z partiye oy verme hakkı vardır. Biz buna saygı duyacağız. O fikri ve eylemi değiştirme hakları var.
Biz ona da saygı duyacağız. Mümkünse o fikri değişenlerin oy vereceği bir parti olmak hedefimiz var. Nasıl ki sanayiciler müşterilerinin tercihlerine bakarak ahkam kesmezler biz de kesemeyiz."
"ERKEN SEÇİM 2022 HAZİRAN’DA OLABİLİR"
Erken seçime İYİ Parti olarak hazır olup olmadıklarının sorulmasına yanıt veren Akşener, şu ifadeleri kullandı;
"Geçmişte sayın Erdoğan’ı daha net anlardım. 24 Haziran seçimlerini 15 Temmuz’da olacağını tahmin etmiştik ancak 24 Haziran’da oldu. Ancak şimdi öyle bir öngörüm kalmadı çünkü ne yapıldığına yönelik bir fikrim yok.
Son dönemde yapılan Dolar’a Euro’ya faize karşı yapılan hamleler… Döviz’e endeksli hesaplar açılmaya çalışıldı. Bu yapılan işlerin karşılığı ne? Ne kadar sürede çıkacak onlara bakmak lazım. 2023 öncesi olacaksa Mayıs sonu Haziran gibi olabilir.
Bu ekonomik sistemden kaynaklı bir öngörüm olabilir. Biz hazırız. Bizim melek yatırımcımız olmadığı için aşırı derece tutumlu, bedensel faaliyetlerde kuvvetli olmuş grubuz. Esnaf gezisi inanılmaz bedava. Tek yapmanız gereken insanları dinlemek. Ancak artık insanlar birbirini dinlemiyor.
"YOKSULLUK MESELESİNİ ÇÖZEMEZSEK…"
Yüzde 100 haklısınız. Ekonomistlerimiz erkek. O yüzden bu şekilde geldik. Bizde yüzde 25 kadın kotası var. Genel Başkan Yardımcılarımızın yüzde 25’i kadın. Kadınlar var yani. Ben yıllarca kadın genel başkan değilim, ben yıllarca kadınlar konusunda çalışmış bir hocayım.
Bir şey başaramadım ben, benim başarısızlığım; Milletvekilliğinde yeteri kadar kadını meclise taşıyamadık. Biz öğrenen bir organizasyonuz. Eksiğimizi, hatamızı gören bunları düzelten bir yanımız var.
Yeteri kadar kadını meclise getirememenin sorumluluğu var üzerimizde. Bununla ilgili üzerimize düşeni yaptık. Kadın istihdamına yönelikte özel çalışmalar yapıyoruz. Tahminimizin üzerinde bir yoksulluk var.
Bodurluk başladı büyükşehirlerde çocuklarda. Üç tip gençlik var. Z kuşağı diye söylenen bir Z kuşağı var, bir de oto sanayileri diye tabir var İstanbul’da çalışan gençler var, bir de AVM’lerin 3’ncü katındaki gençler var…
Bu nedenle bir genelleme huyumuzdan vazgeçmemiz gerekiyor. Para bulunur. Ekonominin patronu hukuksa adaleti getirsen para bulunur. Ekonomi çok kolay düzelir. Fakat yoksulluk meselesini çözemezsek o bizi tahminimizden öte vurur geçer."
BELKİ DE 6 PARTİLİ MİLLET İTTİFAKI OLACAĞIZ
AKP’den ayrılan isimlere İYİ Parti’nin kapsının açık olup olmadığını sorulmasını da yanıtlayan Akşener, şunları söyledi;
"Biz bir start-up'ız ve melek yatırımcımız yok dedik. İş insanlarından gelen oldu da ‘Hayır mı?' dedik. Kapımız iş dünyasına da sonuna kadar açıktır. Siyaset farklı farklı sektörlerin temsil edildiği bir yer olmalıdır. Böyle olsun ki herkesse ulaşabilsin. Ben bir şeyi fark ettim. 24 Haziran önemli bir veri benim için.
Şimdi gidilen yolculukta muhalefet çok iyi gidiyor. Böyle olduğunda bir telaş oluyor yöneticilerde, nasılsa aldık diye psikolojik paylaşımlar oluyor. Bu yanlış. Mal elden gidiyor gibi bir telaş var buna gerek yok.
İki belediye başkanımız arkadaşımız anketlere koyarak muhalif seçmeni taraf haline getiren sistem oluştu bunu çok zararlı buluyorum. Bu iki belediye başkanı yada birden başka başarılı belediye başkanı varsa iki arkadaşı soruyor anketçiler.
Bizim iki arkadaşın aday gösterilmesine karşı düşüncemiz yok sadece iki başkanı taraf haline getirilmesini yanlış buluyorum. Tayyip Bey meselesi değil. Biz ikinci bir Tayyip Bey seçmek için yol açmadık. Parti yokken ben niye çalıştım? Bu sistemin ucube olduğuna inandığım için. Bu sistemin ucube olduğuna herkes kanaat etti.
Bizim hedefimiz ikinci bir Erdoğan seçmek değil. Biz arızaları giderilmiş 2’nci yüzyıl uygun yeni parlamenter sisteme geçiş yapmak istiyoruz. Tartışmaları kutuplaştırma üzerinden gitmesini yanlış buluyorum. Bu nedenle ben Cumhurbaşkanı adayı değilim dedim. Biz 24 Haziran’da 4 siyasi parti olarak 31 Mart’ta 2 yeni parti ile girdik.
Önümüzdeki seçimde belki yeni kurulan 2 parti ile belki 6 partili bir Millet İttifakı olacağız. Cumhurbaşkanı adayınız kim diyor? Cumhur İttifakı’nın adayının Sayın Bahçeli’nin ağzından Sayın Erdoğan olduğunu duyduk. Bunu Sayın Erdoğan’dan duyduk mu? Hayır! Ben Cumhurbaşkanı adayı değilim dedim ve insanların başarıya ulaşabilmesi için bir şey dememiz lazım. Bu da birinci parti çıkmak…
Başarırız, başaramayız bu farklı. AK Parti’den kopan bir seçmen var ve elinde bavulu ile bakıyor denildi. Bu seçmene sahip çıkmak lazım oyunu almak lazım. Bunla ilgili çalışma yaptık. Sayın Erdoğan ve arkadaşları böyle yapmış yapmış ve seçmene bir şey oluşturmuş diyorlar ki bunlar 2 kazı güdemez…
Bu nedenle belediye başkanlarımızın somut başarısı çok önemli. İzmir’deki Büyükşehir Belediye başkanımızın başarısı da önemli; Antalya’daki de İstanbul’daki de. Elbette ki CHP’nin belediye başkanları. Biz CHP seçmenine mi oynasaydık? Körler sağırlar birbirini ağırlar…
Bu alanı genişletmek zorundayız. O seçmene en yakın dili oluşturabilecek biziz. Elbette ki DEVA ve Gelecek Partisi’nin de oy alabileceği alan. Evet, 13’ncü Cumhurbaşkanı Millet İttifakı'nın adayı olacak. Ama ben ‘5 sene sürdürülmesi lazım' kavramına karşı çıkıyorum!"
"SOSYAL VE EKONOMİK EŞİTSİZLİKLER DERİNLEŞTİ"
ESİAD Başkanı Karabağlı, ise şu ifadeleri kullandı;
"Dünyamız Covid-19 krizi ile birlikte zor ve belirsiz günlerden geçmektedir. Pandeminin ortaya çıktığı 2020 yılından bu yana küresel ekonominin daraldığı, işsizliğin arttığı, ekonomik kırılmaların yaşandığı, sosyal ve ekonomik eşitsizliklerin derinleştiği, eğitim ve sağlık sistemlerinin çıkmaza girdiği günler yaşandı ve yaşanmaya da devam ediyor.
Sanayi ve iş dünyasında oyunun kuralları yeniden yazılıyor. Ciddi tehditler iş hayatımızı etkilerken fırsatları beraberinde getiriyor. Ancak hammaddeye erişimdeki sıkıntılar, çok uzun teslim süreleri, konteynır yokluğu krizi ve lojistik problemleri, sanayi ve iş dünyasını meşgul etmeye devam ediyor.
"AB İLE UYUMLU ÇALIŞILMALI"
Gündemi Covid-19 krizi ve buna bağlı sosyo-ekonomik sorunlar meşgul ederken, dünyamızı bekleyen esas tehdidin ise, iklim değişikliği olduğu gerçeğiyle de karşı karşıyayız. Avrupa Birliği (AB) bu konuda önemli bir adım atmış ve 2050 yılında iklim-nötr ilk kıta olma hedefini ortaya koyarak Avrupa Yeşil Mutabakatını açıklanmıştır.
Yeşil Mutabakat esas itibarıyla sanayide dönüşümü gerektiren yeni bir büyüme stratejisi olarak da görülmeli ve bu doğrultuda iş fikirleri hayata geçirilmelidir. Avrupa Yeşil Mutabakatı'na uyum amacıyla ülkemizin Yeşil Mutabakat Eylem Planını hazırlayarak uygulamaya koyması çok önemlidir.
Ancak, başta sanayi olmak üzere çok çeşitli alanlarda gerçekleştirmemiz gereken dönüşümün yaratacağı maliyetin belirlenmesi ve gerekli desteklerin oluşturulması gerekmektedir Avrupa Yeşil Mutabakatı'nda başarının yolu aslında AB süreci ve AB'ye uyumla da doğrudan bağlantılıdır.
AB ile aramızdaki Gümrük Birliği'nden maksimum fayda sağlamamızın ancak bununla olabilir. Türkiye'de AB ile bütünleşme politikalarının izlendiği, AB'ye uyum reformlarının hayata geçirildiği dönemlerde enflasyonun tek haneli rakamlara düştüğünü, doğrudan yabancı yatırımlarda önemli bir artış olduğunu hatırlatırım.
COVİD 19 krizi tarım ve gıdada kendi kendine yeterliliğin önemini bir kez daha ortaya koymuştur. Türkiye, içinde bulunduğu coğrafya itibarıyla, iklim değişikliğinin tarım ve bağlantılı gıda sektörlerindeki etkileri açısından dünyanın en hassas bölgelerinden birindedir.
Tarımsal ürün arzının sürdürülebilir kılınması için iklim değişikliğinin öngörülen etkilerine göre tarım politikalarımızın toprak reformu da dahil bir plan dahilinde yeniden belirlenmesi gerekmektedir.
"ÖNGÖRÜLEMEZ DALGALANMA GİBİ CİDDİ KIRILGANLIKLARA TAŞMIŞTIR"
Ülkemiz ekonomisine baktığımızda ise yüksek büyüme oranları yakalayabilse de, ısrarla izlenen politikalar bizi bugünkü yüksek enflasyon, yüksek döviz kuru ve kurlardaki öngörülemez dalgalanma gibi ciddi kırılganlıklara taşımıştır.
2020 Pandemi döneminde dünya ekonomisi daralırken, ülkemiz 2020 ve 2021 ilk 3 dönem olmak üzere her ne kadar pozitif bir büyüme yakalamış olsa da milli gelirin yıllar itibarı ile ABD doları cinsinden düşüyor olması sabit fiyatlara göre hesaplanan GSYH rakamlarındaki deflatör katsayılarının oranları etkilemiş olabileceğini düşündürmüştür.
Ancak, hükümetin ekonomi politikalarıyla ilgili sürdürdüğü dolaylı yönlendirme ve siyasi etkiler yükselen enflasyona rağmen Merkez Bankasının faiz kararlarında etkili olmuş ve son dört ayda politika faizi toplamda 500 baz puan düşürülmüştür. Bu kararlar döviz kurunun giderek artan hızla yükselişini de beraberinde getirmiştir.
SÜRE BİTTİĞİNDE SORUNLAR MEYDANA GELECEK
İlk aşamada yüksek kurun ihracat için olumlu olabileceği düşünülse de bunun geçici olduğu, rekabet koşullarının ortaya çıkan avantajı kısa sürede yok ettiği ve döviz cinsinden toplamda elde edilen gerçek gelirin artış olarak yansımadığı bir gerçektir.
Ayrıca ihtiyaç duyulan hammaddelerin ve ara malların da ithal edildiği dikkate alındığında yüksek kurun sanayi üretim endeksini düşürebileceği ve ekonomik küçülmeye yol açabilmektedir. Merkez Bankası'nın 16 Aralık'taki son faiz indirim kararından sonra, Türk parası dolar ve avro karşısında hızla değer kaybetmiş, 21 Aralık'ta alınan kararlar öncesinde dolar 18 lira, euro ise 20 liranın üzerini görerek tarihi rekorlar kırmıştır.
İstenen sonuç alınamadığında “kur korumalı TL mevduatı” uygulaması olarak adlandırılan model açıklanmıştır. Neticede döviz kurunda ani düşüş yaşanmıştır. Kurdaki yükselişin durdurulması ve düşüş yaşanması memnuniyet vericidir. Ancak, bu modelin nasıl işleyeceğine dair belirsizlikler devam etmektedir. Bununla birlikte TL karşısında döviz kurunu bu denli hızlı düşüren Kur Korumalı TL mevduat uygulamasının ileriki dönemlerde sona ermesi ya da başka bir sebeple uygulamadan kaldırılması gündeme geldiğinde nasıl bir sonuç doğuracağını kestirmek de oldukça güç görünmektedir.
NE YERLİ NE YABANCI YATIRIMCININ HAREKETE GEÇEBİLMESİ MÜMKÜN DEĞİL
Enflasyon konusuna geldiğimizde ise; yıllık enflasyon yüzde 14 olan politika faizinin daha da üzerine çıkmıştır. Ancak sanayi ve iş dünyasının tanıklık ettiği üzere gerçek piyasa borçlanma faizi ve mevduat faizi politika faizinin oldukça yukarısındadır.
Umuyoruz ki gerçek piyasa faizi ile politika faizi en kısa sürede paralel hale gelecek rakamlara ulaşır. TÜİK tarafından açıklanan Kasım ayı sonundaki ÜFE ve TÜFE'ye baktığımızda ise, aralarındaki makasın çok ciddi açılmış olması hesaplama yöntemlerine yönelik bazı soru işaretlerini de beraberinde getirmektedir.
Enflasyondaki yükselişin engellenmesinin ilk öncelikler arasında görülmediğini söylemek çok da yanlış olmayacaktır. Yeni Ekonomi Modeli ile birlikte gerçekçi ve uygulanabilir bir enflasyonla mücadele programının da açıklanması gerektiğini düşünüyoruz. Aksi durumda İş ve sanayi dünyası olarak kur korumalı TL mevduatı uygulamasının her sonuçta, yani döviz kuru düşse de yükselse de enflasyonu daha da yükseltebileceğinden endişe etmekteyiz.
Durum böyleyken ekonomiye duyulan güveni azaltacağı da bir gerçektir. Enflasyon beklentilerinin tutturulması, döviz kurunda istikrarın sağlanması ve yeniden güven tesis edilebilmesi için öncelikle kurumsal ve düzenleyici ortamın güçlendirilmesi, öngörülebilirlik ve şeffaflığın sağlanması gerektiğini düşünüyoruz.
Gelişmiş ekonomilerin temel unsurlarından biri kurumlara duyulan güvendir. Bu bağlamda Merkez Bankaları en önemli yapı taşıdır. Ülkemizde Merkez Bankası yönetiminde yapılan değişikliklerin, Merkez Bankası’nın bağımsızlığına ve güvenilirliğine gölge düşürdüğünü ve finansal piyasa istikrarsızlığı konusunda da etkili olduğunu düşünmekteyiz. Öngörülebilirliğin olmadığı bir ortamda ne yerli ne yabancı yatırımcının harekete geçebilmesi mümkün değildir."
"ÜLKENİN İYİLİKLERE ULAŞACAĞINA DAİR UMUTLARIMIZ VAR"
ESİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Sıtkı Şükürer ise İzmir’in önemine dikkat çekerken, “İzmir demokrasi tarihimizde her daim önemli bir rol ifa etmiştir. Çok partili hayata geçişte demokrasinin ve değişimin temsilcisi Demokrat Parti'nin arkasında durmuş ve o dönemlerde kentimiz “Demokrat İzmir” diye anılır olmuştu.
Sonraki süreçlerde herhangi bir partiye kilitlenmeden, demokrasiyi içselleştirmiş ve Cumhuriyet değerlerine sahip, “merkez sağ ve merkez sol” partilere öncelik vererek teveccühünü esirgememiştir. Bu kentin insanları, demokrasinin temel değerlerine sahip tüm siyasi oluşumlara her zaman kucak açmıştır.
Bu millet ucuz kutuplaşmalardan çok yoruldu. Bu anlamada ülkeyi yönetecek liderlerimizden, farklılıklarımızın zenginliklerimiz olduğu şiarı ile her yönüyle huzur, barış, istikrar özlemlerimizi ifade etmek istiyoruz. Sizler gibi çağdaş liderlerle bu ülkenin “iyiliklere” ulaşacağına dair umutlarımız olduğun söylemek istiyoruz.”