İYİ Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Meral Akşener , Çanakkale’deki seçim mitinginde konuştu. İYİ Parti yolculuğuna çıkarken kadınlardan büyük destek gördüğünü belirten Akşener, şunları kaydetti:
“Başlangıçta kadınlarımız, sonra gençlerimiz, sonra erkeklerimizdi. Dediler ki, ‘Yürü geç öne, yürü de bunun oyununu boz’. İyi ki sizi dinlemişim, iyi ki dediğinizi yapmışım. Bugün 24 Haziran’da hem genel seçimler hem de Cumhurbaşkanlığı seçimi var. Hayal edin; İYİ Parti’yi kurmasaydık, siz kurulmasını istemeseydiniz, bana ‘yürü, biz de seninleyiz’ demeseydiniz, Cumhurbaşkanı adayı olmasaydım, bugün nasıl bir seçim kampanyasıyla karşı karşıya kalacaktınız? Ne olacaktı biliyor musun? Sayın Abdullah Gül ile Sayın Tayyip Erdoğan’ın yarıştığı bir tarafın çatı aday, öbür tarafın matı aday olduğu bir seçim kampanyasıyla karşı karşıya kalacaktık. 100 bin imzayı 4-5 saat içinde tamamladınız. Allah sizden razı olsun. Hakkınızı helal edin. Çünkü ben size güvendim.”
‘TÜLBENT DEVRİMİ YAPMAK ÜZEREYİZ’
Çanakkale’ye her gelişinde bir vukuat olduğunu anlatan Meral Akşener , şöyle devam etti: “Bugün hayırlısıyla vukuat yerine güneş açmış. Hatırladınız mı? Burada bir otele geldim. Elektriğini kestiler. Parasını ödediğimiz otelde bizi konuşturmadılar. Orada çalışanların suçu yok. Herkes Türkiye’de esir. İş adamları esir, çalışanlar esir. Dolayısıyla tek bir adamın iki dudağı arasında adalet. İki dudağı arasında ekonomi, iki dudağın arasında dış politikanın yaşandığı bir ülkede korktular, bizden korktular, sizden korktular. Ve o gün kınalarımızla gelmiştik. ‘Yaktık kınamızı geldik’ demiştik. Şimdi ise bir tülbent devrimi yapmak üzere buradayız. Bu meydanı şereflendirdiniz. Ampul söndü, bitti. Onun için Abbas yolcu, bağlasan durmaz.”
‘EN İYİ GELDİĞİMİZ YER ERDOĞAN VE ARKADAŞLARI’
İYİ Parti’nin Türkiye’ye ve millete iyi geldiğini savunan Meral Akşener , “Ama en iyi geldiğimiz yer Sayın Erdoğan ve arkadaşları. Şimdi İYİ Parti kurulmadan evvel, her 19 Mayıs’ta, her 23 Nisan’da, her 10 Kasım’da ve her 29 Ekim’de bunlar hasta oluyordu. Kimisi hastanelik oluyordu, kimisi evinde istirahat eder. Böyle bir pozisyonda biz İYİ Parti’yi sizle beraber kurduk. Yahu hepsi turp gibi oldular. Onlara da iyi geldik biz” dedi.
‘BU ADAMLARI O LÜKS ARABALARDAN İNDİRECEĞİM’
İYİ Parti olarak sinir bozduklarını söyleyen Meral Akşener , şöyle devam etti: “Niye sinir bozduk? Şöyle sinir bozduk. Döndü dedi ki; ‘Çıkıp vatandaşa şunu bunu söylüyorlar da kaynak nerede?’ Bunu söyleyen, bu ülkeyi 16 yıl yöneten arkadaş. Şimdi, ben size kaynaklara sayayım: Hani Mehmet Şimşek’in ‘fındık, fıstık parası’ dediği makam arabaları yok mu? Makam arabası şöyle bir şey; bakan biniyor, eşi biniyor, çoluk biniyor, çocuk biniyor, müsteşar, müsteşarın eşi, çoluğu, çocuğu o lüks arabalardan geçilmeyen bir Türkiye. Bunların kirası o kadar pahalı ki, ben Meclis’i yönetirken bu konuyla ilgili bir konuşma yapılmıştı. Sayın Mehmet Şimşek çıkıp, ‘Bu ne ki fındık fıstık parası’. Sevgili gençler, ben bu adamları o lüks arabalardan indireceğim, ‘İn aşağıya’ diyeceğim. Ve size iş verinceye kadar, gencine iş vermek devletin görevidir, o işi size tanzim edinceye kadar, o işi size istihdam edinceye kadar ayda 500 lira maaş vereceğim. Adına da ‘vatandaşlık maaşı’ koydum. Karşılığında da ‘in arabadan aşağıya’. Herkes kendi arabasına binsin. Fındık fıstık parası denilen paranın miktarını söylesem, dudak uçaklatıyor” diye konuştu.
‘GARİBAN ÇOCUKLARINA MÜEBBET HAPİS VERDİLER’
Türk silahlı Kuvvetleri’nin darmadağın edildiğini ileri süren Akşener, şöyle konuştu: “Önce FETÖ adaleti vardı. Şimdi Tayyip Erdoğan adaleti var. Yahu her seferinde sopayı yiyen askeriye. Ve önce Balyoz, sonra Ergenekon, şimdi FETÖ’cü kalkışma. Sonuç ne oldu? Bunlara savaş açtılar. Bedeli siz ödediniz. Aramızda astsubaylarımız var. Askerlik yapanlar bilirler. Bir er, komutanı talimat verdiği zaman ‘Hayır’ diyebilir mi? Bir Harbiyeli gencecik çocuk, komutanları ‘Yürü’ dediği zaman ‘Hayır’ diyebilir mi? Peki kallavilerin tamamı kaçtı. Paralıların tamamı kaçtı. Sorumluluk sahibi olması gerekenler yerinde oturuyor. Çaycı, çorbacı hapis. Bizi babalarımız, annelerimiz, yatılıydık, o okula nasıl verirdi? ‘Kızım sana emanet’ diye verirdi. Yani nereye emanet; devlete emanet, devlete. Ve o hocalarımız devletin adına bize o emanet gözüyle bakarlardı. Bu anaları babaları tarafından Harbiye’ye verilen çocuklar, oraya teslim edilirken, kime emanet ettiler? Devlete. Peki sorular çalınırken, muhterem sen bostan korkuluğu muydun? Peki bu gariban Anadolu çocuklarını özel okula değil yatılı okula teslim ederken, sana emanet ettiler. Şimdi ağababaları kaçsın. Bu gencecik, en büyüğü 18 yaşındaki çocuklara müebbet hapisler verin. Bu Türkiye’nin adaletinin de Tayyip adaleti olduğu, Erdoğan adaleti olduğu anlamına gelir. Emanete hıyanetlik ettin, hıyanetlik ettin. Gariban çocuklarına müebbet hapis verdiklerini gördük. Buradaki acımaz ruh halini ancak gerçekten hukukun üstünlüğünü ve gerçek adaleti tesis ederek ortaya koyabiliriz.”
‘EETÖ GİDİYOR, METÖ GELİYOR, METÖ GİDİYOR KETÖ GELİYOR’
“Cumhurbaşkanı olduğum gün Işıklar, Kuleli askeri liselerini hemen açacağım. GATA’yı yeniden açacağız ve aynı zamanda askeri akademileri yeniden tekrar açacağız” diyen Akşener, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ama FETÖ, metö, ketö’nün adamlarına soru çaldırmayacağım. FETÖ gidiyor, metö geliyor; metö gidiyor ketö geliyor. Çünkü bunlar ‘benim adamım, senin adamın; bendensin, benden değilsin’ diye vatandaşı birbirinin karşısına dikiyor. Türkiye Cumhuriyeti nüfus cüzdanına sahip olan 81 milyon bu ülkenin tapusuna sahiptir. Birbirine karşı eşittir. Bu devlette bütün vatandaşlarına eşit hizmet götürmek, eşit bir gözle bakmak zorundadır. Bizim devlete bakış açımız budur.”
‘SONUNDA BİR BEDEL ÖDENDİ’
Dış politikayı da değerlendiren İYİ Parti lideri ve Cumhurbaşkanı Meral Akşener , iktidara eleştirilerde bulunarak şunları söyledi:
“Bu abi ‘ey ey ey’ diye gitti. Kapıların arkasına gittiler. ‘Ey Amerika’ yaptı, ‘ey Trump’. Ondan sonra Osmanlı tokadı. Tillerson geldi; 3,5 saat ne konuştular belli değil. Bildiğim kadarıyla lisanı yok, tercümansız kuş diliyle anlaştılar. Şeker fabrikaları satışa çıktı. Yani şöyle bir durum olmuş görünüyor; ‘Ne vereyim abime, ne vercen abine’. Şimdi ama, Hollanda’ya ‘eyt’, Fransa’ya ‘eyt’, oraya ‘eyt’, fakat hep sonunda bir bedel ödendi. Onu da siz ödediniz. Onun için dış politikanın da Cumhuriyet kurulduğunda Atatürk’ün ortaya koyduğu ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ ilkesiyle ve bu ülkenin, bu milletin çıkarları üzerine bina edilmesi gerektiğini biliyoruz ve bunun arkasında duruyoruz. Gittiğim her yerde bir ikinci şikayet. Suriye’nin içine elini niye soktun kardeşim? Esad kardeşindi, Esed düşmanın oldu. Sana neydi 4 milyon Suriyeli koptu geldi? Elbette insanlar vatanlarında mutludur. Suriyeli kardeşlerimizi, Suriye ile ilişkileri düzeltip, memleketlerine, vatandaşlarına elbette göndereceğiz. Ve gelecek sene 2019’un Ramazan’ında Suriyeli mültecilerle Suriye’ye gidip, iftar edeceğiz.”
‘BU YORGUN ŞOFÖRÜ EVİNE YOLLAYACAĞIZ’
Meral Akşener konuşmasının son bölümünde Türkiye’nin yorgun şoför tarafından yönetildiğini ifade ederek şunları kaydetti:
“Köprüler yapılıyor. Çok övünüyor ya. Kardeşim o köprüden geçsen 10 lira, geçmesen 100 lira. Sizin cebinizden çıkıyor. Kiracısın sen orada, otomobil geçme garantisi verilmiş. Şehir hastaneleri var. Şu kadar hasta gelecek garantisi verilmiş. Bir tanesi milletin değil, bir tanesi devletin değil. Tamamı yandaş müteahhidin. Bütün bunları gözden geçireceğiz. İmza atmaya gittiğim gün sordum. Kıbrıs’ı verdin mi kardeşim? İkide bir İngiltere’ye niye gidiyorsun kardeşim? Ne oluyor kardeşim? Yani hepimize ‘Hain’ dedin. Kendine ‘Yerli ve milli’ dedin. Nasıl bir yerli ve millilik bu? 18 ada gitti. Dışişleri Bakanı dedi ki; ‘Bizim zamanımızda değil’. Neyin olduğundan haberin yok. Böyle bir dış politika ile bu ülkenin yürütülmesi mümkün değil. Kaldı ki, Türkiye şu anda yorgun ve geveze bir şoför tarafından kullanılan, içinde yolcuları milletimizin olduğu bir otobüs halinde, son gaz gidiyor. İşte 24 Haziran’da sizinle birlikte Allah’ın izniyle inşallah bu yorgun ve geveze şoförü evine yollayacağız. İkili bir oy sistemi var. Kendimi de size emanet ediyorum. Allah bizi utandırmasın. Sandık başına giderken şu soruyu sorun; ‘Tayyip Bey karşısında ikinci turda kimi istemez?’ O zaman gereğini yapın. İnşallah, elektriklerimiz kesilmişti, güneş açtı. Yüzünü güneşe dön Çanakkale diyorum.”