Al parayı ve özgürlüğünü

Halil KONUŞKAN

Karayib Denizinin kuzeyinde Puerto Rico isminde bir ada ülkesi bulunur. ABD’ye bağlıdır ama Birleşik Devletleri oluşturan 50 eyaletten biri konumunda değildir. ABD bu ülkeyi Filipinler ile birlikte İspanya’dan almış, İkinci Dünya Savaşından sonra Filipinler’in bağımsızlığını vermiş, Puerto Rico’nun bağımsızlığını vermeye gerek duymamıştır.

Dünya birçok ülkenin sömürgeden kurtulduğu 60’lı ve 70’li yılları yaşarken, Amerika Birleşik Devletleri’ne bağlı bazı ufak Büyük Okyanus ada devletleri bile hürriyetlerini talep ederek bağımsız olmuşlardır.

Oysa Puerto Rico halkı bağımsızlık yönünde güçlü bir istek belirtmemiş aksine ABD’ye 51. eyalet olarak katılmak istemiştir. Ancak ABD hem ülkenin bağımsızlığını vermemekte hem de bu isteği dahi geri çevirmektedir.

İlk bakışta bir ülke vatandaşlarının ve o ülkenin yönetiminin nasıl böyle bir tavır sergiledikleri sorusu akla geliyor.

Bağımsız bir devlet kurmak belli bir sorumluluğu gerektirir. Bahse konu ülkenin bağımsız olarak yaşayacak sosyo-ekonomik birikimi olması gerekir. Ufacık ada devletleri bile bunu sağlarken Puerto Rico gibi 5.000.000 civarında nüfusu olan orta ölçekte bir ülkenin bağımsızlığı idame ettirememesi düşünülemez.

ABD Puerto Rico’yu sadece İspanyollardan ele geçirmekle kalmamış adeta satın almıştır. Bağımsızlık yolunu seçse düşe kalka yürüyecek bir ekonomi şu anda devamlı ABD tarafından desteklenerek ayakta durmaktadır.

ABD ülkeye taze para aktarmakta, insanlar Amerikan şirketlerinde çalışmakta, ortalama ve risksiz bir ekonomi yürütülmektedir. Ülkenin güvenlik güçlerinden yargısına, sosyal güvenlik sisteminden maliyesine kadar bütün kurumları ABD desteğine bağlı olarak yaşamaktadır. Çünkü ülke kendine özel destek ve himaye sistemi ile Amerika’ya bağlıdır.

Bu özel himaye düzeni sayesinde Puerto Rico vatandaşları doğrudan 50 eyaletin içinde olmasalar bile aynı zamanda ABD vatandaşı sayılmakta ve rahatça New York’a gidip çalışmakta, yerleşmekte iş kurabilmekte eğitim alabilmektedirler.

Puerto Rico halkı parayı ve imkânı almış özgürlüğünü satmıştır.

ABD bu sistemi sadece Puerto Rico örneğinde olduğu gibi özel statü ile kendisine bağlı ülkelerde uygulamamaktadır. Kâğıt üzerinde bağımsız olan ama tam anlamı ile bağımsız politika yürütemeyen birçok ülke bu sistem ile doğrudan Amerika’ya bağlı olarak yaşamaktadır.

Bu ülkelerin kendilerini ayakta tutabilecek zenginlikleri de olabilir ama ABD egemenliği altına aldığı ülkelere her zaman askeri ile girmez. Bazen fiili işgal gerekmeden o ülkeleri kendisine bağlayıverir. Hatta bu ülkeler içinde tarihi birikimi, kültürel farklılığı ve orijinalliği olan, yer altı ve yer üstü zenginlikleri olan, belli bir düzeyde sanayisi olan ülkelerde bulunabilir.

Hedef ülkelerde para, mal, mülk, itibar, unvan ve ihale gibi bir sürü meta dağıtılarak elde edilebilecek gazeteciler, bürokratlar olduğu gibi ülkenin bazı vatandaşları da duruma rıza gösterecek hale getirilebilir.

Örneğin borsa simsarları yoluyla hedef ülkenin piyasasına soktuğunuz sermayeyi ortaya çıkacak herhangi bir sebep ile aniden çekerek o ülke vatandaşlarında ekonomik krize bağlı olarak şiddetli bir güvensizlik oluşturup, daha sonra allayıp pulladığınız kendi adamalarınızı satın aldığınız gazeteci, bürokrat ve işadamları desteğinde iktidara getiriverirsiniz.

Artık ülkenin ekonomik krize falan girmesine sebep yoktur. Hedef ülkeye hem kendi simsarlarınız yoluyla hem de müttefikiniz olan petrol zengini ülkeler yoluyla taze para pompalarsınız, olur biter. Sizin adamlarınız yollar, hastaneler, köprüler, tüneller inşa ederler. Artık ülke güllük gülistanlıktır.

Bu arada verdiklerinize karşılık alacaklarınız da olacaktır. Alacaklarınızı tek tek saymaya gerek yok.

Neydi kuralımız? Al parayı ver özgürlüğünü… 

***

2002 krizi ve bugüne kadar yaşadıklarımız üzerine belki ufkumuz açılabilir.