Alçaktan uçma be kumrucuk!

Neşe DİLEKÇİOĞLU

Sabah erkenden kalkıp sevgili eşim Ali beyle kahvaltımızı yaparız.

Elbette mutad olarak uyanır uyanmaz terasa çıkar, oradan annemin penceresinde perdesi açılmış mı diye bakarım.

Eğer açılmışsa ararım.

"Anne uyandın mı?

"Uyandım kızım"

Hadi çayı demledim, kahvaltı da hazır, üstüne hırkanı al da gel anneciğim"

Önce karşı koyar, gelmek istemez, "Bugün gelmeyim kızım. Evde yapayım kahvaltımı" der.

Israr ederim.

"Hayır anne lütfen, hadi gel. Anahtarını almayı da unutma. Merdivenlerden inerken dikkât et, acele etme"

"Peki tamam geliyorum kızım, ama yarın evden çıkmam, lütfen ısrarcı olma"der

"Tamam anneciğim yarın kendin hazırlansın, şimdi gecikmeden gel"

Her sabah hiç değişmez telefon konuşmalarımız, aşağı yukarı bu doğrultudadır.

Ara sıra biz de gideriz kahvaltıya ama, ne zaman uyanacağını bilmediğim için ilk baktığım yer penceresi olur. Her akşam bıkmadan usanmadan sıkı sıkıya kapattığı perdesi açıksa uyanmıştır.

"Bir dinlensin" diye erken de kalksam, çayımız demli, sofra hazır da olsa, o perde açılmadan asla aramam.

Bugün yine perdesini kontrol ederek aradım.

Bir kaç gündür benim ve sevgili eşimin sağlık sorunları nedeni ile hastanelerde geçiyor günlerimiz.

Bu yüzden biraz ara vermiştik birlikte  sabah kahvaltılarına.

Yine "hayır gelemem, hava yağmurlu kızım, üşütürüm" yanıtını aldım tabii.

Baktım hava serin ve yağışlı bu kez ısrarcı olmadım. 

Tam masaya oturmuşken Ali bey pencereden dışarı bakarak sandalyesinden ani bir refleksle bağırarak kalktı.
Daha "N'oldu yahu?" diye soramadan dışarı çıktı ayağındaki terliklerle.

Arkasından ben de fırladım.

Manzara kötüydü.

Sitede baktığımız kedilerden biri, karşımızdaki ağaçtan yakaladığı kumruyla siteden içeriye atladı.

Ali bey önde, ben arkada, kedinin ağzında çırpınan kumruyu kurtarmak için koşuşturduk.

Arabamın altından müdahale ederek çıkardık.

Tam çitin üstünden dışarı atlamak üzereyken yakaladı Ali bey.

Ağzından zorla aldık kumruyu.

Kedi can havliyle sitenin demir parmaklıklarının üstünden atlayarak gözden kayboldu.

Ali bey üzgün bir şekilde elindeki yaralı kumruya nasihat eder gibi seslendi:

"Neden alçaktan uçarsın avcı zalimlere karşı güzel kumru?" 

"Öldü mü yoksa Ali bey?" dedim.

"Hayır ölmedi korkma"

"Biraz fazla hırpalanmış, kalbi avuçlarımda kütküt atıyor zavallının" dedi

İçeri girsek evde kedimiz Safinaz dirlik vermeyecek yaralı kumruya.

Medet umar "kurtarın beni" dermiş gibi, gözlerini kırpıştırarak öylece duruyor Ali beyin elinde.  

İçeri girdim, çayın altını kapattım, arabanın anahtarını, çantamı alarak, üstümü bile değiştirmeden hemen dışarı fırladım.

Gündoğan'daki en yakın veterinere son sürat yetiştirdim küçük kumruyu.

Bu arada her trafik ışığında durdukça, gözlerine bakıyorum "öldü mü" diye.

Ali bey "Canım yaa, minicik parmaklarıyla elime sarıldı, kalbi korkudan halâ küt küt atıyor, duyuyorum avuç içimde" dedi.

Veterinere geldiğimizde hiç çırpınmadı.

Muayene odasında veteriner önce kanatlarına ve o minicik ayaklarına baktı, çok şükür kırık yoktu.

Daha sonra yaralarına müdahale ederek merhem sürdü.

Enfeksiyon kapmasın diye de gagasından enjektörle bir ilaç içirdi.

Kanatlarının altındaki tüyler yolunmuş, derisinde derin izler oluşmuştu.

"Yaşar mı kardeşim?" dedim genç veterinere.

"Ben elimden geleni yaptım birkaç gün bizde kalır, eğer yaşarsa ararım sizi gelir alırsınız" dedi.

Gözlerini kırpıştırarak öyle bir baktı ki bize, o bakışı asla unutamam.

Onu öyle çaresiz muayene odasında bıraktığımızda Ali bey'in gözlerinden bir damla yaş süzüldü.

Veteriner görmesin diye elinin tersiyle sildi.

Bakım ücretini ödeyerek dışarı çıktık.

Arabada hiç konuşmadan eve geldik.

Çayı tekrar ısıttık, kahvaltı yapacak halimiz kalmadı.

Ben çok duygusal insanımdır, gözlerim hemen dolar, Ali bey duygularını yansıtma konusunda biraz daha ketumdur.

"Neden ağladın? Düzelirse bizi arayın dedin veterinere, zaten iyileşince doğaya salardı" dedim.

Gözlerimin içine derin derin baktı;

"Bilir misin Neşe; kumrular eş olarak hiç ayrılmadan yaşarlar. Onun için mutlu çiftlere kumru gibi deriz.
Kedinin ağzından kurtardığım kumru dişiydi, çok hırpalanmıştı zavallı. Sen görmedin pencereden baktığımda erkeği havalandı, eğer dişisi iyileşip dönmezse bir müddet bekler, sonra o da ölür."

Derin bir sessizlik oldu aramızda.

Bu ara ikimiz de check-up sonrası hastalıklarla boğuşuyoruz.

Uzun bir tedavi sürecimiz olacak gibi görünüyor ve çok hassaslaştık.

Ondan mı Ali beyin kumrularla ilgili anlattığından mıdır bilmem söz bitti, birbirimize sarıldık, sarsıla sarsıla ağlıyoruz.

Umarım ve Rabbimden dilerim dişi kumru yaşasın.

Şimdi biliyorum ki; ağacın tepesinde erkek kumru eşini bekliyor olacak.

Kulaklarım telefonda veterinerden gelecek iyi haberde olacak.

Allahım senin sayısız mucizelerin var. 

Lütfen...