Yıl 2002 Türkiye’de siyasi ve ekonomik krizin yaşandığı yıllar. İstikrar proğramı uygulamasına geçilecek. Proğram hazır, siyasi irade ortada yok. Seri bir takım olaylar sonucu seçim kararı alınıyor ve en büyük söylemi ‘’Yolsuzluklarla mücadele’’ olan AKP çok seri bir şekilde kuruluyor. Yöneticileri ABD’ye gidiyor ve icazeti alıyorlar. Seçim yapılıyor AKP iktidar koltuğuna oturuyor.
Başbakan, konutta değil Keçiören’de halkın arasında oturma kararı veriyor. Milletvekili lojmanları yerine vekillere halkın arasında oturmaları dayatılıyor. Liboşlar mutlu, dinciler mutlu…..Tam halk adamı ve halkın içinden gelen bir iktidarın coşkunluğu yaşanıyor. İlk dört yıl kerhen ve kerhen, iç yüzlerini ortaya koymadan AKP kadroları ikinci dönem seçimlerini de çoğunlukla alıyor. Özelleştirmeler, demokrasiden uzaklaşmalar, orduyu, adaleti, polisi ve devlet kadrolarını bitirme eylemleri bir ileri iki geri uygulamaya konuyor. Ordu düşmanlığı yaratılıyor, halk bölünüyor, öteki, gezici, bizden, sizden ve daha bir çok yakıştırmalarla millet kavramı yok edilmeye halk bölünmeye çalışılıyor vr bunda da başarılı olunuyor.
Odu, dış politika, adaleti eğitim, sosyal ve sağlık hizmetleri yenileme adı altında batırıldıkça batırılıyor. Kangren oluyor. Medyayı para gücüyle, siyasi güçle tehdit ve şantajla ele geçiren siyasi parti üçüncü dönem iktidara gelme becerisini şaibeli de elde ediyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimi çok taze. Nelerin olması gerekirken nelerin olmaması gerekenler icra ediliyor. Yasa yok, teammül yok, norm yok. Vatandaş haykırıyor sen benim başkanım değilsin diyerek. Aymayanlar, anlamayanlar biata devam ediyor…..
Biri iki soru soralım mı?
1. Hani yolsuzlukla mücadele edilecekti? Yolsuzluk fezlekelerini genel kurula bile getirimedi. Yolsuzlukla mücadelenin yolsuzluğa kılıf bulma olduğunu hala anlamayanlar varsa daha çok yolsuzluk yapılacak demektir.
2. Hani halktan biri idiniz. Halkın içinde oturacaktınız. O nedenle mi başkanlık sarayı yaptırdınız? Uçaklar aldınız?
3. Kişisel servette İsviçre bankaları, yatlar, katlar, yazlıklar, vakıflar ve diğer rantiyelerle ilgili konular hiç gündemden düşmüyor. Müslümanlık ve dindarlık değil ama dincilik böyle mi emrediyor.