Son çıkarılan torba yasada, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın görevlerini düzenleyen 277. Maddesine Cemevleri ibareleri eklendi.
Kültür ve Turizm Bakanlığı görevleri arasına, "Alevi Bektaşi kültürünün araştırılması ve Cemevleriyle ilgili iş ve işlemleri yürütmek" ibaresi eklendi. Bu düzenlemeler sonucunda bakanlık bünyesinde Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kurulması da hükme bağlandı.
Kanunla, Cemevi Başkanlığı Başkanı'nı Cumhurbaşkanı atayacak. Başkan ve Başkan yardımcıları kamu görevi yapan memurlar olacaklardır. Ayrıca bakanlık bünyesinde yaş sınırı aranmaksızın Alevi Dedeleri de çalıştırılacak.
Peşin peşin söyleyeyim. Bu düzenleme ile Alevi, "inanan bir Müslüman" olarak görülmemekte; Müslümanlar'dan farklı bir inanç-kültür dairesi içinde yorumlanmaktadır. "Cemevlerinizde kültürünüzü yaşayın, elektrik su parasını, ufak tefek giderlerinizi de devlet karşılasın, camilerimizden de İslam dinimizden de uzak durun" denmektedir. Evet her dinin bir inanç kültürü vardır. "Alevi" dediklerimiz de İslam inanç dairesindedir. Onları ayrı bir inanç içinde düşünmek veya düşündürmek, Aleviler'e de diğer Müslüman inanç sahiplerini ayrıştırmak, bölmek, birbirlerine düşman etmektir. Hele bu işin devlet eliyle yapılması körlüktür, kaşımadır, ayrıştırmaktır. Devletin işi ayrıştırma değil, bütünleştirmedir. Asgari müştereklerde birleştirmektir.
Siyasetçinin veya siyasetin işi inançlar üzerinden yol almak olmamalıdır. Gelecekte olabilecekleri bugünden görebilmektir. Osmanlı'nın yıllarca Aleviler için yaptığı dışlama ve iftira kampanyası neticesi ayrıştırılan Alevi İnanç dairesindeki Müslümanlar, Cumhuriyet'in yüzüncü yıldönümüne girdiğimiz bu günlerde; Devlet eliyle ve kanunla ayrıştırılması, hele inananlarını ayrı bir kültür çerçevesinde değerlendirilmesi akla ziyan bir durumdur. Bu düzenleme değiştirilmese, Osmanlı'nın yıllarca dışladığı fakat Türk-İslam inancından koparamadığı Alevi Müslümanları iyi günler beklememektedir.
İnandıkları konusunda Emevîlere, Osmanlı'ya biat etmeyen Alevi vatandaşlarımız günümüz idare edenlerine de inançları konusunda biat etmeyeceklerdir. Kanunla hakları ve inançları koruma, güvence altına alınıyor görünse de ben tam tersinin olacağı kanaatini taşıyorum.
Nasıl bugünkü Diyanet İşleri Başkanlığı; Emevî İktidarlarında olduğu gibi idare edenlerin emir ve komutasında, onların isteklerini, yanlışlarını "doğru" diye, "din" diye vaaz ve hutbelerde dikte ettiriyorsa; kurulan "Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı" iktidarların isteği doğrultusunda inanç dikte ettireceklerdir. Üst düzey maaşlı Başkanlar, makamın ağırlığını hep hissedeceklerdir. Alevi Cemaatin istekleri hep ikinci planda olacaktır.
İyi niyetle hazırlanmış bir kanun olsa, Alevi İnanç dairesinde olanların ihtiyaçları, beklentileri, istekleri İslam inanç dairesi içerisinde müteala edilir, Diyanet İşleri Başkanlığında Başkan Yardımcılığı ihdas edilirdi. Tekrar ediyorum. Benim anladığım Aleviler, Sünni Müslümanlarca İslam inancının dışında tutulmakta farklı bir inanç ve kültür dairesi içinde nitelendirilmektedir. İktidar da bu düşüncede olduğundan, Diyanet İşleri Başkanlığı'nda temsil edilmesini istemeyip, Kültür Bakanlığı'nda temsil hakkı verdiler. Bu inanç bazında ayrıştırma değil de nedir? Din kültür oluşturur ama Kültür İlahi din oluşturmaz.
Aleviler de Müslümandır. "Hz. Muhammed’i Peygamber, Kur’an’ı Ona indirilen kitap olarak" kabul ederler. Muaviye ile Hz. Ali arasında geçen hakem olayından sonra, Halife'nin Hz. Ali olması gerektiğini, hakkının yendiğini kabul ederler. Peygamber ailesinin Emevîler’ce yok edilmesi neticesi Sünni Müslümanlardan uzaklaşırlar. Onların, ibadetleri dahil uygulamalarına farklı yorumlar getirmişlerdir. Hz. Ali sevgisi mağdur olduğu için üst seviyededir. İnsanlar sevdiklerini aşırı yüceltirler. Bu durum Hz. Ali ve Ehli-Beyt için vardır. Muaviye ve soyundan gelen halifeleri sevmezler. İbadet uygulamalarında Sünniler'e uyanlar olduğu gibi uymayanlar farklı uygulamaları olanlarda vardır. Diğer mezhepler arasında farklılıklar olduğu gibi.
Alevilerin temel kaynakları olan Buyruklar, tamamen Kur’an ayetleri ve hadislerden oluşmaktadır. Başlangıçta çevrede kaldıklarından sözlü kültürle günümüze kadar gelen buyruklar, artık yazıya dökülmüşlerdir. Alevi kültüründe buyruklar uyulması gereken kurallar bütünüdür. Ya uyulur ya da ‘’sürgün-düşkün’’ muamelesi görürler.
Bugün Türkiye’deki Sünni Müslümanların uygulamada mezhep imamı olarak kabul ettiği Ebu Hanife de Alevi Türkmenler gibi düşünüyordu. O’da Emevîler'in yanlış uygulamalarına itiraz ettiği için öldürülmüştü. Sünniler bilseler, Aleviler'i baş tacı ederlerdi. Osmanlı, iktidarlarının Alevi Türkmenlerce ellerinden alınabileceği düşüncesiyle, sistemli olarak halk arasında dolaşan iftiralar atılarak, Sünnilerce "düşman, insan dışı, Müslüman olmayan bir toplum" algısı yaratmışlardır.
Korkarım bu çıkarılan kanun ve düzenlemelerle, kaynaşmaya başlamış Alevi-Sünni inanç mensupları tekrar ayrışacaktır. İnşallah yanılırım...