ALİMİN ÖLÜMÜ, ALEMİN ÖLÜMÜ…

Fazlı KÖKSAL

Ülkemizde geniş kitlelere şiiri sevdiren  Ümit Yaşar OĞUZCAN'ın ölümünün (4.Kasım.1984) 30. yıl dönümü nedeniyle 4.Kasım.2014 günü facebooktaki kişisel sayfamda  yaptığım paylaşımda, 
"Ortaokulda iken, Ümit Yaşar Oğuzcan'ın Türk şiiri için olumsuz örnek teşkil ettiğine inanan Türkçe öğretmenim Mustafa Dinçer'den, O'nun kitaplarını okuduğum için dayak yemiştim. Yine de gizli gizli okumaya devam etmiştim...
Bu vesile ile Allah'tan Ümit Yaşar OĞUZCAN'a rahmet; Kitap okuma alışkanlığımın ve edebiyata ilgimin mimarı sevgili hocam Mustafa DİNÇER'e de sağlıklı uzun ömür dilerim..." Demiştim.

Paylaşımı yaptıktan sonra, hocamdan birkaç yıldır haber alamadığımı hatırladım ve kendisine ulaşmaya çalıştım. Ulaşamadım. O’nun Facebook sayfasına arkadaşlarının yaptığı yorumlardan   30.Temmuz.2014 tarihinde vefat ettiğini öğrendim.

Nur içinde yatsın...

Bana kitap okuma alışkanlığını, edebiyat sevgisini aşılayan insandı.

Daha Ortaokul 1. sınıfta bana Stendhal'ın "Kırmızı ve Siyah"ını okutan, edebiyat dergilerine abone olmam için teşvik eden, Türk Dili ve Varlık dergilerine abone olmamı sağlayan örnek bir Türkçe öğretmeniydi.

Üç yıl Türkçe dersini ondan aldım. Bana hep özel bir yakınlık gösterdi. Şiir ve hikâye yazmam için teşvik etti. Yazdığım hikâyeler üzerine bıkmadan usanmadan benimle saatlerce konuşurdu.

“O’nun gözetiminde çıkardığımız duvar gazetesi çapında, şu anda edebiyat dergisi yoktur .” Desem mübalağa etmiş olmam...

Ortaokulu bitirdiğimde, O’nun yönlendirmesiyle,  klasiklerin çoğunu (Dostoyevski, Tolstoy, Gogol, Turganyev, A.Gide, Balzac ) okumuştum.  Fazıl Hüsnü DAĞLARCA'nın, İlhan BERK'in, Edip CANSEVER'in şiir kitapları kitaplığımdaydı.  Bana hediye ettiği birkaç kitabı hâlâ özenle saklarım.

Çok dayağını da yedim; Ümit Yaşar OĞUZCAN’ı okuduğum için iki* , Kerime NADİR’i okuduğum için de bir kez dayağını yedim. Bir kez de nişanlısı –sonradan eşi- Serap Hanım’ın dersinde yaramazlık yaptığım için…  Okumalar için yediğim dayaklar, bana verdiği değerin göstergesiydi aslında… “Bedii zevki gelişmemiş insanların Şairi” dediği Ümit Yaşar OĞUZCAN’ı ve yine “Bedii zevki gelişmemiş insanların romancısı” diye tanımladığı Kerime NADİR’i okumayı bana yakıştırmazdı. “Yavrucuğum parmaklarını birleştir” der ve parmaklarımın birleşme yerine cetvelle ve oldukça sert vururdu. Parmaklarımın ucundaki o acı ve akabinde de uyuşukşuk saatlerce geçmezdi.  Dayağını da yemiş olmama rağmen, Mustafa  DİNÇER  öğrenim hayatım süresince en çok sevdiğim hocalarımdan birisi ve muhtemelen birincisi oldu.

Balıkesir Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümünden mezun olduktan sonra, 1966 yılında  Talas Ortaokulu Türkçe öğretmenliğine atanmıştı.  Biz ilk öğrencileri idik... İstanbul ve Balıkesir'den sonra gittiği 3. şehir Kayseri olmuştu..

İlk derste anlattığı şu olayı hiç unutmam;

Terminalden gelmiş Talas Belediye Otobüsüne binmiş. Otobüs biletçisine "ben Talas Ortaokuluna en yakın durakta ineceğim" deyince, yanında oturan kişi "ben de orada ineceğim" demiş...

Araba Talas'a girmiş. Bir süre sonra yanındaki yolcu Mustafa Hoca'ya "Hadi gel inek" demiş... İnek kelimesinin Kayseri ağızında "inelim" anlamına geldiğini bilmeyen hoca, "bir hata mı yaptım, bu adam bana niye inek diyor" diye düşünüp, şaşkın şakın bakarken, yanındaki bu kez kolunu tutarak "geldik, hadi inek" deyince yanındakinin ne demek istediğini anlamış...

Mustafa Hocam daha sonra Fen Bilgisi hocamız Serap Hanım ile evlendi... Hukuk Fakultesini bitirdi... Önce Milli Eğitim Müfettişi oldu... Sonra Avukatlıkta karar kıldı...

Üzerimde büyük emeği vardı...

Ölüm haberi ile yıkıldım...

Belki dünya da sarsıldı... Herhangi bir akademik kariyeri olmasa da, O benim içim alimdi....Ve "âlimin ölümü âlemin ölümü" demektir.

Nur içinde yatsın...