Allah'ın evine virüs girmez mi?

Nazım PEKER

Coronavirüs bize çok şey öğretti.

İnsanlarımızın ne kadar nankör, ne kadar kural tanımaz, ne kadar sorumsuz olduğunu ve bazı ilim (!) adamlarının da her alanda uzman olduğunu öğretti. Adam siyasettin, ekonominin, depremin, savaşın uzmanı. Her alanda ahkâm kesiyorlar maşallah.

Raflarda gıda ürünleri, hijyen ve dezenfeksiyon maddeleri kalmadı. Neden bir başka Müslüman’da faydalansın diye düşünemedik?

Devlete güven duymadık. Devletin karantina şartlarına sırt çevirdik. Karantina yurtlarından kaçmaya, görevli polislerimize, “Bende Coronavirüs var, sana da bulaşsın” diye tükürdük. Hani nerede İslamlığımız?

Devletin yurtlarını ahırla eş tuttuk. Oysa devlet, “Lütfen odalara çıkmayın, temizlikler yapılsın, çarşaflar değiştirilsin” demesine karşın. Eeee Umreci arkadaş! Sen kaçıncı umreyi yaparken o ahır dediğin yurtlarda kalan öğrencilerin durumu hiç mi vicdanını sızlatmadı? Biner biner bir araya gelip de cennet gibi yurtlar yapsa idiniz daha mı az sevap kazanırdınız?

Kimi yerlerde kimi dindar (!) zır cahil Müslümanlar, “Allah’ın evine virüs girmez, Namaz ve Cuma Allah’ın emridir. Diyanetin kararı Diyaneti bağlar. Biz camimize gideceğiz, topluca da namazımızı kılacağız.” Zavallılığını ve cehaletini gösterdiler.

Oysa bilim, aklın eseridir. Ulu Tanrı, “Düşünmeyenlerin başına pislik yağar.”(Yunus:100) ikazında bulunmuyor mu?

Ulu önder Atatürk, “Eğer bir gün, benim dediklerimle bilim çakışırsa siz bilimi tercih edin” demiyor mu?

Organik hoşaf, deve sidiği  gavs, şeyh, şıh, zaviye, tekke işin teferruatlarıdır. İşin özü bilim, ilim, araştırma, geliştirme, akıl yürütme ve üretmektir. Yani küresel akılla, küresel dünyaya ben de varım diyebilmektir.

Birileri bu ham sofulara, Mekke’nin de yandığını, sel bastığını ve depreme uğradığını ve de karantinaya aldığımız 20 bin Umreci’nin de, Paris’ten değil Allah’ın evi Kabe’yi ziyaretten geldiklerini bi zahmet hatırlatsın.

Dünya ilk kez bir salgınla karşı karşıya değil ki; bu salgını, kıyamet işareti olarak gösteriyorsunuz. Dünya bugüne kadar ne salgınlar, depremler, tufanlar, yangınlar gördü geçirdi.

Müslüman’ın ilk yapması gereken şey, önlemdir. “Eşeğini sağlam kazığa bağla sonra Allah’a güven.” Atasözümüzü asla unutmamak gerek.

Dua, elbette Tanrı ile kul arasında manevi bir köprüdür. Bilimsiz ve önlemsiz duayı Tanrı bile kabul etmiyor. Bunu aklımızdan çıkarmayalım.

Coronavirüs bize eğer düşünebildiysek, akıl erdirebildiysek, İmamdan önce doktor, camiden önce hastahane gerekli gerçeğini de öğretmiştir inşallah.

Adım gibi biliyorum kimi zavallı cahiller bu cümleme kızacak beni dinsizlikle, imansızlıkla, mezhepsizlikle suçlayacaklar ama... Olsun. Onları Tanrı affetsin. Ben onları cahil oldukları için affettim.

Bu kriz, bir fırsata dönüştürülebilir. Türkiye acilen, “Her şeyi ben bilirim. Senin aklın ermez Bay Kemal” modundan sıyrılmalı. Müşterek aklı devreye almalı, bilim ve ilim yolunda araştırma ve geliştirmeye yönelerek, kabuğunu kırmalı. Tübitak destekli organik hoşaf ile “deve sidiğinin faydaları” saçmalığından kurtulmalıdır.

Bilim insanları ne diyor; okullar, camiler, kahvehaneler, oyun salonları gibi yerler ikinci bir emre kadar kapatılmalı. Doğru olan da budur. Devletin oluşturduğu bilim kurulunun tavsiyelerine hepimiz uymalıyız. Tanrı’nın evine de virüsün gireceğini unutmayalım. En tehlikeli virüste “cehalet virüsüdür”.

Esen kalınız.