İnsan ilişkileri toplumların yüzyıllar içinde şekillendirdiği ritüellere ve temel kabullere dayanır. Her toplum kendi içerisinde makul ve kabul edilebilir davranışları bildiği gibi makul olmayan ve kabul edilmez olanları da gayet iyi bilir. Bir de dünya üzerinde yaşayan toplumların ortak olarak geliştirdikleri davranış kalıpları, kabul ve retleri vardır.
Bütün dünya da insanı mahcup eden davranış kalıpları olduğu gibi toplumların içinde insanı mahcup eden davranış kalıpları da vardır.
Komşunuza yalan söylediğinizde, bu yalanı tekrarladığınız da bir noktadan sonra yalan yüzünüze vurulduğunda normal şartlar altında beklenen davranış mahcup olmanızdır.
Bazıları ise dün söylediklerinden bugün, bugün söylediklerinden yarın vazgeçerler. Bu gibilerin toplumda karşılıkları bitmiş, inandırıcılıkları kalmamıştır.
Ancak, cebinde para, elinde güç olanlar müstesna...
Onlar karşılıklarının bittiğinin farkında değillerdir. Çünkü toplum onlarla ilgili kanaatlerini saklamaktadır. Bu kanaatler para ve güç bittiği zaman su yüzüne çıkmak üzere toplumsal bilinçaltında bekletilmektedir.
Hülasa, yalanı alışkanlık haline getiren, siyasi zikzakları bitmek bilmeyen, iftira mekanizmalarını çalıştırmaktan zerre çekinmeyen güç ve para sahiplerinin haklılıkları tamamen ellerinde ki iktidarın nimetleri ile sınırlıdır.
Size her türlü güçlüğü çıkartan ve her türlü ahlak yargısını çiğneyen eylemlerin sahipleri kendileri dahi yaptıklarının ahlaken yanlış ve mahcup olunacak şeyler olduğunu bal gibi bilirler.
Tarih boyunca, bu gibi dönemler devamlı yaşanmış ve son düdüğe kadar idare-i maslahatçıların zurnası ötmüştür.
Bu öyle bir maçtır ki, son düdüğe kadar zalimlerin zulmü, son düdükten sonra zulmün sahiplerinin maskaralığı yaşanır.
Güç öyle bir zehirdir ki, madde bağımlılığına benzer. Nasıl ki, madde bağımlıları bu bağımlılıklarının kötülüğünü bilseler de artık bağımlı olduklarından dolayı geri dönemezlerse, güç ve para bağımlıları da geri dönemezler. Ta ki altın vuruşa kadar! Altın vuruştan sonrası ise sadece maskaralıktır.
Devletin bütün aygıtlarını ele geçiren, muhalefete televizyon ve gazeteleri kapatan, iftira ve yalan kampanyası ile çamur atan ve attıkları bu çamuru medya devleri ile fütursuzca yayanlar karşısında masumların tek silahları konuşmaları ve itiraz etmeleridir.
Utanmazlık zırhına bürünen zalimler, bir müddet sonra artık kendilerinin eleştirilmesini bile ihanet ile eşdeğer kabul etmeye başlarlar.
Muhalefete her yolu kapatanlar, kendi sözlerini hatırlatanların bu hatırlatmalarına bile tahammül edemezler.
Aslında söyledikleri açıkça şudur; "Ben ne yaparsam yapayım, beni eleştiremezsin, benim hatalarımı bana hatırlatamazsın, ben her istediğimi yaparım, sen bunlara itiraz dahi edemezsin!"
Böyle yapmalıdırlar, saldırmalı, tahammül etmemeli, iftira etmeli, hakaret etmeli, hayat alanını sınırlamalı, hatta yaşam alanı hakkı bile vermemeli, karşısındakini mütemadiyen zora koşmalıdırlar.
Çünkü, boyaları dökülmüştür. Sadece başkalarının gözü açılmamalı, dökülen boyalı duvarları milletin görmemesi sağlanmalıdır.
Aksi olursa devir döndüğünde saltanat sahibi belki yine kendisini kurtarır ama ayakçılar mutlaka hesap vereceklerdir.
Bu sebeple devrin dönmesini saltanat sahiplerinden daha çok iştahla saltanat yardakçıları istemezler.
Biz, dosdoğru durmaya ve dosdoğru olmaya devam edeceğiz. İnsan olarak hatalarımız olacak ama istikametimiz sırat-ı müstakim olacaktır.
İki sözünden biri yalan ve iftira olanların yalan ve iftira etmediklerini söyleyecek veya yalan ve iftiralarına karşı sessiz kalacak değiliz.
Ömründe hiçbir insan karşısında eğilmeyenlerin canlı tâğutlar karşısında eğilmesi tabiatlarına uygun değildir.
Vesselam!
***
14/06/2018 tarihinde ifademizin alınma süreci ve serbest kalmamız sonrasında yanımızda ve yöremizde olan bütün can dostlarımıza, cesaret sınavını geçen serdengeçtilere teşekkür ediyor, bütün yurttaşlarımıza kutlu bayramlar diliyoruz.