Bir gün onun evine konuk olarak giderseniz eğer orta sehpanın üzerindeki şık bir tabakta duran baklava, börek, çikolatalı ve meyveli pembiş pasta dilimlerine elinizi sakın uzatmayın. Çünkü onlar gerçek değil. Onları yemek ressamı sevgili Candan Manyaslı yapıyor. Öyle seviyor ki gerçek gibi yemek resimleri yapmayı, hızını alamamış işi magnet yapmaya kadar vardırmış...
Bundan iki yıl önce börek ve baklava dilimi hediye etmişti ve ben onları buzdolabı kapağına yapıştırmaya kıyamamış salona sehpa üstüne koymuştum. Sonra gelen bir arkadaşımın onları daha önce gelen misafirden kalıp toplamayı unuttuğumu sanmasıyla buzdolabı kapağına yapıştırdım. Hele yeni gönderdiği pembiş kremalı bir dilim pasta var ki bu kez de her dolabı açmaya yeltendiğimde iştahım kabarıyor... O derece yani... Ve daha pek çok şey yapıyor...
Neyse ben anlatmayayım, ona sorayım da o tanıtsın kendini...
- Candan Manyaslı'yı tanıyabilir miyiz?
- Ben 1966 Bursa doğumluyum. Resim sanatı ile çok küçük yaşlarda tanıştım. Hayattaki en büyük tesellim, mutluluğum hep resim yapmak oldu… İki çocuğum ve bir de beş yaşında bir torunum var.
Günlerimin önemli bir zaman dilimini resim yapmak ve araştırmak alıyor. Doğaya çıkıp ot, yaprak, taş toplarım. Taşlarla özel bir iletişimim var ayrıca. Sebzelerin pişerken, kururken renk değiştirmesini izler ve aynı renge ulaşmaya çalışırım... İlginçtir...
Bir de edebiyat seviyorum. Öykü şiir… Başıma bir şey gelir günlük yaşamda diyelim, ona küçük kurgular katıp öyküleştiririm. Fantastik kurgu hikâyeler de yazıyorum zaman zaman.
Çalışmadığım zamanlarda her kadın gibi alışveriş yapmayı, sinemaya gitmeyi ve sevdiğim dostlarımla hoş vakit geçirmeyi tercih ediyorum. Ancak bu çok sık olmuyor.
Hiç bir yiyeceğe, içeceğe, bağımlı değilim. Çay, kahve, sigara, bira, çikolata…
- Bugüne kadar neler yaptınız, sürekli bir çalışma yaşamınız oldu mu?
- Bugüne kadar 4 kişisel sergi açtım. Ve sevgili Hülya'cığım, ikisi senin organizatörlüğünde olmak üzere üç resim çalıştayına katıldım. Çalıştaylar olağanüstü eğlenceli, hareketli ve çalışmaya doyduğumuz zaman dilimleri. Her çalıştay sonrası o tatlı yorgunluğun ardından yeni birileriyle tanışmanın keyfini yaşatıyor.
Değişik formlarda yiyecek magnetleri yapıyorum. Sadece sizin ürettiğiniz bir şeye sahip olmak çok heyecan verici.
Ben çok kısa bir süre özel bir okulda resim öğretmenliği yaptım, 90'lı yıllarda. Sonrasında kaldığım küçük bir ilçede neredeyse ilçenin meraklı bütün çocuklarına resim dersi verdim. 2003/2008 yılları arasında.
Şimdi çoğu evlendi, bir kısmı yurt dışında yaşıyor. Bir öğrencim de, hem de (umutsuz bir öğrencim) Amasya Güzel Sanatlar Lisesi'ni kazanmıştı o yıllarda. Ondan daha çok sevindiğimi hatırlıyorum...
Uzun yıllardır, hatta çocukluğumdan beri şiir okumayı, dinlemeyi ve yazmayı severim. Geçtiğimiz aylarda "Sessizliğin Şehri" adında bir şiir kitabı çıkardım. Birkaç yıllık birikmiş şiirlerimden oluşuyor.
Ve çok severek yaptığım bir işim daha var ki, çocuk kitapları resimlemek. Şimdiye kadar onlarca kitaba resim yaptım. İçlerinde dramatik öyküler de yaşandı.
Bir anne ölen çocuğunun adını yaşatmak için bir çocuk kitabı yazdı ve de o çocuğa benzemeliydi resimlerdeki kahraman. Çocuğun yüzlerce resmini inceledim, şaşıran, üzgün ya da mutlu hallerini. Ezberledim kısa sürede yüzünü. Çok güzel bir yüzü vardı, amansız çaresiz bir hastalık onu bu dünyadan koparmıştı. Kitabın son sayfasında el sallayan vedalaşan bir şekilde resmettim onu, ben de dahil hepimizi ağlattı o sayfadaki resim. İyi organize olup, kitabı hayata geçirdik, kısa zamanda tükendi kitap seti. Duygusal anlar yaşadık ekip olarak...
İki yıldır Akdoğan Yayınevi'nin kitap kapak tasarımını ve resimlerini hazırlıyorum.
- Çocukken hayal ettiklerinizi mi yaşıyorsunuz ya da hangilerini gerçekleştirebildiniz?
- Çocukken hemşire, ingilizce öğretmeni ve ressam olmak istiyordum.Üçünü birden nasıl yapacaksam... Ve ben çocukken Bursa'da yaşamama rağmen, büyüyünce "Ankara'da yaşayacağım" derdim herkese. 1989 yılından beri Ankara'da yaşıyorum.
En büyük hayalim Başkent'te yaşayıp, resim yaparak hayatımı kazanmaktı. Çocukça isteklerdi ama gerçekleşti. İyi ki de ressam olmuşum. Bu, heyecanı hiç bitmeyen bir yolculuk. Siz hergün bu yolculukta en ön sırada yerinizi alıyorsunuz düşünün. Bunun önüne geçecek bir meslek daha yok bana göre. Bir de İngilizce derslerini çok severdim, kızıma geçmiş bu genetik miras. O ingilizce öğretmeni oldu…
- Resim mi yoksa şiir mi sizi daha çok etkiliyor? Hangisinde daha çok siz oluyorsunuz?
- Bu çok güzel bir soru sevgili Hülya. Resim ve şiir birbirine çok benziyor. Şiir yazma dürtüsü, buna ilham da diyebiliriz, bunun çekimini hissediyorsunuz, yakınınızda dolaşıp duruyor bu istek. İlle de yoğun duygular içinde olmaya, ya da bir kara sevdaya tutulmaya gerek yok şiir yazmak için. Aklıma bir dizelik bir şey geliyor diyelim. O an onu mutlaka not alıyorum.Sonra aynı gün ya da sonraki günlerde o şiir adeta kendini tamamlıyor.
Ben yazıyorum, içime sinene kadar üzerinde oynuyorum. Bir başka gün hiç beğenmeyebiliyorum. Şiir de tıpkı resim gibi disiplinli çalışmayı gerektiren bir iş. Ve şiiri belki ciddiyet isteyen işler içinde ilk sıraya bile koyabiliriz.
Şiir görsel sanatların aksine daha çok insanlarda imgelemeler üzerine kafa yormayı gerektiriyor. Gizemi de ayrıca okuyanları farklı etkiliyor.
Ben her ikisini de çok seviyorum, çünkü bendeki doğumları yakındır. Biri önce biri sonra değil.
- Şiirlerinizi yazarken toplum gerçeklerinden yola çıkarak mı hareket ediyorsunuz, yoksa kendi hikayeleriniz mi gizli? Ya da tamamen kurgusal mı? Şiirlerinizde tam olarak ne anlatıyorsunuz?
- 2016 yılına kadar toplumsal sorunlara değinen şiirler yazdım. Deprem, ekonomi, kadın sorunları, bozuk düzen, özgürlük, ekolojik yıkım, falan… Artık kendimle ilgili şiirler yazıyorum. Ben dilini kullanan. Ben günlük yaşamda pozitif bir insan olduğumu düşünüyorum. Ancak şiirlerim pesimist olarak değerlendiriliyor. Bunun sebebini bilmiyorum, içimden geliyor ve dizeler oluşuyor. Kendi şiirlerime ağlayacak hale geliyorum sıradan bir okur gözüyle okuyunca.
Bilinçaltı sırları, birden eski hikayeleri karşıma çıkarıveriyor ilginç bir şekilde. Çocukluk dramları, anıları bir film izler gibi karşınıza diziliveriyor. Unuttuğunuzu sandığınız ne varsa şiiriniz sırasında hortlayabiliyor. Enteresandır, bu dizeleri yazan beni bile şaşırtıyor.
- Bir ütopyanız var mı diye sorsam…
- Bir ütopyam var evet. Bütün sanatçıların bir arada yaşayacağı bir şehir kurulsun diyorum. İçinde yaşayanların tamamı sanatçılardan oluşmuş bir şehrin tadına varılmaz diye düşünüyorum.
Ekmek almaya gidiyorsunuz, öyle sanatsal bir ekmek ki, unlarından danteller var üzerinde. Herkes şık, herkes naif…Yollarda iki taraflı rengarenk çiçekler. Sokaklarda müzik, şiir dinletileri... Hergün bir tiyatro gösterisi, bir konser, bir sergi.
İnsanlar esprili, sıradışı sohbetler, ilginç kıyafetler… Hüznü bile sanata çevirmiş bir şehir dolusu insan hayal edin. Suç oranı sıfır bir şehir... Çok renkli, çok sesli.
Sanat barış, özgürlük, bitmeyen bir mutluluk halidir bana göre.
Dünyada böyle bir şehir kurulsa, şovalemi boyalarımı kapar yerleşirim şehrin merkezine.
- Resimlerinizde genel olarak konunuz ne oluyor? Bir de farklı magnetler yapıyorsunuz? Nedir bu magnetlerin hikayesi, anlatır mısınız?
- Resimlerimde konularımı genellikle şehirli depresif kadınlar ve kalabalık sokaklar oluşturdu uzun bir süre. Sonra 2014 yılında sofra resimleri yapmaya başladım. Çok keyif aldım bundan. Ancak ressamlar kendilerini yenilemeli, bu resimlerimin sonuna geldiğimi hissettim. Artık biraz fantastik ve özgün resimler beni daha fazla çekmeye başladı. Ancak yine bir sokak olmalı.
Bunun nedeni nedir bilmiyorum ama iki üç bina, biraz kalabalık beni rahatlatıyor sanki. Garip bir şekilde güvende hissettiriyor.
Magnetler de kesinlikle hiperrealist tarzı benimsediğim dönemin etkisidir. Ahh bu magnetlerin hikayesi çok komiktir. Börek pasta... Çok keyifli uğraşlar. Genellikle gözlerim çok yorgun olduğunda tercih ediyorum magnet yapmayı.
Geçen gün yerimden ok gibi fırladım. Ispanaklı börekten daha ilginç bir iç buldum. Kıymalı, peynirli. Kıymanın içinde soğanı domatesi ve biberi de görünüyor. Her şeyin bir benzeri var. Bunlar ona uygun formda ve renkte minik taşlar bulup dizayn etmekle gerçekleşiyor. Bazen de taş yerine kurutulmuş sebze ve meyve kabuklarını kullaniyorum. Kullandığım materyallerde bir paket bantından ipe kadar her şey mevcut. Kimyanın izin verdiği ölçüde her şey. İnsanların bunları gördüklerinde yüz ifadeleri beni mutlu ediyor. Bu benim için muhteşem bir final oluyor.
Her geçen gün magnet çeşitliliğim artıyor ve artacak da …
Sigara böreği, kıymalı peynirli kare börekler, baklava dilimleri, puf börekleri, süslü kare pastalar ki ben onlara "kokoş pasta" adını koydum... Hele bu pastalarda sınırsız çeşitlilik var.
Aklıma ne gelirse anında kolları sıvayıp hayata geçiriyorum. Bıkmadan üretiyorum. Yüzlerce magnetim var evimde. Tasarımcısı, işçisi ve pazarlamacısı hepsi benim.
- Eserlerinize yani resim, magnet ya da şiir kitabınıza ulaşmak isteyenler nereden temin edebilirler?
- Resimlerim ve magnetlerimi satın almak isteyenler sosyal medya hesaplarımdan bana ulaşabilirler. Şiir kitabımı da Akdoğan Yayınevi'nden (internet üzerinden) ya da çeşitli kitap sitelerinde stokta olduğu sürece temin edebilirler.
Stokta yoksa sosyal medya hesaplarımdan mesajla adres bilgilerini verirlerse adreslerine kargoyla gönderiyorum.
Son olarak bu keyifli söyleşi için sevgili Hülya'cığım sana çok teşekkür ediyorum...