Nasıl ki antropologlar ırkların kendisinden çok ırkçılık düşüncesinin neden ve nasıl filizlendiğiyle ilgili fikirlerini araştırdıkları gibi, suç işleme meyilli kişilikler ile kadınlara karşı taciz ve ölümü beyninde güçlendiren ruh bozukluklarını incelemek ve beyinlerde nasıl filizlendiğini araştırmayı önemsiyorum.
Aslında gerçekleri farkederek başlamamız gerekir. Son yıllarda çok ciddi toplumsal travmalar, katliamlar, tacizler, saldırılar yaşanmasına rağmen “sapık, taciz, nasıl kıydınız?” diyerek göz yaşları, bir kaç günlük haber ve sosyal medya paylaşımları ile yüreği yananları yalnız bırakarak, olayın yaratıcılarını sıradan suçlu veya ruh hastası olarak kabullenip, sorumluluğumuzu yerine getirdiğimizi zannediyoruz.
Ankara, İstanbul, Ordu, Van, İzmir, ona, buna, şuna diye bir kabus olduğunu zannederken “bize de” olabilir diyemiyoruz.
Aslında 17 ve 18'inci yüzyılda Orta Asya, Avrupa ve Anadolu’da yaşananları okumuş veya öğrenmiş olsak; olayın sıradan bir konu olmadığını farkederek, devlet olarak tedbirler almamız gerektiğine inanmalıyız.
Eylemlerin gerçekçiliğini, sıradan insanlar tarafından işlenmediğini, suç işleyenlerin ifadeleri, yaşamları ve kıvrak zekalarından anlamamız gerekmektedir. Suçluluk potansiyeli olan insanın sergilediği olağanüstü biyolojik ve kültürel çeşitliliğin farkına varmamız gerekiyor.
İnsan eskiden beri kendini tanımaya ve geçmişiyle ilgili gizem perdesini aralamaya özel bir merak duymuştur. Kuşkusuz, yüzyıllar boyu insanlar kökenlerini araştırmakta ve her canlı gibi bu çevresel etmenlerden etkilenmektedir. İnsan doğasına ilişkin tüm bilinmeyenlere yanıt bulabileceğimizi tahmin etmiyorum.
Tolstoy’un; ”Bireysel kanunsuzluk hareketlerine verilen farklı cezaların kanunsuzlukları bir veya birkaç kişiyi etkileleyeceğini göz önünde bulundurduğumuzda, mekanizmanın bir kısmını çözmüş oluruz. Düzenli toplum için adaletin düzgün işlemesi zorunludur. Suçluların yakalanmaması, yakalansa bile hakkettiği cezayı almaması, düzenli toplumu olanaksız hale getirir.” tespitini yapmıştır.
Toplumdaki gizli suçlular, kahramanlıklarını ispatlamaya çalışırlar. Gözü kara, hiddetle saldıran, öldüren anlamına gelen, cinnet geçiren, derin depresyon dönemi sonunda ortaya çıkan “AMOK” hastaları bu fırsatlardan yararlanma planları yaparlar. Karşılaştığı her canlıyı öldürmeyi benimseyen cani kişiliklerdir.
Bütün bu olumsuz gelişmeler; güvensizlik, kaygı, korku, kaos yaratacağı gibi, sokaklarda yalnız yürümek, dağ başında ve ormanlarda yalnız yaşamaktan daha korkunç bir tabloyla karşılaşacağımıza şahit olacaktır.
Sadece; kadınlarımız, kızlarımız, çocuklarımız korku veya panik yaşamayacak. Evde bekleyen ebeveynler, aile bireyleri daha büyük tedirginlikler yaşayabileceği gibi, ıssız bir sokakta yalnız yürüyen bir kadının yanından veya yakınından geçecek olan onurlu,kişilikli, nitelikli gençler de tedirginlik yaşayarak yollarını değişerek, rahatsızlık hissine kapılacaklardır. Bu durum toplumda sadece güvensizlik yaratmayacak; özgüveni zedeleyerek ümitsiz bireyler ve toplumsal kargaşanın oluşmasına sebep olacaktır.
Kargaşa, kaos,kadınlarımız ve kızlarımızın iş hayatından çekilmesi, kadının özgürlüğünün kısıtlanması, kadının erkek olmadan veya yalnız sokağa çıkmaması benimsenmiş olacak.
Ordu’da katledilen Ceren’e ve tüm Cerenler'e rahmet diliyorum. Gençlerine sahip olamayan erkler ve toplumlar suçludurlar.
Gidişat hem gidişat, hem de öyle boş gidişat DEĞİL,TÜRKİYEM...