Okullarda andımızın okunması Danıştay tarafından iptal edildi. Kimin başvurusuyla? Her cümlenin başına “yerli ve MİLLİ” kavramları takmaya bayılan iktidarın Milli Eğitim Bakanlığı’nın başvurusuyla!
Çoğumuz bilmeyiz ancak andımızın metni zaman içinde değişiklik göstermiştir.
1933 – 1972 arasında;
Türk'üm, doğruyum, çalışkanım.
Yasam, küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak,
yurdumu, budunumu özümden çok sevmektir.
Ülküm, yükselmek, ileri gitmektir.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun.
1972 – 1997 arasında;
Türk'üm, doğruyum, çalışkanım. Yasam, küçüklerimi korumak,
büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm yükselmek, ileri gitmektir.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun.
Ey bu günümüzü sağlayan, Ulu Atatürk: açtığın yolda,
kurduğun ülküde, gösterdiğin amaçta hiç durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Ne mutlu Türk'üm diyene.
1997’den itibaren;
Türk'üm, doğruyum, çalışkanım,
İlkem: küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.
Ülküm: yükselmek, ileri gitmektir.
Ey Büyük Atatürk!
Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun.
Ne mutlu Türk'üm diyene!
olarak okundu. Bizi ilgilendiren, şikâyete konu olan 1997’den sonra okunan metin.
Sorunlu Kürt açılımı süreciyle birlikte andımız problem haline getirildi. “Okullarda okuyan herkes Türk değil” gerekçesiyle anttaki “Türk’üm” kelimesine takıldılar. Oysa Atatürk’ün milliyetçilik anlayışı kan, soy, ırk milliyetçiliği değildi. Ülkede yaşayıp kendini o ülkeye ait hissedenlerin tanımıydı. Elbette bu ülkede farklı etnik kimliklere mensup olanlar var ve hepsi barış içinde yaşıyorlar. Ancak ulus devletlerin de doğaları gereği kendi millet tanımları olmak zorunda. Yoksa ulus devlet olmaktan çıkarlar.
1997’den sonra okunan metindeki diğer kavramlara itiraz etmek zaten mümkün değil. Demek sorun “Türküm” demekte.
Zamanında “her türlü milliyetçiliği ayaklarımız altına aldık” diyen bir anlayışın ümmetçi çizgide olduğu tartışılmaz. Ümmetçi çizginin sol enternasyonalin farkı bir yorumu, sol enternasyonal uluslararası işçi sınıfının birlikteliği yüceltirken ümmetçi çizgi din kardeşliği üzerine kurulu. Net ve kesin bir milliyet reddi var. Ancak bu durum özellikle ulus devlet olan ülkemizde çarpık durumlara neden oluyor.
1. Yerli ve MİLLİ olmaktan haz duyan bir iktidar o “milli” kavramının adını koymak zorunda. Milli diyorsanız, bir milletten söz ediyorsunuz demektir. O milletin adı nedir?
2. Bu ülkede sadece Sünni/Hanefi Müslümanlar yaşamıyor. Aleviler ve farklı mezheplere mensup Müslümanlar var. Neden sadece camiler tapınak statüsüne alınıp bazı masrafları devletçe karşılanırken cem evleri aynı statüde değil? Okullardaki din derslerinde neden sadece Sünni/Hanefi çizginin eğitimi veriliyor?
3. Yukarıda gördüğünüz üzere andımız farklı metinlerle 1933’den beri okunuyor. Bu metni okumak hangi farklı etnik kimlikten olanları (onların ırkçı yaklaşımıyla) Türk’e dönüştürdü? Kim bu nedenle etnik kimliğini değiştirdi?
4. Herhangi bir okulda bir öğretmen çıkıp andımızı okutursa bunun bir cezası olacak mıdır? Bu bir suçsa 1933’den beri kaç milyon öğretmen ve öğrenci bu suçu işlemiştir? Haklarında dava açılacak mıdır?
İktidar popülist anlayışı yüzünden dik duramıyor, “Yerli ve MİLLİ” derken o milletin adını koyamıyor. Aynı soruyu “tek devlet, tek millet” diye başlayan sloganı sorgulandığında da yanıtlayamıyor. Bir yanı ümmetçi, diğer yanı ortağı MHP’ye göz kırpma kaygısıyla milli. İlkesiz, rüzgâra göre dönen bir anlayışla karşı karşıyayız. Yarın oyu daha yüksek diye MHP’den vazgeçip HDP ile ittifak kurarlarsa neler söyleyeceklerini tahmin bile edemiyorum.