İlk gazlı içecek deneyimim
Muhtemelen yedi-sekiz yaşlarımızda üç kafadar köy pazarındayız. Sıra sıra dizilmiş dükkanlardan birisinin önünde bize göre sandıklara (Kasa kelimesi ile henüz tanışmamışız) sıra sıra dizilmiş renkli şişeler dikkatimizi çekmişti. Ne olabilecekleri üzerine karşılıklı tahminlerimizi yürüttük; şeffaf olanı gaz yağına, birisini pekmeze, sarımtırak olanı ise sıvı yağa benzettik. Ancak merakımız o kadar artmıştı ki; kesin bilgiyi almak için bakkala sormaya karar verdik.
-Dayı bunlar nedir?
-Onlar içiliyor çocuklar
-Peki adamı sarhoş ederler mi?
-Yok etmez
-Kaç kuruş?
-Elli kuruş
Ortaklaşa almaya karar verdik.
-Bir tane versene dayı
-Hangisinden
-Fark etmez, şu karaca olan var ya; ondan olsun.
Bir adet şişeyi aldık, her nedense, çocuk aklı işte; büyüklerimizin garipseyeceklerini belki de ayıplayacaklarını düşünerek tenha bir yere, dere yatağına gittik.
Peki şimdi bunu nasıl içecektik. Şişeyi evirdik çevirdik nihayetinde ağzındaki kapağı taşla vurarak açmanın dışında bir başka formül aklımıza gelmedi. Şişenin ağzını kırınca "foş" diye fışkıran su dere yatağındaki kum üzerine dökülüp kumda bir kaynamanın olduğuna gözlerimizle şahit olunca "Yok arkadaş kumu bile kaynatıp köpürten bu her neyse; içince ne yapmaz ki; içmeyelim" dedik vazgeçtik.
Ne zaman gazlı bir içecek içsem o gün ziyan olan Çola ve saf köy çocukluğum aklıma gelir...
Bizler de öğrenciydik ama...
Ortaokul son sınıftayız. Türkçe öğretmenimiz benim de dahil olduğum üç kişilik grubumuza dönem ödevi verdi; Ömer Seyfettin'in "Perili köşk" adlı hikayesini dramatize edilip, tiyatro oyununa dönüştürecektik.
Mevsim kıştı, dışarısı soğuk ve okulumuz çevresinde ortak çalışma yapabileceğimiz kapalı bir mekan yok. Beylerbeyi iskelesini mekan edindik. Sadece belirli saatlerde yolcu yoğunluğu olduğundan çalışma yapmamıza mani bir durum söz konusu olmadı. Okul çıkışı üç günlük ortak çalışma ile tam not olmasa bile zor beğenip takdir eden Türkçe öğretmenimizden geçer not almayı başarmıştık.
Düşünüyorum da nereden nereye; bir ortaokul öğrencisine okuduğu bir hikayeyi tiyatro oyununa dönüştürmesi ödev olarak veriliyor. Günümüzde nerede kendini adam yetiştirmeye adamış öğretmen, nerede buna yönelik müfredat ve maalesef nerede kitap okuyan, okuduğunu anlayıp, anlatabilen o eski "ortaokul" öğrencileri.