Her gün sosyal medyada sayfalarınıza görüntüler düşüyor.
Neredeyse tamamı güvenlik kameralarından.
Kedi tekmeleyenler, kadın dövenler (hatta bıçaklayanlar), hayvanlara eziyet edenler, tecavüze kalkışanlar…
İnternetin, sosyal medyanın, güvenlik kameralarının bu kadar yaygın olmadığı yıllarda olsaydı bunların herhangi biri kıyamet koparmaya yeterli olurdu.
Zaman içerisinde yukarıda saydıklarımın yaygınlaşması yüzünden kanıksadık. Alıştık.
Zihnimizi ikna etmeye çalıştığımız gibi “Müslümanlığın gereklerini yerine getiren temiz bir toplum” falan değiliz, kendimizi kandırmanın alemi yok !
Bazı Kuran kurslarında, bazı dini vakıflarda çocukların tacize ve tecavüze uğradığı (Bu örneği verme nedenim buraların –islami- görünümlü olmasıdır) bir ülkeyiz. Sokakta meczubun teki genç kıza yumruk atıp geçiyor. Diğeri hayvana tecavüz ediyor başkası yaşlı bakım evinde 80 yaşında insanı dövüyor.
Şiddet iklimi mi ?
Evet.
Yeni mi başladı ?
Hayır !
Hep vardı. Sadece teknoloji sayesinde görülür ve yayılır oldu. Kameralar artınca görünür, internet ve sosyal medya yaygınlaşınca herkese ulaşır hale geldi.
Mevcut iktidarı iki konuda eleştiririm.
Birincisi ; “Bir kereden bir şey olmaz” lafı değil bakan koltuğu işgal edenlerin, kimsenin ağzından çıkmamalı. Bu lafı edene Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı teslim edilmişti.
İkincisi ; Bu ciddi bir sorundur, buna çare üretmek gerekir.
Bu tür suçları işleyenlerin bir kısmı zihinsel ehliyete sahiptir. Ya dürtülerine yenik düşerler ya “bana bir şey olmaz” derler ya da kimsenin ses çıkarmayacağına inanmak isterler. Yargı bunlarla ilgili kararı net bir şekilde verebilmelidir.
Yargı karar vermek için toplumdan gelen sese kulak kabartmaktan vaz geçmeli, yasalar ne gerektiriyorsa uygulamalıdır.
Şüpheliyi önce serbest bırakıp ardından itirazlar yükselince tutuklamak moda oldu !
Yargının kılavuzu yasalar olmalıdır sosyal medya değil !
Bundan sonra yazacaklarımı “suçun niteliğini değiştirmek, suçluyu aklamak” anlamında yazmadığımı herkesin bilmesini isterim !
Bazen beyinde gelişen ve fark edilmeyen bir tümör, beynin dürtülerle ilgili bölümü olan prefrontal korteks’e baskı yapıp işlevini bozabilir. Veya o bölüm yeterince gelişmemiş olabilir (ki anlamak için ciddi tıbbi araştırma gerektirir) Bu sınıfa giren hastalar isteseler de dürtülerini (nefislerini) kontrol edemezler. Yapısal bir sorundur. Bir suç işler, alır hapse atarsınız, 100 yıl da yatsa tedavi edilmediği sürece çıkar çıkmaz (veya hapisteyken) aynı davranışı tekrarlarlar.
Bazı insanlarda “Psikopati” gelişmiştir. Duygusal anlamda “küt”türler… Bir canlının acı çekmesi onlar için anlam ifade etmez. Mutlak tedavi gereklidir.
Bizde yöntem şöyle işler ; Bu insanlar ilgili akıl hastanelerine sevk edilir, uzmanlar gereken incelemeyi yapar, psikolojik bir sorun varsa zaten sayısı yetersiz olan tesislerde gözlem ve tedavi altına alınır, yer azlığı ve sevk edilen hasta yoğunluğu nedeniyle birkaç ay içinde tesisten çıkartılırlar. Çoğunun tedavisi de tamamlanmamış olur.
Ya aslında “gerçekten bilerek işlemedikleri” bir suç nedeniyle ömürleri hapishanede geçer ya da “düzeldi” diye salınıp topluma karışır, ellerine tutuşturulan raporla benzer suçu işleyip başka masumların canını yakarlar… (Tedavisi –gerçekten- bitirilip toplumsal hayata dahil olanları ayrı tutuyorum !)
Verilen garanti nedeniyle köprülerden geçmeyenler için devletin müteahhit firmalara ödediği rakamlar hepinizin malumudur.
Otoyolları da köprüleri de çok seviyorum ve kullanıyorum.
Ama deseler ki “buraya ayrılacak parayı insanları iyileştireceğimiz rehabilitasyon programlarına ayırıyoruz. Bir zahmet feribota biniver…”, feribota seve seve binerim.
Ya da zaten bilmem kaç farklı kalemi tüketim bedeli üstüne bindirdikleri elektrik faturalarına ülke çapında her ay birer lira daha ekleseler ve ; “Bu parayla biz her şehirde rehabilitasyon merkezleri yapacağız. Orada uzman personel görevlendirecek ve donatacağız. Burada psikolojik veya nörolojik sorunları olan insanları tedavi edecek, edemiyorsak da onları uygun bir ortamda tutacağız… Bu halleriyle topluma karışmalarını engelleyeceğiz…” deseler birkaç çatlak ses dışında kimsenin itirazı olmaz !
Topluma doğru anlatılması kaydıyla !
Bazen insanlar bu eylemi bilerek ve isteyerek yaparlar.
Bazen de hakim olamadıkları psikolojik veya nörolojik sorunları bu sonuçları doğurur.
İşin doğrusu; yargının tepkiye bakmaksızın yasaların gereğini uygulaması, tıbbi ve sosyal bilimlerin kendilerine sunulan geniş imkanlar içinde işlerini yapabilmeleridir…
Bunlar yapılmazsa kadın dövmek - öldürmek, hayvanlara eziyet etmek, tecavüz etmek ve öldürmek, yaşlıları dövmek, çocuklara taciz ve tecavüz çoğalır, normalleşir, bir noktadan sonra tepki almaz hale gelir.
Ki bu da, “anormalin normalleşmesi” dir !