Arkadaşım dertli...

Zeynel KOZANOĞLU

Emekli öğretmen arkadaşıma üç bin beş yüz kilometre uzaktan “Merhaba!” diyecek oldum. Arkadaşım dertli. Neler yaptığını, nasıl olduğunu soracak oldum. “Nasıl olayım, bir emekli ne yapıyorsa ben de öyle. Okumakla gezmekle vakit geçiriyorum” dedi. Derdi kişisel sorunlarından kaynaklanmıyor. Yurtsever insan, güzelim yurdunun son günlerde içine sürüklendiği girdaptan ötürü dertli.

“Şu son gündem beni oldukça sarstı. Sanki sorumlusu bizmişiz gibi canım sıkılıyor” dedi. Söz buraya gelince bana ahkâm kesmek görevi düştü. Arkadaşıma şunları söyledim:

“Bütün dürüst insanlar aynı durumdadır, sanıyorum. En azından nereden nereye gelmemeliydik. Ya da gelinecekse, bize bu yolun kapalı olduğu düşündürülmemeliydi. Kırk yıl önce bunların başında kim vardı ise bulup konuşsaydılar, sorun o zaman çözülecek idiyse niye yıllarca çocukları kurban verdik?”

Ve şu görüş üzerinde birleştik:

“Anlaşılır gibi değil. Yıllarca kürt sözcüğünü söyleyeni ezdik. Sonra gün geldi, Bakan Efendi diyor ki, “Çocuklarımın Kürtçe öğrenmesini isterim.”

Arkadaşım tedirginliğini de dile getirdi:

“Bir de ben çok duygusalım. Eskiden mangalda kül bırakmayan arkadaşlarımdan tık yok. Halbuki yoğun bir tepki bekliyordum”

Yanıtım şu oldu:

“Buna bu yaşa kadar alışmış olman gerekirdi” dedim. “İnsanın doğasında bu var” dedim. Gerçekten son günlerde Türkiye’de neler olduğunu gerçek boyutlarıyla algılayabiliyor muyuz? Cezaevinde yatan bir idam hükümlüsü bize kapalı üç zarf veriyor, üç de adres veriyor. Bu adresler birbirinden bir kaç bin kilometre uzaklıkta.

Biz bu zarfların içinde ne olup olmadığına bakmadan yerlerine ulaştırmış olmanın kıvancını yaşıyoruz. Televizyonlarımız mektupların yola çıktığını ayrı haber yapıyor, yerlerine ulaştırıldığını ayrı haber yapıyor. Biz millet olarak sadece izliyoruz.

İnsanın yaradışında “araziye tam uyum” konusunda güçlü bir gen var galiba... Dün ak dediğine bugün kara demek, dün itelediğini bugün kucaklamak, dün astığının ardı sıra bugün ağlamak, dün heykelini diktiğini bugün ölüm döşeğinde yargılamak gibi... Bütün yaşı elverenler gibi, ben de izledim ve gözledim ki, Kenan Evren bir ara bizim baş tacımızdı. Bütün gençlerimize kıyılırken, bütün düşünen insanlarımız darmadağın edilirken biz Kenan Evren için övgüler düzme yarışındaydık.

Ne zaman ki, rüzgâr değişik yönden esmeye başladı. Kıyamet koptu.

Arkadaşlar, dimdik olabilsek, tutarlı olabilsek... Kendi kendimize ters düşmeyecek bir çizgi boyunca ilerleyebilsek, ya da hiç olmazsa yerimizde saysak... Ya da ülkenin etlisine, sütlüsüne hiç karışmasak... Koyunlar gibi yaşamak pek çok kişiyi hiç de rahatsız etmiyor. Bunu görüp durmuyor muyuz?