Şaşırma duygumuzu kaybetmek üzereyiz. Hukuka ve demokratik teamüllere aykırı olaylar hayal edebileceğimizin de ötesine ulaştı.
"Artık bu kadarı da olmaz" dediğimiz bir olayı tartışamadan peş peşe daha da beterlerini yaşıyoruz. Sanki bu yapılanlar normalmiş gibi bir şaşırma duygusu, bir demokratik tepki gösteremiyoruz.
Mesela geçen hafta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan cami mihrabından Sezen Aksu’ya yönelik linç kampanyasına katılmıştı. “Hz. Âdem’e hakaret edenlerin dilini koparmak görevimizdir” cümlelerini kullanmıştı.
Tam “bu kadar da olmaz” diyecekken, bu hafta olanlar öncekileri arattı.
* * *
BİR ÇOCUĞUN SİYASİ İSTİSMARI
Olay Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Trabzon'daki toplu açılış töreninde yaşandı. Erdoğan izleyiciler arasında yer alan on yaşında bir çocuğun sahneye çıkarılmasını istedi. Erdoğan'ın uzattığı mikrofonu alan çocuk, "Arkadaşlar, Bay Kemal Cumhurbaşkanı amcamın karşısında kim? O adam hain, hain" dedi.
On yaşında bir çocuğun “hain” kavramının anlamını bilmesi mümkün değil. On yaşındaki çocuk dedesi yaşındaki adama “Bay Kemal” demez. Ama bu sözleri söylemesi için hazırlanarak kürsüye çıkarıldığı anlaşılıyor. Böyleyse siyasi ahlakın dip noktasıdır bu.
Çocuğun dedikleri önemli değil. Ama kürsüdeki CB Erdoğan, Bakanlar ve diğer zevatın bu sözleri büyük bir memnuniyetle ve gülerek karşılamış olması vahim.
Daha da vahimi İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun bu olay üzerine twitter’den attığı mesajı.
"Çocuk, Eren Bülbül'ün katillerinin arkadaşlarına 'hain' demiş. Çocuktan al haberi" demiş İçişleri Bakanı.
Acaba çocuk, “Bay Kemal’in” mitinginde kendisine verilen mikrofondan, “Eren Bülbül’ün katillerinin dağdaki ve hapisteki liderleriyle müzakere yürüten, bu terörist başlarından mesajlar okutan, bir katili TRT’ye çıkaranları”ismen söyleyerek, “hain” deseydi neler olurdu?
Herhalde İçişleri Bakanı hemen harekete geçer çocuk ve yakınları tutuklanır, mitingi düzenleyenler linçe tabi tutulurdu.
“Hukukun herkese eşit olarak uygulanmadığı rejimin adına ne denir?” siz karar verin. Ama hukuk devleti ve demokrasi denilemeyeceğinden eminim.
* * *
44 BİN TERÖRİST
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Trabzon'da Toplu Açılış töreninde yaptığı konuşmasında, yine İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ni suçladı:
“44 bin işçiyi belediyeden atıp, onların yerine maalesef teröristleri doldurdular” dedi.
Bu iddia gerçekse, “İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ni terör örgütü yönetiyor ve devletimiz buna göz yumuyor” anlamı çıkar. Bu iddia ortaya atıldığından beri epey zaman geçti. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde bu dönemde işe alınanlar ve alanlar hakkında terör örgütü üyesi olmaktan soruşturma açıldığına dair bir haber okumadım.
Daha geçen hafta İçişleri Bakanı Türkiye’deki terörist sayısının 150’nin altına düştüğünü söyledi. 44 bin işçi yerine alınanlar terörist ise İçişleri Bakanı neden gereğini yapmıyor?
İstanbul Belediyesi teröristleri işe almış, devlet bunları da biliyor, fakat İçişleri ve Adalet teşkilatı görevini yapmıyor. Bütün bunlardan haberi olan devletin başı da görevini yapacağı yerde durumu halka şikâyet ediyor.
Bu kadar mantıksız ve devlet üslubuna aykırı beyanların doğru olması felaket olurdu. Yanlış veya yalan olması ise ayrı bir talihsizlik sayılmalıdır.
* * *
“REİS SİZİ İZLİYOR” MESAJI
Bugün teknoloji insanların izlenmesi, gözetlenmesi ve takibi için büyük imkanlar sunuyor. Bu imkanların en çoğu devletlerin elindedir. Demokratik ülkelerde bu araçların yasa dışı ve siyasi amaçlarla kullanımı yasaklanmıştır. Bu imkanların kullanılması, kamu yararına olarak, suç ve suçluların tespiti gibi belli amaçlarla sınırlandırılmıştır.
Günümüzde George Orwell’in 1984 romanındaki durum teknik olarak fazlasıyla gerçekleşti. İnsanların telefon konuşmaları, internet görüşmeleri, e-posta ve mesajları kayıt altına alınabiliyor. Gittikleri mekanlar HTS kayıtları, Mobese ve özel kameralarla tespit edilip, kayıt altına alınıyor.
1984 Romanında devleti yöneten sistemin başındaki Big Brother (Ağabey) her ev ve işyerinde bulunan tele-ekrandenilen bir araç ile bütün vatandaşları izleyebiliyor. Sistem, Ağabey’in koyduğu kurallara uymayanları tespit ediyor ve cezalandırıyordu.
Zaten sistem bu izlemeyi yaptığını saklamıyordu. Tele-ekranlarda “izlemeden kaçmanın mümkün olmadığı” anlatılıyor, her yerde karşınıza çıkıveren Ağabey’in resimlerinin altına yazılmış “Ağabey sizi izliyor” mesajı ile beyinlere kazılıyordu.
Hukuk devleti olma iddiasında olan Türkiye’de de bu izleme araçlarının, siyasi rakiplerine karşı avantaj elde etmek için kullanılması suçtur. Özellikle tamamen devletin kontrolü altındaki Mobese kayıtlarının İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı veya muhalefete karşı siyasi rekabette avantaj sağlamak için kullanılması suçtur.
Bu suçun işlendiği cihazlardan Emniyet teşkilatı, daha geniş bakışla İçişleri Bakanlığı sorumludur. İçişleri Bakanı burada sorumluları bulup adalete teslim etmezse, sorumlunun bizzat kendisi olduğu anlamının çıkacağını bilir. Bilir de bu Mobesekayıtları neden medyaya servis edildi?
Acaba birileri “Reis sizi izliyor” mesajı mı vermek istiyor?
* * *
EKONOMİ YÖNETİLEMEYİNCE
Bu hafta içinde devletin önemli bazı makamlarında oturanlar değişti. Cumhurbaşkanlığı Sistemine geçildikten sonra en önemli bakanlıklar ve bağımsız olması gereken kurumlarda hızlanan bir değişim var.
Adalet Bakanı olarak 9. Değişim gerçekleşti. Adalete güven algısı hala yerlerde. Çünkü adalet sisteminin en fazla siyasallaştığı dönem bu. Bu dönemde Bekir Bozdağ 3. defa Bakan oldu. Bekir Bozdağ’ın neden bulunmaz bir Adalet Bakanı olduğunu, geçmişte söylediği sözlerden anlayabilirsiniz.
AKP iktidarı enflasyonu düşüremiyor, ekonomik parametrelerin hepsi kötü. Bu verileri TÜİK’in manipülasyonu ile düzeltiyor göründüğü genel bir kanaat haline geldi. AKP döneminde TÜİK’e 10. Başkan atandı.
Son üç yılda TÜİK’in 6. Başkan değişimi bu.
AKP döneminde 6 Maliye Bakanı ve 8 Merkez Bankası değişimi ile rekor kırıldı.
Son TÜİK Başkanının İstatistik alanında bir çalışması ve tecrübesi yok.
Son Maliye ve Hazine Bakanının ekonomi tahsili ve tecrübesi yok.
Son Merkez Bankası Başkanının Merkez Bankası tecrübesi yok.
Olmasa da olur… Nasıl olsa “ekonomist” bir devlet başkanımız var!