Aşka dair şatafatlı şeyler yazacağımı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Aşkın bir tür obsesyon (takıntı) olduğunu düşünenler olduğu gibi, sorunlu bir bağlanma olduğunu düşünen uzmanlar var, ki ben de onlardan biriyim.
Bir kadın ya da erkek yüzünden neden yemek yemekten kesiliriz, neden ondan başkasını düşünemez hale geliriz? Aklımız neden başımızdan gider ve aşkımızın karşısında konuşamaz hale geliriz?
Aşık olarak evlenen çok çift gördüm. Bazılarının evlilikleri 50 yıl, bazılarının ki 1 ay sürdü. Demek sorun aşkta değil, onu verimli kullanma becerisinde.
Aşk başlangıcı itibarıyla mantıksız, ayakları yere basmayan ve nereye gideceği belli olmayan kontrolsüz bir duygudur. Ehlileştirilmesi gereken vahşi bir attan farkı yoktur. Bu noktada “binicisi” önem kazanır. Onu dizginleyip ehlileştirenler mutlu ilişkiler yaşarken bu beceriye sahip olmayıp onu kendi haline bırakanlar genellikle başarısız olurlar.
Vahşi atı ehlileştirip dönüştürmeyi başaranlar onun diğer yönleriyle tanışırlar. Atın o agresif ve baştan çıkaran aşk tarafı çok sürmez, fazla efor beraberinde hızlı yorgunluk getirir ve at “çöker” Aşkın ham haliyle tanışanların ve onu olduğu gibi kabul edenlerin ilişkisi çok sürmez. Sonuç çoğunlukla tatsız olur.
Zaman içinde etkisini kaybetmeye başlar. Yerini başka şeylerin doldurması gerekir (doğa boşluk kabul etmez) saygı, sevgi ve paylaşma o alanı doldurur. Hele ki çocuk söz konusuysa tüm hayatı doldurur, vahşi at bir biberondan daha değerli olmaz.
Mantık belirdikçe aşk saydamlaşmaya, görünür olmaktan uzaklaşmaya başlar. Mantığın olduğu yerde aşk, aşkın olduğu yerde mantık yaşamaz.
Yüzyıllardır tarifi yapılmaya en çok çalışılan şeylerden biri “aşk” tır ve aslında doyurucu bir tarif de ortaya konamamıştır. Sadece hissedilenlerden yola çıkılarak tarifler yapılmaya çalışılır bunlar da yeterli olmaz. Midede kelebekler uçuşması, iştahtan kesilmek, sevgilinin akıldan çıkmaması, onsuz bir dünya düşünmemek vs.
Tasavvuf ehli “Allah aşkı” ile dolmak isteyenlere “daha önce başka birine aşık oldun mu?” diye sorarlar. Olumsuz yanıt alırlarsa “git önce aşık ol, sonra gel” derler. Buradan kusursuz bağlılık, tam kabul ve teslimiyet sonucu çıkar ancak sözlüklerde bile tam bir karşılığı yok, hatta tam oturmadığına inandığım tarifler yapılmaya çalışılıyor. TDK sözlüğünde; “Aşırı sevgi ve bağlılık duygusu, sevi, sevda, amor (II):” (I) diye geçiyor. Siz tatmin oldunuz mu? Üstelik türleri de var. Platonik, kara sevda. Platonik aşk diye tanımlanan şeyde temas ve görüşme yok. Süreç uzaktan yürüyor. Kara sevda ise obsesyonun sona sürükleyen aşaması… Ulaşamayınca kendinden tamamen vazgeçmek, en kötü ihtimalle sona sürüklenmek. Bir varlık neden başka bir varlığa ulaşamadığı için kendinden vazgeçer?
Tarifi olmayan bir şey üzerine yazmak da zor. Dünya tarihi Ferhat ile Şirinle, Romeo ve Jüliyet’le ve türevleriyle dolu. Öte yandan o aşk kadına şiddete de mazeret gösteriliyor. “Âşıktım” diyor katiller…
Bir yandan Mevlana ve Şems başka bir boyutta, Allah aşkı üzerine sohbet ederken birileri tarafından yanlış anlaşılıyor,
Aşk çok büyük bir alanı kaplıyor. Tasavvuf, sosyoloji, psikoloji ve diğer bilimler… Onu dönüştürenler mutlu olurken olduğu gibi bırakanlar altında kalıyor. Binlerce cilt kitap okudum ama halen doğru tarifini bulamadım…
Sohbetlerimde “defalarca âşık olmak ne kadar güzel” diyenler oldu.
“Aşk zehirdir” diyenler oldu.
“Aşk yüceltir” diyenler oldu.
Belki de yanıt sizlerdedir.
Var mı aşkın tanımını yapabilecek olan?