Bugün sevgililer günü. Sevenlerin günü, sevilenlerin günü...
Sevgi ne demek? Aşk ne demek? İkisi de aynı mı? Iı-ııh!.. Bana göre değil. Aşk karşındakini henüz tam tanımadan bir şeyinden etkilenme durumu. Güzelliği, konuşması, hâli, tavrı... Bazen de hiçbir şeyi... Yeni moda deyimle elektrik alma durumu... Yani işte o eros yok mu, ah o eros!.. Okunu saplayıverince tutkunluk başlıyor. Aşk Arapça kökenli bir kelime ve sarmaşıktan geliyormuş. Sarılma, bağlanma anlamında. Bir yakınım bir gün bana kendinden söz ederken demişti ki “Ben şıpsevdiyim. Gözünü gördüm mü tutuluveriyorum.” Zaman içinde baktım ki haklıydı. Gözünü görmeye görsün. Hemen tutuluveriyordu...
Derler ki aşkın ömrü üç yıldır. Aşk işte... Yani bu tutulma anı. Görünce heyecanlanmalar, elin ayağın titremesi, aklının başından gitmesi... Şiddeti üç yıl sürüyormuş. Sonrası foosss.... Bitiyormuş. Peki uzun yıllar evli kalanlarda ne oluyor? Üç yıl ömrü olan bu aşk nereye gidiyor? Bence yerini sevgiye bırakıyor. Sevgi aşkın olgunluk hâli yani. Ve sevgi aşktan daha önemli ve değerli bana göre. Sevginin içinde yol birlikteliği var, bağlılık var, kıyamama durumu var, paylaşımlar var, alışkanlık var... var da var!..
Aşk insanın aklının başından gitmesi durumu... Aşıksan şaşkın ördek gibi aptallıklar yaparsın. Mantık yoktur çünkü. Tamamıyla romantizm hakimdir, sorgulayamazsın... Hormonlar ve duygular seni ele geçirmiştir. Sonradan pek çok pişmanlık duyacağın saçmalığı gözünü bile kırpmadan yapabilirsin. Ve bu saçmalamaların sonucu da kendini ele verirsin... Herkes şıp diye anlayıverir aşık olduğunu.
Sevgide ise birlikte yola çıktığın ve pek çok şey paylaştığın kişi ön plandadır. Her şeyini ona göre ayarlarsın. Bu yolda daha iyi ve güzel yol alabilmek için ne yapman gerektiğini düşünürsün. “Ne yapalım, nasıl edelim.” dersin. Aşkta düşündüğün tek şey “Ne güzel gözleri var.” “Ne kadar güzel bakıyor.” Boyu, posu, işvesi, cilvesidir aklını kurcalayan... Sevgide kızsan da, delirsen de kıyamazsın... bir süre sonra öfken geçer. Geçmek zorundadır. Çünkü birliktesin, aynı yoldasın...
Ama aşkta erosun okunun uyuşukluğu geçince aşkını başkalarının gördüğü gözle görüverirsin ve “Aaa Leyla (veya Mecnun) körmüş!..” durumları. Başlarsın belki de pişmanlıklar yaşamaya...
Sevgi aşkın bir üst makamıdır, yani bana sorarsanız. Onun gibi sizi heyecanlandırmasa da doğru ve iyi şeyler yapmaya zorlar sizi. Daha mantıklıdır ve daha değerlidir.
Şimdi pek çok evlendirme programları var televizyonlarda. Ara sıra denk geliyorum. Salon hınca hınç dolu. Çeşit çeşit insanlar. Güzeli, çirkini... cahili, okumuşu... genci, yaşlısı... kimisi evlenmek umuduyla geliyor, kimisi ünlenmek... Hepsi de aşkı arıyor güya...
Arada bir kimileri çıkıyor ki pırıl pırıllar. Tanıdığım uygun bir kız veya delikanlı olsa da şu pırlanta ile baş göz ediversek diye düşünüyorum. Ama zaman zaman öyle de insanlar geliyor aman aman... mahallemde komşu bile olmasınlar diye dua ediyorum. Gerçek aşkı arayan da var... Mal avcılığına soyunan da... Hepsinin de aşk için şartı şurtu var...
Ara sıra reyting yapsın diye katılanların acıklı hikâyelerine de yer veriyorlar. Herkes ağlıyor salya sümük. Acitasyonu seviyoruz ya!.. Yanlış anlaşılmasın vicdansız değilim. Ama çıkar uğruna yapıldığı zaman benim gözümde değerini yitiriyor işte!.. Neyse konu dağılmasın...
Bu gün sevgililer günü... Bekâr olup da aşkı arayanlara ileride sevgiye dönüşecek aşka rastlamalarını dileyerek tüm okurlarım sevgililer gününüzü kutluyorum...
Hülya Sezgin/ hulyasezgin@hotmail.com