Son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim:
‘Evet, özellikle son günlerde ‘At izi it izine karıştı’. Hem de adamakıllı’
Bu söz dilimizde, belirsizliğin ifadesidir.
İyi ile kötünün, doğru ile yanlışın, gerçek ile yalanın iç içe geçtiği bir ortamı anlatır.
Şaşkınız, üzgünüz!
Şimdiye kadar pek alışık olmadığımız olayları, ibretle, hayretle izliyoruz.
Evet, sade vatandaş olarak sadece izliyoruz.
Olaylar belli çevreleri, belli kişileri, belli makamları ilgilendiriyor.
Ama, muhataplar adeta üç maymunu oynuyor.
Duymadım, görmedim, bilmiyorum.
Sükut, suskunluk, sessizlik!
Halbuki iddialar, isnatlar insanın aklını başından alıyor.
Bir mafya lideri çıktı, zamanında beraber yürüdüğü, kader birliği ettiği insanları deşifre etti.
Hırsızlık, yolsuzluk, hakaret içeren sözcükler havalarda uçuştu.
Ayrıca bolca; mafya, eroin, pudra şekeri, milyon dolarlar, çantalar dolusu avrolar…
Siyasiler, gazeteciler, sahte iş insanları, kara para aklamalar, kırmızı bültenle arananlar… Hep gündemde.
Ama bir sözcük var ki beyinlere mıh gibi çakıldı ‘ÇÖKMEK’
Vay! Vay! Vay ki vay!
Kim kime çökmüş?!
Kim kimin milyarlık oteline, marinasına, fabrikasına, havayolu şirketine, el koymuş…
Kim kimden hangi sebeple rüşvet almış...
Kimin eli, kimin cebinde belli değil, mallar mülkler, bugün birinde yarın başkasında!
Bunları daha önce biz bilmiyorduk.
İşte o mafya lideri 9 kaset yayınladı 100 milyondan fazla kişi izledi. Bu havadisleri öğrendi.
Daha neler var neler…
Bazen de laf aramızda içten içe seviniyorum.(!)
Niye mi?
Bakınız küçük bir Anadolu köyünden, 13 yaşındaki bir çocuk İstanbul’a geliyor, sokaklarda ayakkabı boyacılığına başlıyor. Mektep yok, medrese yok. Zamanla bu yavru Dünya'ya nizamat vermeyi görev sayan emperyal güç ABD’yi bile oyuna getirip, milyonlarca kara parayı dolar cinsinden ülkemize getiriyor. Oh olsun! Bakın bizim uyanık boyacımız, SEZMİŞ! Ve adıyla müsemma (!) KORKMAZ korkmadan onları tuş edivermiş(!)
Şaka bir yana; mafya, ticaret, siyaset artık iç içe.
Peki biz millet olarak bunu hak ediyor muyuz?
Elbet de hayır. Ama nereye el atsak artık elimizde kalıyor.
İçte ve dışta ülkemizin prestiji yerlerde sürünüyor.
İç politikada veryansın ettiğimiz ülkelerle diyalog kurmak için, bir el öpmediğimiz kalıyor.
ABD’den aylarca telefon bekledik. Mısır’ı İhvan için düşman ilan ettik, Rabia işareti sembolümüz oldu, şimdi barış ilan ettik. Diğerlerini saymıyorum.
Şu pandemi süreci de tuz biber ekti.
Son dört ayda 434 insan çaresizlik içinde hayatına son verdi.
2020’de 100 binden fazla esnaf kepenk kapattı.
2021’in ilk dört ayında 29 bin şirket kapısına kilit vurdu.
Ama bir yandan da geçmediğimiz köprülere, yollara, uçmadığımız havaalanlarına, gitmediğimiz hastanelere, garanti kapsamında milyon dolarlar ödüyoruz, ortalama 20 yıl daha ödeyeceğiz.
Lütfen bizi rakamlara boğuyorsun demeyiniz. Bunlar gerçekler.
Ülkemiz; yolsuzluk algı endeksinde 2012 yılında dünyada 54'üncü sırada iken 2020’de 86'ncı sıraya yükselmiş.
Breh… Breh… Breh dünya bizi kıskanıyor ! Kıskanıyor ama..
Son yıllarda ABD’ye gitmek için müracaat eden genç sayısı 75 binden 250 bine çıkmış.
Bunu nasıl açıklarız bilemiyorum!
İsveç V-Dem Enstitüsü 2021 demokrasi raporunu açıklamış.
Türkiye son 10 yılda en çok otoriteleşen 10 ülke içinde…
Demokratik gelişmede en fazla gerileyen 3'üncü ülke…
Demokrasi endeksinde incelenen 179 ülke içinde 149. sırada.
İlk sıralarda yine bildiğimiz gavurlar (!) var…
Aslında, hem demokrasi, hem insan hakları, hem de gelişmişlik açısından ön sıralarda olan ülkelerin birtakım özelliklerini örnekleriyle açıklayacaktım ama biraz uzun olacağı için başka bir yazıya bıraktım. Malum uzun yazı canımızı sıkıyor.
Çok kısa bir örnekle bitiriyorum.
Norveç Balıkçılık Bakanı iki arkadaşı ile yurtdışına geziye çıkıyor. Devletin tahsis ettiği cep telefonunu yanına alıp kullanıyor. Bu basına yansıyor, ülke ayağa kalkıyor, ‘hem devlet hizmeti için verilen telefonu tatilde kullandın, hem de ülke güvenliğini tehlikeye soktun’ diye…
BİNGO!
Bakan P. Sandberg özür dileyip istifa ediyor…
Başka söze gerek var mı?