Av olmayalım!..

Bahri YILDIZBAŞ

Milletlerin (ulusların), toplumların, bölgelerin, kentlerin, kasabaların, semtlerin, mahallelerin, ailelerin ve bireylerin yaşama biçimleri ile kültürel değerleri  vardır. 

Şoven (ırk üstünlüğü) düşüncem olmadığı gibi, şovenistlerin (üstünlük taslayanlar) yanında olmadım. Evrensel değerleri benimseyenlerin de, olacağını tahmin etmiyorum. 

Dünyayı çok gezdim diyenlerin, çok bilmişlik taslayanların ve kibirli insanların düşünceleri ile kendileri çoğunlukla sevilmez. Dinlemek zorunda kalanlar ve sevmiş gibi görünenler haricinde. 

Oysa; gezgin, bilge, işinin ehli, kültürlü, cesur, mütevazi, alçak gönüllü ve iki mektepli (okumuş- alaylı) insanlara saygı duyulmakla birlikte, onlarla sohbet etmekten keyif alınır. Onlardan huzur alındığı gibi, sohbetlerinden çok şey öğrenildiğinde, kibirli insanlardan uzaklaşılır. Kişilik gelişim süreçlerinde, eğitim hayatımız veya hayatın tüm basamaklarında, kibirli olan ve üstünlük taslayan bir öğretmene, bir hocaya veya bir büyüğe denk gelen çocuklar ile gençler, ya mutsuz olmuşlardır, ya da onlara benzemişlerdir.

İçinde yaşadığımız toplum bireyleri, çocuklar, gençler, ebeveynler veya paydaşlarımızın bir çoğunun; davranışlarından, yaşam tarzlarından, şoven duygularından, ahlak yoksunluğu, adalet, vicdan, merhamet, sevgi eksiklikleri ve saygısızlıklarından rahatsız olmamız ile birlikte, şikayet etmemizin temelinde, fark edemediğimiz bu gerçekler yatar. 

Hiç bir millete, ulusa, ırka, dine ve bireye şovenistlik (üstünlük) taslayamayız. Ancak, tüm ülkelerin kendi değerleri gibi, bizim de kendi büyük değerlerimiz ve yaşarken öğrendiğimiz, zevk aldığımız yaşam biçimlerimiz vardır. 

Yemeklerimiz, kebaplarımız, dönerimiz, çiğ köftemiz, düğünlerimiz, halaylarımız, türkülerimiz, arkadaşlıklarımız, dostluklarımız, komşuluklarımız, akrabalıklarımız ve sayamayacağımız kadar çok sevdiğimiz ve vazgeçemeyeceğimiz güzelliklerimiz. Hiç biri bizi üstün kılmadığı gibi, eksik veya ezik de yapmaz. 

Ancak ve ancak; bizi eksik yapan ve sürekli kullandığımız anlamsız kelimeler. Lokantaya oturduk ve garson sipariş almaya geldi “ne alırsınız efendim” dedi. Biz, Adana kebap yerine, “Udana kibap” veya Antep lahmacunu yerine “Untep lihmecunu” desek, el alem ile birlikte garson üstümüze güler değil mi? 

Büyük lider, Atatürk: "Türk milletindenim diyen insanlar, her şeyden önce ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır.” diyor. 

Bizim akrabalarımız vardır ve çok önemlidir. En yakınlarımız; teyze, hala, dayı, amca ve onların çocuklarıdır. Genel anlamda, “kimin kiminle samimiyeti veya muhabbeti var” konularına girmeyeceğim. Ancak, biraz önce yazdığım gibi “udana, untep” kelimeleri ne kadar çirkin değil mi? O güzelim; teyze, hala, amca ve dayı çocuklarını “kuzen” diye çağırdığımız veya “bu benim kuzen” dediğimiz zaman, aynı anda sekiz kelime ve onlarca cümleyi yemekle birlikte, en değerlilerimizin gönlümüzdeki yerini azalttığımızı, başka ulusların ırklarını ve dillerini üstün gördüğümüzü, kompleksi olduğumuzu anlayabiliyor muyuz. 

Bunun gibi, onlarca anlamsız ve bize uygun olmayan loy loy kelimeyi hayatımıza sokarak, Türkçemizdeki kelime dağarcığını zayıflattığımızın, katlettiğimizin ve dilimize ihanet ettiğimizin farkında mıyız?

Cumhuriyetimizin kurucusu, M.K. Atatürk: "Bilelim ki, milli benliğini bilmeyen milletler, başka milletlerin avıdır." diyeli, yüz yıl olmuş. 

Diline, dinine, kültürüne, değerlerine ve kendisine sahip çıkmayanlara, başkaları sahip çıkar. Bizim bildiğimiz korumak ve kollamak anlamındaki sahip ve sahiplenmek değil. Acılı ve acıklı sahip çıkmakla kalmazlar. Bir de, “SAHİP olurlar.”

Sağlığımızın, huzurumuzun, mutluluğumuzun, yarınlarımızın ve çocuklarımızın sahibi biz olalım. 

Bahri Müdür Amca Yıldızbaş