Bir mevsim modası gibi de değil, hayli zamandır dilimize misafir, her cümleyi onaylayan bir kelime. Bu sayede anlatmaya çalışmak gereksiz, söylenen sözleri de kabul etmek revaçta oldu. Üretemez olduk herhalde ya da konuşmaktan çekinme hallerimiz nüksediyor. Biraz kaçak birazda korkak mı davranıyoruz. Ciddiye mi almıyoruz konuşulanları. Geçiştirme histeriklerimiz tutturmuş gidiyor mu? Nedir bu hal?
Sohbete giremiyoruz, yüzeysel düz kalıyoruz çevremizde olanları. Tasdik eder olduk güya her şeyi bilen biri gibi o sihirli kelimeyle. Taklit bir eylemin tasdik ifadesi ne çok eksikliğimizi giderdi. Yeni ve katılım olmadan sohbet etmek, anlamı olan ve olmayan cümleleri öylesine katılmak. Ne kolay konuşmak, sohbet etmek. Fikrini söyleme zahmetini bulunmadan her şeyi tamam demek. Hem de her şeyi bilen onay makamı müptezelliğinde.
Anlatma kıtlığı, sıkıntısı yaşıyoruz. Anlaşılmıyoruz. Ve samimi bağ da kuramıyoruz. İlişkiler çoraklaştı. Asıl kelimeler ve cümleler tutuklu kaldı. Onları hapsettik zihnimizin kuytu köşelerine. Artık aksiyonu olmayan teoremleri yaşıyoruz. Girdap bile oluşturmaz olduk. Terk ettik kendimizi. Yaşadıklarımız neyin halleri bilen var mı? Bir bilinmeyen zamanın anaforuna takıldık da farkında mı değiliz?
Nedir böylesine umarsızlık, vazgeçmişlik? Aynı kelimenin tekrarı üzerine kurulu kopya hayatın kolaycılığı mı bizi cezbeden? Hani nerede insanın yaratıcılığı, keşfetme hevesleri?
Ve her şeyi geçiştirme ve erteleme üzerine kurulu bir dünya yarattık kendimize. Olağan hallerimizden de geriye düştük, olanı bile muhafaza edemez olduk. Takıldık sihirli sandığımız bir "aynen" kelimesine gidiyoruz.
"Aynen..., evet aynen? Ve aynen de aynen! "Değişmez ritimle çal çal oyna" hesabı.
Taklit ifadesi olan bu kelimeyi cazibeli kılan ah! o hallerimiz. Tembelliğimiz ve bitkinliğimiz sihirli yaptı yılların tozlu ve özentili kelimesini. Anlamsızı anlam katmaya çalışıyoruz. Ama olmuyor. Gürültünün patinajlı çukurlarında batmak üzereyiz. Gelecek nesillere ne bırakmayı düşünüyoruz dilimize dair? Bilinmiş, ezberlenmiş altı boş kof bir dil dünyası ile düşünme ve yaratma kıtlığı çeken kelimeler mi bırakacağız?
Alışılmışın oburluğu, doyumsuzluğun tepe noktasının kontrolsüz basitliğinde "buradan konuş" talimatlarını bayılıyoruz. Papağan çeviriciler gibiyiz velhasıl.
Gerçi konuşa konuşa, yaza yaza bitmez bu konular. Benimki sadece bir dokunuştu.
Sevgilerimle...