Doğruyu söylemek gerekirse bu çalıştayın temelleri iki yıl öncesinden atılmıştı. Karacasu Belediyesi ve Karacasu-Afrodisias Vakfı işbirliği ile düzenlediğim çalıştayda vakfın genel başkanı Prof. dr. Ali Küpelioğlu restorasyonu süren konağını gezdirirken “Bitince burada da bir çalıştay yaparız, değil mi?” demişti. Aradan zaman geçti Dandalos Hotel-Küpelioğlu Konağı hizmete açıldı. Bir gün facebookta bir paylaşımımın altına Ali bey “Dandalos Hotel'de bir çalıştay yapalım mı?” yazınca muziplik olsun diye ben de “”Hep bu teklifi bekledim.” yazmıştım. Sonra karşılıklı konuşmalar, planlar sonucu bu güne gelindi...
Gür Dalkıran, Neşe Üçer, Gültekin Serbest, Funda Açıkgöz, Asiye Aytan, Savaş Simitli ile eşi Emire hanım, ve ben çalıştayımız için Aydın Karacasu'da toplandık...
Karacasu pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış şirin bir ilçe. Sokaklarında yürürken evlerin muhteşem kapıları ve taş duvarları bana tarihe yolculuk yapıyormuşum gibi hissetiriyor. Buralarda kimbilir kimler yaşamış... neler yaşanmış düşünmeden edemiyorum. Dilerim bu evler korunur, dikey şehirciliğe ve soğuk beton binalara yenik düşmez bu sıcak güzelim yapılar...
Funda'mız her gördüğü satılık levhasını araştırmaya koyuldu. Kesin kararlı buradan yer alacak. Gültekin ile bizim bir hayalimiz var. Bir sanat köyü yapmak. O güzel sokaklarda dolaşırken hep bunun hayalini kurduk. Hele yukarılarda eski taş evlerden oluşan bir sokak vardı ki bayıldık. Tam istediğimiz gibi idi sokak. Neler yapmadık ki hayalimizde... Ancak binayı satın alsak bile destek olmadan restorasyonunu yapıp şirin bir sanat köyüne dönüştürmeye hiç birimizin gücü yetmezdi. Olsun... hayalini kurmak da bizi mutlu etti...
Karacasu'ya bu dördüncü gelişim. Bundan önce bir Uluslararası resim çalıştayı ve bir de anneler günü resim çalıştayı düzenlemiştim. Karacasu Belediye Başkanı Mustafa Büyükyapıcı ikinci dönem başkanlığını da kazandı bu dönem. Son derece mütevazı, çalışkan, halkı tarafından sevilip takdir gören, sanatı ve sanatçıyı destekleyen bir başkan. Vakıf başkanı ve konakladığımız Dandalos hotel-Küpelioğlu konağı sahibi Prof.dr. Ali Küpelioğlu ise alçakgönüllü kişiliği ile hepimizin gönlünü fethetmiş biri...
Daha önce bir yazımda anlatmıştım Dandalos hoteli. Geleneksel özellikleri koruyan 154 yıllık, içi antika eşya ile döşenmiş tarihi bir konak. Güler yüzlü personeli ile Ali bey konuklarına nostaljinin yanında Karacasu'ya özgü yemekleri tattırma zevkini de doyasıya yaşatıyor. Her önümüze gelen yemekle ilgili ille de “Ben bunu biliyordum.” dememe şakacıktan öfkelenmiş gibi yapıyordu. Bir gün getirdiği tatlı için “Yöresel bu tatlımıza biz kulaklı deriz.” deyince “Annem de yapardı. Biz oklavadan sıyırma deriz” deyiverdim. “Hayır efendim bunun aadııı “kulaklııı” dedi. ” Gülüştük...
İlk iki gün doğa harikası Nacıpınar yaylasında yaptık resimlerimizi. Asırlık çınar ağaçlarının gölgesinde oluk oluk buz gibi suyun aktığı pınarı olan görülesi bir yerdi. Her yer sıcaktan kavrulurken biz buz gibi serin bir yerde muhteşem Karacasu manzarası eşliğinde idik. Akşam yemeğimiz Karacasu pidesi ve isli yoğurt ile yapılan mis gibi kokulu ayran idi. Tatlı olarak gene buranın meşhur tahanlı pidesini iştahla yedik...
Çalıştayımızın ikinci günü gene Nacıpınar yaylasında resim çalışırken akşam üstü bir sürpriz bekliyordu bizi. Ziyaretimize Fox Tv. Ana haber sunucusu sevgili Fatih Portakal gelmişti. Elbet yakın arkadaşı Ali Küpelioğlu haber vermişti geldiğimizi. İki saate yakın oturduk. Çay eşliğinde keyifli sohbet ettik. Sanattan da dem vurduk... siyasetten de... Unutulmaz hoş bir anı oldu.
İkinci sürpriz ise ertesi gün Fatih bey twitter sayfasından bizimle ilgili yaptığı yayında “Memleketim Karacasu'da ünlü ressamlar çalıştay yapıyor. Büyük şans” diyerek bizi mutlu etti.
Kimilerinin ekran önünde ve arkasında kişiliği farklıdır. Ama Fatih Portakal neyse o. Rol yapmıyor, doğal. Mütevazı, hoş sohbet... Ali ağabeyini çok seviyor ve sayıyor. Hatırnaz... Zaten severek izliyordum. Artık daha da çok severek izleyeceğim...
Belediyenin minübüsü ile Buldan'a gezmeye gidiyoruz. TRT türkü kanalını açtık. Türkü söyleye söyleye neşelenerek gidelim diye. Çıkan türkü şöyle idi. “Nani nani ooy oyy... haydi nani ooy oy oy ooy... türkücü hanım hep bunu tekrarlıyor. Az sonra arkadan Funda seslendi “Hülya'cım bunlar hep uyudu. İstersen kanalı değiştir.” Demekki onlara ninni gibi gelmiş türkü...
Buldan'da el dokuması havlular, pikeler ve elbiseleri görünce dayanamadık çılgınca alışveriş yaptık. Kimimiz evine, kimimiz de benim gibi çocuklarımızın çeyizine aldık...
Ertesi gün Ali beyin bilgileri eşliğinde tarihi o güzel Karacasu evlerini gezdik. Taş duvarları döşerken Afrodisias sütun başlığından etkilenmiş ustalar. Bazı evlerin köşeleri doksan derece değil de sivrilik yok edilecek şekilde döşenmiş taşı ve bir basamak yoldan yükselmiş. Meğer eşeğe binebilmek için böyle yapmışlar. Kullanılan çiviler ise elde yapılmış. Geniş tepeli...
Karacasu'nun adını merak ettim. Ali beye sorduğumda anlattı. “Pek çok rivayet var. Biri şöyle. Sultan çayırı denilen yerde Kanuni Rodos seferine giderken konaklamış. Askerler su istedikleri sırada köylülerce kahve ikram edilmiş. O dönemlerde kahve pek bilinmediğinden askerler yabancı oldukları bu içecek nedeni ile buraya Karacasu demişler.”
Karacasu derinin, demirin, hamurun, çamurun ve mermerin hayat bulduğu yer.
Derinin denilince... deriyi palamut ile buluşturup doğal boyayarak vageta denilen bordoya çalar bir renk üretmişler ve dericilik çok gelişmiş.
Demir ise bıçak, balta, orak yapımında ilerleme kaydetmişler.
Çamura gelince sıra... Buranın kırmızı çamurundan harika şeyler üretiliyor. Seramik ve çömlekçilik çok ilerlemiş. Testiler, çömlekler, güveçler... Elbet hepsinden aldık. Funda seramik çalışıyor. Çamuru görünce mest oldu. Epeyce çamur aldı.
Mermerin ... burada dünyanın ilk heykel okullarından Afrodisias var. Çok önemli bir tarihi merkez. Asırlar önce burada insanlar sanat yapmışlar. Mermeri yontup harika heykeller yapmışlar. İlle de görülmesi gereken yerlerimizden...
Karacasu derin bir vadi ile ikiye ayrılmış. Merkezin bulunduğu yere “Çarşıyaka” karşı tarafa ise “Karşıyaka” diyorlar. Karşıyaka'da bulunan taş değirmende akşama pişirilecek ekmeğimizin buğdayını öğütmeye gittik. Artık yok olmaya başlayan bu değirmeni mis gibi taze un kokusu içinde ilgi ile izledi arkadaşlar.
Bir gün de Afrodisias'ta resim çalıştık. Afrodisias tapınağının kapısı Tetrapylon'a bakan geniş yeşil alanın kenarında ceviz ağacının altına şövalelerimizi kurduk. O tarihi havayı teneffüs ederek, geçmişin ışığında yaptık resimlerimizi...
Akşam olunca Ali beyin gene muheşem görsel sunumlu harika yöresel yemeğini yerken güzel sohbetler ettik...
Son gün Karacasu Belediye binasının giriş salonunda her biri ayrı güzellikte harika eserlerden oluşan resimlerimizi sergiledik. Sanatsever belediye Başkanımız Mustafa Büyükyapıcı gene bizi yalnız bırakmamıştı. Tam plaketlerimizi alırken FRM tv. Vedat Çağırgan, Süleyman Öztürk ve Ömer Köroğlu sağ olsunlar İzmir'den çekime gelerek bize sürpriz yaptılar. Akşam yemeğinden sonra Belediye başkanımız Mustafa beyle, Prof.dr. Ali Küpelioğlu ile ve katılımcı sanatçılar olarak her birimizle röportaj yaptılar. Önümüzdeki günlerde yayına girecek. Facebook sayfamızda paylaşacağım...
Benim bir hemşehrim var Bekir Yurt. Denizli'ye işi icabı gelmiş ve oradan Karacasu'ya geçmiş bizim için. Biz değirmende iken telefon etti. “Abla ben Karacasu'dayım serginizi gezmek ve seni görmek istiyorum.” Sergi açılışına daha zaman vardı ve biz uzakta gezmekteydik. Onun ise vakti sınırlı idi. Görüşemeden gitmek zorunda kaldı. Çok üzüldüm... Kısmet olmayınca olmuyor işte...
Bunlar çok güzel etkinlikler... Sanat için yapılmalı... hem de pek çok kişi tarafından yapılmalı. Bir araya gelinmeli. Kültür sohbetleri edilmeli. Böylece daha ileriye gidebiliriz. Yurdumuzda pek çok yıldızlı otellerin duvarında dijital resim ya da fotoğraf tablo gördüğüm zaman çok üzülüyorum. Oysa böyle çalıştaylara sponsor olsalar o güzelim otellerin duvarına yakışmayan resimler yerine değerli gerçek tablolar asmış olurlar. Macaristan'da sevgili arkadaşım Julianna İlles Major 'un daveti ile katıldığım çalıştayda sponsor olan otelin koridorlarında bile çok değerli gerçek resimler asılı idi. İşte o yüzden sanata ve sanatçıya destek verdiği için Prof. dr.Ali Küpelioğlu'nu yürekten kutluyorum. Ve örnek olmasını diliyorum. Ben bu tür çalıştayları gönüllü olarak ve gönülden yapıyorum. Kolay değil... iki çocuk ve eş... evin sorumluluğu... Ben yokken eşimin yalnız kalması vs... Yani kısacası fedakarlık edip bana destek verdiği için de sevgili eşim Hikmet'e teşekkür ediyorum... Benim canım arkadaşlarım... onlarla bu güzel çalıştay gerçekleşti. Hepsine tek tek teşekkür ediyorum...
Bu güzel yeri gezip görmek isteyenler konaklama için www.dandalos hotel.com'dan Ali beye ulaşabilirler...
Kısacık bir öykü ile tamamlamak istiyorum yazımı...
“Beşyüz kişilik bir seminerde birden konuşmacı durmuş ve bir grup çalışması yapmaya karar vermiş. Herkese bir balon dağıtarak adlarını yazmalarını istemiş. Bütün balonları toplayıp bir odaya koymuşlar. Sonra katılımcılar odaya alınmış ve beş dakika içinde adları yazılı balonu bulmaları söylenmiş. Herkes deli gibi kendi adını aramaya başlamış. Çarpışmışlar, birbirlerini ittirmişler, ortalık karışmış. Beş dakikanın sonunda kimse kendi balonunu bulamamış.
Konuşmacı bu kez herkesin bir balon almasını ve üzerinde adı yazan kişiye o balonu vermesini söylemiş. Bir kaç dakika içinde herkes kendi balonuna kavuşmuş...
Ve konuşmacı demiş ki: "Yaşamımızda bunu görüyoruz. Herkes deli gibi mutluluğu arıyor ve nerede olduğunu bilmiyor. Bizim mutluluğumuz başkalarının mutluluğunda gizlidir. Onlara mutluluk verin; sizinki size gelir. Ve insanların yaşam amacı da budur...mutluluğun peşinden gitmek." Tiffany Moore (alıntı)”
İşte ben de bu tür şeyleri yaparak kendi çapımda sanata hizmet ettiğimi düşünüyorum ve başkalarına balonlarını vererek aslında kendi balonuma kavuşmayı umuyorum...
Hülya Sezgin / hulyasezgin@hotmail.com