Değerli okurlarım; Yakın geçmişte yaşanan bazı örnekleri de verdiğim bu konu maalesef güncelliğini koruyor. Hala dikkat etmeyenler var. O nedenle yasal durumu açıklamanın yararlı olacağı düşünüyorum.
Sıklıkla belediye başkanlarının makam koltuklarına, araçlarına ve belediyelerin hesaplarına hacizler geldiğini basından öğreniyoruz.
Bir kısmı geçmiş dönemlerden gelen borçlar olsa da, İBB’nin yurt dışından metro hatlarının yapımı nedeniyle sağladığı döviz cinsi kredinin TL’na çevrilerek haczedilmesiyle kamuoyunda merak daha da arttı.
Belediye aleyhine haciz uygulamasında temel ölçü, belediye hesabındaki paranın, alacakların taşınır ve taşınmazların kamu hizmetine tahsis edilmiş olup olmadığıdır.
Taşınır ve taşınmazların haczi ayrı bir hukuk konusu olduğu için biz banka hesaplarında ki paraların haczinde yasal dayanakları ve olası sonuçlarını inceleyeceğiz.
5393- BELEDİYE KANUNU “Belediyenin yetki ve imtiyazları” Md. 15.9/ç; “..Proje karşılığı alınan borçlar, şartlı bağışlar, kamu hizmetinde kullanılan mallar, tahsil edilen vergi, resim, harç gelirleri haczedilemez."
5779- İL ÖZEL İDARELERİ VE BELEDİYELERE GENEL BÜTÇE VERGİ GELİRİNDEN PAY VERİLMESİ KANUNU Md.7; “Bu Kanunla belediyelere, genel bütçe vergi gelirleri tahsilatından ayrılacak paylar ile diğer kanunlarla verilmesi öngörülen paylar vergi hükmünde” olup, bu gelirler haczedilemez belediye gelirleridir.
Belediyelerin bu nitelikteki banka hesapları, yerel mahkemeler ve Yargıtay kararlarında “havuz hesabı” olarak kabul ediliyor. Bu hesaplarda ki bakiyelerin vergi, resim ve harç gelirinden mi, yoksa haczi kabil mi oluğunun belirlenmesine çoğu zaman imkân olmadığından, havuz hesabını sonlandırıp, haczedilemeyen gelirler ile haczi mümkün varlıkların (belediye şirketlerinden elde edilen gelirler, kira ve imtiyaz gelirleri) ayrı hesaplarda izlenmesi için meclis kararı alınması ve hesaplardaki paraların amacı dışında kullanılmaması gerekir.
Sayıştay tarafından yapılan yıllık denetimlerde ise bazı belediyelerin haczedilen ve yukarıda tanımlanan gelirleri için yasayı arkadan dolanmak adına, haczedilemeyen hesaplar açtığı ve uyarıldıkları görülüyor. Dolayısıyla yerel yönetimlerdeki en önemli sorun “yönetim” olup, işinin ehli uzmanların bu hesapları takip etmesi gerekir. Yani “havuz” (ortak) hesap uygulamasına yerel yönetimler son verip yasaya uygun olarak gelirlerini takip etmelidir. Sayıştay “haczedilebilen kira gelirleri için haczedilemeyen hesaplar açılıp, meclis kararı alındığını, şartlı bağışın kabulünde meclis kararı alınmadığı vb.” konularda da uyarılarda bulunmuştur.
Meclis kararıyla bankalarda, haczedilemez gelir hesabı açmadan hizmet üretmek çok zor.
Bu gerekçelere rağmen yakın zamanda İBB metro kredisi ile Esenyurt Belediyesi'nin haczedilemeyecek gelirlerinin de bulunduğu bazı hesaplara haciz işlemi uygulanmasıyla ilgili basında çıkan haberlerde, karşı taraf avukatlarının boşluklardan yararlandıklarını görüyoruz. Keşke haciz kararı veren hakimler kamu hizmeti amaçlı ve proje bazlı kullanılacak bu kaynakların haczinde daha titiz ve sorumlu davransalardı.
Yurt dışı finans kurumlarından dostlarım, özellikle İBB metro projesi için verilen kredinin haczedilmesini AB bankaları ve kredi kuruluşlarının kabul edemediğini ve Türkiye’nin kredi itibarı ile güvenirliği konusunda endişe duyduklarını söylüyorlar. Her ne kadar basınımızda konu edilmese de yurt dışı kredi kaynaklarına ihtiyacı olan ülkemizin bu şekilde itibar kaybı, çok daha büyük çıkarlarımız için karşımıza engel çıkartabilir.
Yurt dışı krediler ve teminatlar uluslararası sigorta şirketlerince sigortalanır. Kredi muhtemelen içinde sigorta şirketinin de bulunduğu çok bankalı bir sendikasyondur. İBB krediyi ödeyemezse, sigorta şirketi en az yüzde 80’ni karşılar. Ödenmeyen kısmını bankalar görev zararı olarak kaydeder. Sonra dönüp Türkiye’deki muhataplarından mücbir sebep yoksa tahsil etme yoluna giderler.
Sevgiler ve saygılar sunarım...