Dünyada bilgi üretimi çok hızlı artarken bilgiye erişim son derece kolaylaştı. Çağımıza enformasyon veya bilgi çağıdenilmesi tesadüf değil.
Fert veya devlet olarak kalkınmanın, güçlü olmanın yolu da bilgi üretmekten, üretilmiş bilgiyi doğru ve verimli kullanmaktan geçmekte.
1561-1626 yılları arasında yaşamış İngiliz filozof Francis Bacon daha o zamanlar bilginin önemini görmüştü. Bacon “bilgi güçtür” (knowlodge is power), “bilmek doğaya hâkim olmaktır” diyordu. Ancak bu söz gerçeğin bir kısmını ifade ediyordu.
İran’lı şair Firdevsi'nin (940-1020) Şehnamesinde yer alan ilk bakışta benzer gibi görünen ifade ise "bilge olan kişi güçlüdür" şeklinde idi.
Bilginin güç / kuvvet kazandırabilmesi o bilginin kullanılma tarzına bağlıdır.
Bilge olmak sadece bilgili veya zeki olmaktan çok farklı bir kavramdır. Her bilgili veya zeki insan bilge değildir.
“Bilgeliği tanımlamak zordur, ama gördüğümüzde fark ederiz onu. Bilge insanlar kriz anlarında sakin kalmayı başarır. Ayrıntılarda boğulmak yerine büyük resmigörebilirler. Düşünceli ve yaptıklarını sürekli tartan insanlardır. Kendi bilgilerinin sınırını bilir, alternatif perspektif arar ve dünyanın sürekli değişim halinde olduğunu unutmazlar.”
Bilgece davranmak için “insanların hem kısa vadede hem de uzun vadede sizinkinden farklı amaçları, öncelikleri ve tepkileri olduğunu hesaba katmanız gerekir.”
Kanadalı bilim adamı Igor Grossman’a göre, "Belki de hepimizde bir miktar bilgelik var. Ama süreklilik göstermiyor. Eğer bazı zamanlarda bilgece davranıyorsak bunu daha sık yapmayı da öğrenebiliriz."
***
Şimdi ailemizde, arkadaş çevremizde ve toplumumuzda öncü durumundaki kişilere bir bakalım. TV’lerde her gün karşımıza çıkarılan her konuda ahkâm kesme yetkisini kendisinde gören zeki ve bilgili insanlara bir bakalım.
Ne kadar az bilgece davranışlara şahit olduğumuzu hemen fark edeceksiniz.
Ülkeyi yöneten ve yönetmeye talip olan kocaman adamların ağız dalaşlarındaki seviyesizlik, bırakın bilgeliği normal davranışlara bile ne kadar hasret kaldığımızı gösteriyor.
BİLGECE ÖĞÜTLER
İmam Şafii’nin kendisi ile bir meselede ihtilafa düşen ve öfkelenerek dersi terk eden talebesine verdiği öğütler bir bilgelik örneğidir. Öyle bilgecedir ki sanki bugün bizim için söylenmiş gibidir:
Bizi birleştiren yüzlerce mesele dururken, bir mesele mi bizi ayıracak?
Yaptığın ve üzerinden geçtiğin köprüleri yıkma! Bir gün o köprüden geri dönmen gerekebilir.
Hatadan nefret et ama hataya düşenden nefret etme!..
Sözü eleştir ama sözü söyleyene saygı göster!..
Görevimiz hastalığı tedavi etmektir! Hastayı yok etmek değil!..
ENFORMASYON SAVAŞI
Hedef gönüllerde yer etmenin gücünü değil de maddi gücü elde etmek ise bilgece davranmak ihmal edilir.
Ülke içinde ve uluslararası ilişkilerde de bilgiyi kullanmak suretiyle güç elde edilmeye çalışılır.
Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın “Algı Yönetimi” adlı eserinin “Enformasyon Savaşı”bölümünde açıklandığı üzere, “enformasyon savaşında insan zihni başta olmak üzere bilgi varlık ve sistemlerine yönelik saldırılar ve bu tür saldırıları durdurma eylemleri gerçekleştirilir.”
“Enformasyon (bilgi) savaşı sınırları net olarak çizilmemiş bir savaş biçimidir. Bu tür savaşın genel çerçevesini ‘neyin doğru, neyin yanlış, neyin tiksinti verici ve zararlı, neyin beğenilen’ olması gerektiğini kabul ettirecek bir hâkimiyetin sağlanması oluşturur.”
Türkiye’de 17/ 25 Aralık 2013 soruşturmaları üzerinden yapılan tartışmalar, tam bir enformasyon savaşıdır.
Bu savaşın ilk etabını kazananı Recep Tayyip Erdoğan oldu. Bu bir algı yönetimi başarısıdır.
Bu etapta yolsuzluk ve rüşvet soruşturması iddialarına dair çok güçlü deliller (sesli ve görüntülü kayıtlar; kasalarda ve ayakkabı kutularında paralar vd) ortaya konmuştu. Buna rağmen Erdoğan ve ekibi bu olayı kamuoyuna “FETÖ’nün bürokratik darbe girişimi” olarak tanımladı ve bu algıyı kabul ettirdi.
Bu savaşın ikinci etabı ABD’de başlayan “Zarrab davası” ile başlamış görünüyor. Mahkemede Zarrab Türkiye’de hangi bakanlara ve bürokratlara ne kadar rüşvet verdiğini deliller göstererek açıkladı.
AKP hükümeti İran ambargosunu delmenin ülkemiz için yanlış, zararlı ve tiksinti verici olmadığı teziyle algı oluşturuyor.
Muhalefet ise ambargoyu delmenin Türkiye’ye hiçbir faydası olmadığı, sadece rüşvet alanlara yaradığı; bu iğrençliğe bulaşanların ülkemizin başını derede soktuğu tezi üzerinden algı oluşturmaya çalışıyor.
Bu sivil enformasyon savaşında taraflar Türk toplumunun düşünce ve eylem modelini kontrol etmeye çalışıyorlar.
Bu savaşta AKP kanadı daha şanslı. Daha haklı olduğundan değil, “bilgiyi veren yargıyı belirler” ilkesi gereği eli güçlü.
Yurtiçinde hemen hemen bütün bilgilendirme kanalları ya AKP’nin elinde veya kontrolünde.
Yurtdışında ise şu anda soğuk savaş içinde olduğumuz ABD bu imkânlara sahip.
Bu gücü elinde tutanlar, insanların gerçekliği nasıl algılamasını istiyor ise o türlü bilgiler ile toplumsal zihni bombardımana tabi tutuyorlar. Gerekirse yanlış veya tahrif edilmiş bilgilerle yeni bir gerçeklik oluşturma ve bu gerçeklik ile zihinleri kurgulama imkânına sahipler.
Özetle enformasyon savaşı tek boyutlu değil, çok boyutlu.
Ama algılar olguları her zaman değiştiremez. Çıplak gerçeklik sonsuza kadar manipüle edilemez.
Bilgi savaşıyla kazanılan değil, bilgelikle ulaşılan başarılar kalıcıdır.