Bilim insanı olmak kolay değildir. Okul notlarınız, karneleriniz, sınav başarılarınızla yüzde 1-2'lik dilim arasına girmeniz gerekir. Üniversite sınavına deli gibi çalışır, yüzdelik dilimdeki yerlerini korurlar. Üniversiteye girince iş biter mi?
Bitmez.
Arkadaşları çay bahçelerinde flört ederken onlar eve kapanıp kafalarını kitaplara gömerler. Okul yüksek ortalamalarla biter, ardından master, doktora ve diğer akademik süreçler gelir.
Çoğu sandığınız “inek” öğrenci falan değildir. Sosyal hayatları, arkadaşları sevgilileri vardır (aralarından çok dostum olduğu için bu kadar emin konuşabiliyorum). İdealist yanları çok güçlüdür. Genellikle sosyoekonomik düzeyleri orta ve orta üstü ailelerin çocuklarıdır. Hayatta var olma nedenleri “ceplerini doldurmak” olarak değil, bilim üretmek ve topluma yararlı olmaktır.
Genellikle çevrelerindeki herkesi kendileri gibi görmeye meyillilerdir.
Çoğunun ideolojik aidiyeti olsa da bilim daha önde gelir.
Salgınla ilgili ilk adımda bir bilim kurulu kuruldu, kimlerin nasıl seçildiği hakkında hiçbir fikrim yok. Bir şeylere sarılmak, olumlu şeyler duymak zorundaydık. Önümüze muhteşem bir PR çalışması kondu. Sağlık Bakanı, arkasında kapı gibi duran profesörlerden oluşan bir bilim kurulu vardı. İşin başında Cennete gidip kendimizi meleklere teslim etmiş gibi hissettik.
Bilim kurulundan birileri televizyonlara çıkıp “yaz aylarında ultraviyole ve sıcak etkisiyle virüsün etkisinin kırılacağını” söylediğinde zihnime kurt düştü. Biz kışın sonlarını yaşıyorduk ancak aynı aylarda güney yarımküre yaz sonundaydı. Biz umutla yaz aylarını beklerken Brezilya ve Afrika salgında önemli can kayıpları yaşıyordu.
PR çalışması zaman içinde çökmeye başladı.
Yaz aylarıyla birlikte “yeni normale” geçildi.
Turizm başladı, sınavlar yapıldı, yasaklar gevşetildi (Yazının konusu bilim kurulu olduğu için siyasi detaylara girmeyeceğim). Türk Tabipler Birliği adeta çığlık atarak yapılan yanlışları anlattı. İktidar kulak asmadı.
İktidar başından beri bilim kurulunu bir tür “hava yastığı” olarak kullanmayı tercih etti.
Bu aralar tek tük çatlak sesler çıkıyor bilim kurulundan…
Birçoğumuz “gerekirse istifa edin” diyoruz ama “bu ülkede” yaşayabilecekleri sonuçları düşünmüyoruz. İşlerinden olabilirler. Haklarında karalama kampanyası başlatılabilir. Akademik hayatları tehlikeye düşebilir…
Zor bir seçim.
Siz olsaydınız ne yapardınız?