Elli yaşında duyduğum bir sözdü. O günden önce de sonra da hiç duymadım. Bununla birlikte üzerinde düşünmeyi de bırakmadım; İlginç bir sözdü çünkü. Bir süre düşündükten sonra bilgi ağlarında aramaya başladım. Benzer bir söz buldum. “Ermegüge bulut da yük olur” biçiminde kullanmış atalarımız. Günümüzde kimi öğretmenler bunu, “tembele bulut da yük olur” biçiminde çevirmiş.
Orta Asya’da ya da Anadolu’da bin yıl önce bu sözcüğe ‘ermegüg’ denmiş. Günümüzde ‘eringen, eringeç, üşengeç’ biçiminde kullanılmaktadır. Hatta “erinenin oğlu, kızı olmaz” vb atasözlerimiz de vardır.
Erinen, yani yaygın kullanılan eş anlamı ile tembel kişinin oğlu kızı olmayabilir. Çünkü iş, eş edinmeye de erindiği için çocuk sahibi olmaması da doğaldır. Bununla birlikte bulut, nasıl yük olurdu üşengece? Omuzlarına binip kendini mi taşıtıyordu? Eh ‘yük’ denince usa gelen ilk anlamı buydu. Ancak bu biçimde bir yük olmayacağına göre nasıl bir yük oluyordu.
Gökyüzüne bakıp da bulutu gören üşengeç, Güneş ile arasına girdiği için mi yük olarak görüyordu bulutu? Şimdi kalkıp güneşli bir yer araması; oraya gitmesi mi gerekecekti ya da buluta baktığında ne düşünüyordu?
“Birazdan yağmur yağarsa ıslanıp üşürsem, üstüm başım ıslanır kirlenirse, çamur olursa onu nasıl yıkayacağım üf…? Ya da ısınmak için ateş yakmak, ateş yakmak için çalı çırpı toplamak bir sürü iş” kaygısı mıydı? Peki ya bulut, insanların hepsi için de yük müydü yoksa onlara bir yararı var mıydı?
Bilgi ağlarında ararken rastladığım sözcükleri şöyle özetleyebilir miydim acaba?
Bilgihanem.com adlı sitede: “Dünya'yı, oksijensiz uzaydan ayıran, kendine ait bir hava balonu oluşturmasını sağlayan; yerçekimi ve gazlardır. Gazların farklı yüksekliklerde toplanması ve farklı gazların birbirinden ayrılması ile oluşan atmosfer, havaya yükselen su taneciklerinin, uzaya ulaşıp, yok olmasını engeller. Bu zerrecikler, kesintisiz bir şekilde, yeryüzünden sürekli yükselir ve atmosferin engeli ile karşılaşıp birikmeye başlar. Biriken bu tanecikler, birbirine tutunarak ve diğer hava olaylarından da etkilenerek, bulut adını alan şekle kavuşur” diyordu.
“Bulutun yararları nelerdir?” biçimindeki soruma: https://eodev.com/gorev/2079173 adlı sitede “ATMOSFERİN FAYDALARI” başlığı ile yanıt veriyor; şöyle sıralıyordu:
“Güneşten gelen zararlı ışınları süzer. Meteorların dünyamıza düşmesini büyük oranda engeller. Canlılar için gerekli gazları bulundurur. İklim olayları meydana gelir. Dünyamızın aşırı ısınmasını ve soğumasını engeller.
Güneş ışınlarını dağıtır. Böylece gölgede kalan yerlerin de aydınlanmasını sağlar. Dünya ile birlikte dönerek sürtünmeden doğacak yanmayı engeller.”
Bu açıklamalardan da anlaşıldığı üzere bulut, atmosferin önemli bir bölümü idi ve bizlere hayati önemde yararlar sağlayan bulutu, yük saymak, ilginçti. İyi de kendine yararlı olan bir şeyi yük saymak, yalnızca üşengeçler yani bilgi edinmek ya da hayatını kazanmak için çalışıp çabalamayan kişiler için mi geçerliydi? Kişiler, kendilerine iyilik eden / etmeye çalışan kişileri de (doktor, öğretmen, aile, kurumlar) kendine yük olarak görebiliyor muydu? Evet ne yazık ki kimileri, sorumluluk almaları gereken yerlerde; kendilerini zorluyor sandıkları her şeyi yük olarak görebilmekteydi.
Hatta Anadolu’da, kişilerin, geçimini üstlendikleri aile bireyleri hakkında bile ‘külfet’ sözcüğünü kullananlar vardı
Oysa başka bir atasözümüz de: “İnsan insana yük değil; can, bedene mülk değil” derdi. Yani Dünya hayatı da, sağlık da, ekonomik durumlar da geçici idi. Dahası “sorumluluktan kaçmakla sonuçlarından kaçamıyordunuz.
Bir konuda sorumluluktan ve görev almaktan kaçabilirsiniz; Ancak bir başkası o görevi aldığında, sizin, ailenizin, yurdunuzun, ulusunuzun zararına olacak biçimde sonuçlandırabilir ve bundan siz de zarar görebilirsiniz. Bunun için de hem bilgilenmek hem de bilgiyi eyleme dönüştürmek durumundayız. Dolayısıyla elimizi taşın altına koyma zamanı gelmiştir. Her ne kadar elimizin üstünde yük olsa bile.