Devam-2
Ertesi gün naif resmin önemli isimlerinden Hüseyin Sartaş ve eşi Fatma hanım geldiler ziyaretime. Hüseyin bey rahatsızlığı dolayısı ile açılışa gelememiş. Doğrulur doğrulmaz soluğu sergimde almışlar. TRT Türk kanalında 52 bölümdür hafta içi hergün saat 10.00 da programı var Hüseyin beyin. Yurdun her yöresinde canlı resim çalışmaları yaparak hem oraları tanıtıyor hem de doyumsuz çalışmasını sergiliyor. Sağ olsunlar resimlerime övgüler düzdüler. Pek çok konu üzerine keyifli sohbetler yaptık.
Onlar gittikten sonra İranlı kızım Yelda Yagın yanımdaydı. Özleşmişiz. Sohbet ederken birden galerinin arka bahçesine gözüm kaydı. Sarı sarı çiçeklerle turp otu doluydu. Birden İzmirliliğim ve Giritli gelini oluşum aklıma geldi. Yanıma Yelda'yı aldığım gibi elimizde bir poşetle gittik topladık. Emire bilmiyor ama Savaş İzmirli olduğundan biliyor. Akşama turp otunu yumurta ile bir güzel kavurdum. Afiyetle yedik...
Dört gündür Ankarada'yım. Daha fazla kalmanın alemi yok. Savaş'la Emire “Gitme biraz daha kal...” deseler de gitmem gerek. İzmir'de işler bekler beni. Biletimi aldık. Sabah 11.00 de hareket vakti. Otobüsüme geldim. Yerime geçtim. Yolculuk boyunca belim boynum ağrımasın diye mini yastığım ile koltuğumu ergonomik hale getirdim. Müzik sisteminde sevdiğim türden güzel bir bölüm seçtim. Dinlerken pencereden baharın coşkusunun bir ressam paleti gibi rengârenk ağaçlara yansımasını izledim. Beynime nakşettim. Tablolarımda nasıl yapabilirim diye düşündüm, kurguladım. İnekler nazlı nazlı otluyor. Kuzular sevinçle bir o yana bir bu yana hopluyor. Kıpkırmızı gelincikler, sarı hardal çiçekleri... Pembe, beyaz, kırmızı, hardal, bordo renkli çiçeklerle gelin gibi süslenmiş ağaçlar...
Her geçen yıl nüfus artıyor bu buna bağlı olarak da çarpık kentleşme sürüyor. Birkaç yıl önce imrenerek geçtiğim yerlerde yeşil katledilmiş, kibrit kutusu gibi sevimsiz, yeşilliksiz ağaçsız siteler oluşmuş... AVM ler kurulmuş. Üzülüyorum...
Benim bir ütopyam vardır. Bir karavanım olmasını hayal ederim. İçinde şövalem, tuvalim ve boyalarımın olduğu... Yanımda da Hikmet’im...
Anadoluya yolculuk etsem... beğendiğim, imrendiğim yerde hemen durup o güzellikleri tuvalime aktarsam... Keşke... nerdee...
Afyon'da dağlarda kar, ovalarda coşku içinde pembe-beyaz bahar dalları. Memleketim... benim güzel memleketim...
Yanımda oturan genç kıza bisküvi vermeye kalkıştım. Kibarca geri çevirdi. Israrcı olmadım. Bizim geleneklerimizde vardır. Eskiden yolculuklarda lokanta, dinlenme tesisi fazla yoktu. Börekten, çörekten oluşan yolluklar yapılırdı. Molalarda bunlardan yer, yanımızda yöremizde olanlara ille de vermeye özen gösterirdik. Onlar da sevinerek kabul ederlerdi. Hatta kalıcı dostluklar bile kurulurdu bu sebeple. Şimdi öyle mi ya! Sahtekârlar, kötü amaçlı kimseler bu güzel geleneği kötü amaçları için kullanır olunca haklı olarak iyi niyetli olsa bile karşı taraf çekiniyor. Çekinmeli de zaten. O yüzden genç kızımıza ısrarcı olmadım. Ama sohbet ettik. Adanalı imiş ve Afyon'da okuyormuş. Şimdi vizeleri bitmiş, Salihli'ye dayısına gidiyormuş. Pırıl pırıl bir genç kız.
Yurdunda ve dünyada olup bitenlerden haberli. Konuştukça da gençliğimize güvenim arttı. Gençler, bilinçli, akıllı...
Derken yolculuk bitti. İzmir'imizin gözünü seveyim. Ankara'da Aşti dedikleri otogarda otobüs firmalarının servis araçları yok. Yabancı isen yandın. Seni gideceğin yere kadar epey zorluk bekliyor. Oysa İzmir'imiz öyle mi?. Otogara geldikten sonra gideceğim semtin servisine binerek rahatça evime doğru hareket ettik. İzmir'den sanki çok zamandır ayrı kalmışım gibi etrafı inceliyorum. Aaaa... bu ne zaman yapılmııış!.. Çok güzel olmuuuş!.. Şaşırma Hülya! Alt tarafı dört gün yoktun, onlar zaten vardı...
Demek ki insan ayrı kalınca özlüyor ve kavuşunca daha bir alıcı gözle bakıyormuş, kıymet biliyormuş...
Arada bir özlem iyi geliyor, her anlamda...
Hülya Sezgin/Kültür sanat bölüm yönetmeni
www.haberhurriyeti.com