Son yıllarda Ramazan’da tutulan oruçla ilgili televizyonlarda çok sayıda programlar yapılmaktadır. Az sayıda ciddi tartışmaların yanında, çoğu zaman oruç magazinleştirilmekte; oruca, tutma gayesinin dışında, başka anlamlar yüklenmektedir.
Oruç, Farsça bir kelimedir. Arapça "savm" demektir. Bu kelime bizde de aynı anlamda kullanılır.
Savmak: Erteleme, öteleme, yön değiştirme, uzaklaştırma, ara verme anlamlarına gelmektedir. Değirmenin suyunu savmak, başından savmak, savurmak gibi deyimler; savm’dan gelmektedir.
Oruç’ta ise yeme-içmeyi erteleme anlamı vardır. Bu erteleme sabah imsak vaktinde başlar, akşam namazı vakti girinceye kadar devam eder. Yeme- içmenin yanında yasak olanlar, oruç tutulan zaman içinde cinsel ilişkide bulunmak, tedavi amaçlı da olsa iğne vurulmak, fitil kullanmak, enfiye çekmek, sakız çiğnemek (şekersiz olsa da) orucu bozar.
Bunların dışında yıkanmak, denize girmek, çiçek koklamak, ileri gitmemek kaydıyla öpüşmek, abdest alırken ağıza buruna su vermek, kumar olmamak kaydı ile tavla, satranç oynamak orucu bozmaz. Kâğıt, okey gibi oyunlarda orucu bozmamakla beraber yapılması mekruhtur. Oruç’un manevi hazzını zarara uğratacağı için yapılmaması gerekir.
Aynı şekilde dedi-kodu, gıybet, başkasını çekiştirme gibi Allah’ın ve toplumun hoş görmediği eylemlerde bulunmak oruç tutma keyfiyetini bozar.
Oruca niyet etmek, orucun farzlarındandır. Oruç tutmak amacıyla sahura kalkmakta niyet sayılır. Niyet edilmeyen oruç, oruç olmaz, perhiz olur.
Bakara 183.ayet: Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz olduğu gibi korunasınız diye oruç, size de farz kılınıştır.
Ayet, oruç ibadetinin farz olmasına vurgu yaparken, korunmaktan söz etmekte; hemen neden korunacağız? Sorusu akla gelmektedir. Soru ile beraber akla gelen cevap, Allah’ın Kur’an ve Peygamberler vasıtasıyla bildirdiği yasaklardan uzak kalmaktır. Bu yasaklar elbette Ramazan ayı ile sınırlı değildir. Bir ay da olsa bu uyumlar alışkanlık yapacağından yıllara sirayet edecek, kişi ve toplumlarda belirgin düzelmelere sebep olacaktır.
Oruçlu olan kişi Allah’a kendini çok yakın hisseder. Ona saygı ve sevgi bağı daha da kuvvetlenir. Kişi nasıl sevdiğine zarar vermek istemezse, Allah’ın emir ve yasaklarına da uymaya çalışır. Riya, nifak, dedi-kodu, gıybet yapmaktan uzak; ihlaslı bir Müslüman olur. Yanlış yapacağında oruçlu olduğu, ibadet halinde olduğu aklına gelir, kendine çeki-düzen verir. Şaibeli davranışlardan uzak kalır. Böylece fertlerden oluşan toplumda Hakk’a ve hakkına rıza gösteren örnek bir toplum olur.
Bakara suresi 184. Ayete, mazereti olanlar tutamadığı gün kadar oruç tutması, tutamıyorsa gün sayısı kadar fidye vermesi buyurulmuştur.
Günümüzde fidye miktarını DİB belirlemektedir. Diyanet bu konuda çok cimri davranmaktadır. İsterken cömert olan, cennetin kapılarını ardına kadar açan DİB, verirken çok cimridir. Bu yıl Diyanetin belirlediği 130 liradır. Belirlenen para ile bir kap yemek bile yenemezken, üç öğün nasıl fakiri doyuracaktır. Ayette, fidye verirken cömert davranılması vurgusu vardır. Fidye zaten maddi gücü olandan istenmektedir. Gücü olmayan dua eder, Allah’tan af diler.
Oruç ibadeti, manevi yönü yüksek bir ibadettir. Bedene oruç tuttururken, esas istenen nefse oruç tutturmaktır. Kişi kendini kötülüklerden, istenmeyen davranışlardan alıkoyamıyorsa, oruç aç ve susuz kalma eyleminden öteye geçmez. Kişi takva nasibini almamış olur.
Toplumda son zamanlara azalmakla beraber; oruç tutmayanlar için ayıplama alışkanlığı devam etmektedir. Bu Allah’ın ve İslam’ın hoş görmediği bir davranıştır. Kişi inanmaz, Müslüman değildir, mazereti vardır tutmaz. Kimseye ayıplama hakkı verilmemiştir. Hüküm Allah’ındır. Tutmayanlardan da yeme içmelerini açıktan yapmamaları için bir saygı beklenir. Tutanların tutmayanları görerek oruç tutmalarının sabırlarını artırmaları yönünde daha fazla sevap kazanacakları da kabul edilir.
Mükellef oldukları halde haç, namaz, zekât ibadetlerini ayıplamadığımız gibi; oruç tutmayanları ayıplama, hor görme hakkımız da yoktur.
Mazeretsiz oruç bozan kişinin 61 gün kefaret orucu tutacağına veya fitre vereceğine dair Kur’an’da bir hüküm bir ima yoktur. Peygamberimizin bu konuda hadisleri olduğu söylenmekle beraber, ortak kabul görmemiştir. Yarın oruç tutmak için niyet etmeyen biri, güne gün tutar.
Bir de İslam Fıkıhçıları kadınların özel günlerinde (adet) oruç tutamayacakları, diğer ibadetleri yapamayacakları görüşünü getirmişlerdir. Ayetlerde böyle bir hüküm yoktur. Allah, Bakara 222.ayette: Kadınlar için bu durumu eziyet hali diye tanımlamıştır. İbadet yapamaz hükmü getirmemiştir. Kendisini oruç tutmaya sağlık konusunda iyi gören her kadın isterse orucunu tutar. Bazı kadınlarda bu dönem ağır seyreder. Onlar ise tutmazlar. Yani tutup tutmama tamamen kadının isteğine bırakılmıştır. Tutamayanlar daha sonra güne gün tutarlar.
Ramazan ayı Müslümanlar için bir terbiye, eğitim ayıdır. Oruç tutmayanlar bile eğitimden payını alır. Yazımın başlığında ‘’Biz orucu değil, oruç bizi tutsun’’ derken, bizleri gerçek mümin gibi yaşamamıza vesile olsun anlamı vardır.
Müslüman, Allah’ın yasaklarına uymamış, kul hakkı yemeye devam etmiş, haksız kazanç elde etme peşinde olmuş, çalmış-çırpmış ama oruç tutmuş. Oruç kişiyi tutamamış. Kişiyi yanlışlardan korumayan oruç, oruç değildir. Boşuna aç kalmaktır. Doğrusu orucun bizi tutmasıdır. Yanlışa giderken engel olmasıdır.
Bir lokma bir damla su orucu bozarken, Kamu malını topyekûn götürenlerin orucu bozulmaz!
Orucun maddi katkısı yanında manevi getirisi Allah katındadır. Ramazan ayının bereketi, rahmeti, mağfireti üzerimize olsun diliyorum. İnşallah, orucun faziletlerinden istifade edenlerden oluruz.