Bize yazık ettiler. Önce devletimize kıydılar. Devlet adında koca bir çark... 15 Temmuz 2016 gününe kadar kör topal işliyordu. Bir yandan “Beş bin yıllık devlet geleneğmiz var” dediler. Öte yandan da şeytanla iş birliği edip devleti çökerttiler. Devleti bitirdiler.
Gümbür gümbür gelirken niyetleri bu muydu, bilemiyoruz. Zaman zaman insanımızı kuşkulandırıcı çıkışları oluyordu. İktidara yakın muhalif güçlerin de aklı başında değildi. Mustafa Kemal Atatük’ün emaneti olan siyasi partinin genel başkanı olan yetmişlik delikanlı, ülkede CD dünyasına adını altın harflerle yazdıran eşkıya takımını arkalamaktan geri durmuyor ve “Bu iş onların eseri değil” demek hamakatını gösteriyordu.
Tıpkı beklenmedik bir zamanda Rus uçağının bir jetimiz tarafından düşrüldüğü anda çok sevdiğimiz cumhurbaşkanımız ile o günkü bilmem kimin oğlu başbakanımızın “Emri ben verdim hayır sen vermedin, ben verdim” yarışına girdikten sonra, bugünlerde de emrin asıl sahibini döne döne aradıkları gibi. Ve işi ABD de oturan kişiye ihale ettikleri gibi.
Biz içinde yaşadığımız için bugün olayın çapını algılayamıyoruz. Ama günümüzden yüz yıl sonra Türkiye’de bütün kürsülerde, siyasetin her kademesinde tek yıldız isimden söz edilecek. O tahlil edilecek, o analiz edilecek. Ahlâkın sınırları ona bakılarak belirlenecek...
Kısaca demek istiyorum ki, bir parti lideri ne kadar kötü olabilir? Ne kadar başarısız olabilir? Ne büyüklükte bir başarısızlığa karşı ne kadar duyarsız kalabilir? Beş ay arayla yapılan seçimler sonunda partisinin milletvekili sayısı yarıya indiği halde koltuğunda kalma yüzsüzlüğünü nasıl gösterebilir? Dahası var, devletin adı Türkiye iken, milletin ezici çoğunluğu Türk kökenli iken; bir başka etnik gruba yaslanık partinin yanında, kendi partisinin ikinci duruma düşmesi halinde de yine de koltuğunu bırakmayışı... bu liderin adını yazarsam kalemim kirlenir kuşkusunu taşıyorum.
...
Bundan daha vahimi var. Önce bir tespitte bulunayım. Ülkede yaşanan kargaşa, hatta darbe girişi bir yana... bu girşime en uzaktan katkı vereninden tutun da kalkışmanın tepesindeki, tepesi altında kalanına kadar hepsini, hepsini lanetliyorum.
Bütün olup bitenlerin dışında günümüzde ülkede toplumsal br travma yaşanıyor. Ve fakat her kesimden insanlar bu girdabın farkında değiller. Bizi yıkımın kıyısına getiren sebeplerden başlıcası da bu. İnsanlar diken üstündeler. İnsanlar korku içindeler. Nasıl korkmasınlar ki, her gün çıkan haberler ülkeyi yavaş yavaş bir tımarhanenin eşiğine doğru iteliyor. Buradan uzun uzun örnekler sıralamaya gere yok.
Polis memuru namazını kılıyor. Ve namazdan hemen sonra da beylik tabancasıyla kendi kalbine ateş ediyor. Arkadaşları anlatıyr. Son günlerde “Ben de namaz kılıyorum diye beni Fetöcü diye götürürler mİ arkadaşlar?” diye huzursuzlanırmış.
İşin buraya kadar gelmiş olması kötü.