Bizi kim işletiyor?

Süleyman PEKİN

Cumada iki saf arasındaki üçüncü safa büyük oğlanla birlikte aralıklı iki seccade koyduk. Ön çaprazdaki seccade sahibi hutbeyi arkadaki kamelyada dinledikten sonra cumanın farzını eda için yerine geldiğinde 1,5 – 2 metrelik mesafeyi yeterli görmedi ve seccadesini 1 metre daha ileri kaydırdı. Akşama Yuvacık Minibüsünde gördüm; bütün koltuklar dolu ve o da herkes gibi bitişik nizamda; ayakta da 10-15 yolcu var. Maskeli de olsa kapalı yerde yarım saatlik yolculuk normal ama avludaki açık havada 2 metre mesafe normale yetmedi. Değerleme ölçüsü nedir: Televizyonlar.

İnsanın sosyal bir varlık olarak evrilişinin ve fakat bu içtimaîlik içerisinde ferdî tekâmülünü ihmal edişinin örnekleriyle doludur dünyadaki yolculuğumuz. Kitlesel hareketler anlamsız ve çelişik de olsa sürü içinde bulunmak rahatlatır bizi. Antiloplar, Masai Mara Nehri’ni geçecekler; taşkın da olsa geçecekler, suda av bekleyen timsahlar olsa da geçecekler, kıyıda aç aslanlar olsa da geçecekler.

Oysa yollar alternatiflerle birlikte yaratılmıştır. İlâhi senaryodaki görev gereği düşünen ve akledenler bunun ayırdındadırlar.

Büyük Selçuklular ile Türkiye Selçuklularının kuruluşundaki aklı, resmî ideoloji/teoloji üreten Nizamiye Medreseleri yavaş yavaş öldürdü. Osmanlıların kuruluşundaki aklı, Mısır Zaferi’nin getirileri ve Kanuni Yüzyılının ihtişamı adım adım yok etti. Kurtuluş Savaşı’ndaki ortak aklı ve Cumhuriyet’in kuruluşundaki akıl-mantık muhakemesini ise hem 500 ilâ 1000 yıllık dinî ezberin getirdiği alışkanlıklar batağında hem de Mevlâna tarzı âlimlerin Moğollara, kapitülasyoncu Padişahların Avrupalılara, İnönü-Menderes birlikteliğinin de Amerikalılara halkı özelleştirmeleriyle terkettik.

Kalabalıklar göz bağımız, sloganlar kulak tıkacımız. Geçtim hizaya, uydum kalabalığa, Allahu ekber; en büyük sigortamız. Sorgu - analiz şartelleri attırır.

Yeni trend: “Bir hizmet size bedava sunuluyorsa orada ürün sizsinizdir.” İyi de ne zamandır?

10–15 senedir yediğini-içtiğini niye paylaştın? Aile bireylerini ve özel ilişkilerini kime göstermiş oldun?

Arap Baharı’nda (!) TV’lerde halkın isyanı, özgürlük talebi diye geveliyordun, biz facebook ve tıvitter üzerinden açık istihbarat çalışmalarıdır derken.

Esad’ı sana iyi gösterdiler, iyi dedin; kötü gösterdiler, kötü dedin; şimdi de ne diyecekleri üzerinden ne diyeceğini beklemedesin.

Cemaat’e toz kondurmadın, şimdi yedi sülâlesine düz gidiyorsun. Şimdilerde Kanije Kalesi gibi müdafaa ettiğin kişi yada kuruluşları yarın nasıl yerin dibine sokacağını bir kez olsun düşündün mü? Yoksa “bir yarın olsun da bakarız” mı diyorsun?

Birileri seni vatsap’tan, facebook’tan kışkışlarken başka başka yerlere pazarlıyor olmasın?!

Boğaziçi’nde DHKP-C’liler ve LGBT’liler stres atarken, siyaset başörtüsüyle veya muhalefetin söz örgüsüyle setredilirken asıl gözden kaçırılmak istenen eve kapanmanın getirdiği yokluğun yakıcılığı olmasın?!

Amerika’da polisler kameraların kontrolünde zencileri öldürüyorsa onları ayaklandırmak ve iç kargaşayı arttırmak için olmasın?!

Trump’un getirilişi ve götürülüşü, ülkenin 1,5 asır önceki Kuzeyliler & Güneyliler gibi ortadan ikiye ayrılışını ve 45. Başkan’ın halkı sokağa döküşü ABD’nin eko-politik dağılışını hızlandırmak için olmasın?!

Korona tedbirleri ile virüs mutasyonu - aşı dizisinin yeni bölümleri, devletlerüstü şirketlerin hegemonyayı Amerika üzerinden Çin’e kaydırma kurgusu olmasın?!

“Olmasa mektubun, yazdıkların olmasa” diyeceğim, ne mektubu; SMS mi, Hangouts mu diyeceksin. Yazmak ne ki, okumaya bile üşeniriz.

Okudun mu? He, okudum. Ne okudun? Okul okudum.

O kul, bu kul şu kul ayırt etmeden soruyorum: Zekânın işletim sistemi akılsa bizi kim işletiyor?