BİZLER, İDAMLIK SEVGİLİLERİMİZE NİŞAN YÜZÜĞÜ TAKAN BİR NESİLİZ.
Aşk sevgi hikâyeleri ne güzeldir. Leyla ile mecnun, Tahir ile Zühre, Ferhat ile Şirin. Ben Ferhat ile Şirini çok severim. Ferhat’ın dağları delmesi su getirmesi ,ne büyük bir caba uğraşı , mücadeledir…Demek ki sevdanın ,sevginin karşılığı fedakarlıktır .Bizler bu hikayelerle büyüdük, bunları okuyarak gönlümüze mühür vurduk ,bir Ferhat gelir bizim için mücadele eder, mührünü açar diye.. Geldi mi diye soracak olursanız, evet geldi, mührünü açtı, Sonsuza kadar tekrar mühürleyip, gitti.
Zamanımızda ise yürekler çoraklaşmış halde, sevdalar günü birlik , fedakarlık unutulmuş veya hiç olmamış. Menfaatler her duyguyu esir almış, insanlık can çekişiyor. İşte bu olaylar bizi çok rahatsız ediyor biz ki anarşiyi gördük ,ölümlerle sınandık, davamızla ,dava adamlığımızla hep gurur duyduk ama sevdayı ,dostluğu ,arkadaşlığı zirvede yaşadık. ihanet nedir bilmedik, ruhumuzu menfaat duygularıyla kirletmedik .Arkadaşlarımızın gözüne minnetle şükranla ,doğrulukla baktık.
İşte size anlatacağım hikâye gerçektir, şahidi bir fiil kendimim. Niye siz kendi hikâyenizi yazmıyorsunuz diye sorarsanız, inşallah ilerde onu da yazarım…
İstanbul Atatürk eğitiminin kantinini bilen bilir. Duvarları tablolarla süslüydü, kalpaklı elinde kılıç bir Türk kızı, hala canlıdır , hafızamda. .Masalar kalabalıklaştığında bir marş başlar, diğer masalarda da ona eşlik eder. Gurur ruhlarda kahramanlık sevdası çağıldamaya, coşmaya başlardı.
Bir gün masada oturuyorum, ihtimal kitap okuyor veya karıştırıyorum…Yanıma üç kişi geldi .Biri rahmetli Aydın DEMİRKOL(Başkan) diğerleri bir bayan ,bir erkek. Selamla masaya oturdular. Aydın Başkan arkadaşları tanıttı, arkadaşları, birisi hemşerisi, kız arkadaşta sözlü olduğunu söyledi. Şöyle bir baktım. kız ne kadar nazik , kibar nazende .Hani çıt kırıldım derler ya o biçim .Sözlüsü ise uzun boylu ,enine buyuna bir ülkücü .Oturup uzun uzun sohbet ettik .Onlar mühendislikte okuyorlardı. Okulun durumundan bahsettik , olaylar falan , ben o dönemde kızlar kolu başkan yardımcısıydım. Başkanımız, Şermin DOĞRUYOLDU. Aydın DEMİRKOL bizim okul başkanımızdı.
Gel zaman git zaman günler akıp gitti, yine kantininde oturuyor, arkadaşlarla sohbet ediyorum. Yanıma cılız bir sesle selam vererek bir arkadaş oturdu .Kafamı kaldırıp baktım ,Aydın BAŞ. Tanıştırdığı arkadaş. Hemen kalktım sarıldık hoş beş derken hayrola diye sordum. Yalnız konuşalım dedi. Hemen kalktık başka masaya gittik. Hayrola dedim, Sözlüsünün adı, Mehmet’ti. Mehmet iftiraya uğradı tutuklandı , Ankara’ya götürdüler ,orada yatıyor ,dedi .Üzüldüğümü söyledim…O dönemde böyle sohbetler normaldi. Arkadaşların pek çoğu böyle iftiralardan içerdeydiler. İşlemedikleri suçlar işkenceyle kabul ettiriliyor, İdamla, müebbetle yargılanıyorlardı. Bana burada kimsesi olmadığı, Ankara’ya gitmek istediğini benimle gelir misin diye sordu? Bir anda şaşırdım. Beraber mi gideceğiz, dedim. Evet, istersen dedi…
İstanbul’da okuyorduk ama küçük yerden gelmiş, İstanbul’da Kuyu başına inemeyen kişilerdik .Kadıköy’e inemezdik ,karşıya otobüsle gurup halinde geçer, küllükte çay içer ,biraz gezer ,tekrar okulun yanına dönerdik. Evim okulun karşısındaydı. Onun için hani derler ya yer gök bilmez ,diye o durumdaydım….Rahmetli eşim ,Önder Güvene söyledim. ,Ankara’ya gideceğiz diye ne işiniz var ,başınıza bir iş gelir diye kızdı söylendi ama kendimi mecbur hissettim. Benim başıma gelseydi ne hissederdim diye düşündüm..
Gitmeye karar verdik, Haremde buluştuk arabaya bindik .Ankara’ya kadar Selma’yla sohbet ettik .Selma anlattı anlattı ,sevdasını, duygularını, yaşadıklarını, çektiklerini her şeyi.
Hani derler ya: Dertlinin söylediğini, deli söylemez, diye…
Yarı uyanık, yarı uykulu ,Ankara’ya vardık. .Atatürk (site )yurduna geldik. Aydın başkan ordaydı .O da o aralar kaçaktı .Ankara’da arananlar İstanbul’a ,İstanbul’da arananlar ,Ankara’ya kaçardı..
Kantinde oturduk bekliyoruz , sabah yedi falan. Aydın başkan geldi. Bizi görünce şaşırdı, .Rahmetli heyecanlı bir kişiydi ,öyle bize bakıyor ,niye geldiğimizi anlamaya çalışıyordu .Kahvaltı yaptık, çay simitle .Selma meseleyi anlattı ,Aydın başkan, bizi dinledi, şöyle baktı ,epeyce kızdı söylendi. Kız başımızla ne işimiz varmış ,başımıza bir iş gelebilirmiş .Epeyce söylendi ,ne yapacağız dedim. .Bir hal çaresi bulacağız ,dedi. Yanımızdan kalktı, gitti. Biz öyle baka kaldık ,o zaman meseleyi anladık. Milletin başına bela açabilir sıkıntı verebilirdik. Selma kırılgan naif kızdı ,başladı ağlamaya .Artık iyice dolmuştu çekecek durumu kalmamıştı ,testi dolmuştu ,taşıyordu .Teselli edecek söz bile bulamıyordum şimdi düşünüyorum da hala o günkü çaresizliğimi unutamıyorum, içim titriyor….
Aydın başkan ,yanında bir arkadaşla geldi ,Şu anda uzun yıllar geçtiği için ismini hatırlamıyorum ,bizi aldı hapishaneye götürdü zar zor içeriye girdik….Tel örgünün arkasından Ahmet göründü ,zayıflamış, çökmüş ,bir halde adeta bitmiş vaziyette ,Selma yine başladı ağlamaya hıçkıra hıçkıra ,diğer taraftan Ahmet ağlar, ben hepten şaşırdım. Teselli edecek sözler bulamıyorum, bir şeyler geveliyorum ama ne söylediğimi ben bile anlamıyorum. Ben de başladım ağlamaya. Selma kendini topladı,
_ Ahmet seni seviyorum ,senin suçsuz olduğunu biliyorum bu günler geçecek mutlaka kavuşacağız ,dedi ….Daha pek çok şey anlattı konuştu .Ben şaşırdım kaldım ,Selma’nın ne kadar akıllı ,duygulu ,mantıklı bir kız olduğunu o zaman anladım .Ahmet boşuna sevip, .bağlanmamıştı. Son olarak cebinden bir yüzük çıkardı ,sana yüzük getirdim ,artık nişanlanmamızın zamanı geldi dedi…Hem ben hem Ahmet şaşırmıştık. Selma ben İdamla yargılanıyorum farkında mısın dedi. .Olsun fark etmez çıkarsan evleniriz dilim var mı yor ama sana bir şey olursa ,öbür dünyada buluşuruz ,dedi…İşte o zaman kara sevdanın ,aşkın ,fedakarlığın ,kahramanlığın ne demek olduğunu anladım .Bu sevdanın karşısında samimiyetle eğildim, helal olsun dedim.
Baktım Ahmet’in yüzü gülüyor, sevdiğinin sadakati karşısında nutku tutuluyor, bir şey söyleyemiyor. sadece susup ,öylece baktı .Vedalaşıp ayrıldık. Ama hepimizde sersem sepildek olmuştuk. Sanki vücudumuz emir komuta zincirini yitirmiş gibiydi ..Öyle dışarı çıktık .Garaja nasıl geldik ,otobüse nasıl bindik ,İstanbul’a nasıl geldik hiç hatırlamıyorum….
Sonuç ne mi oldu, Ahmet’in suçsuz olduğu anlaşıldı hapisten çıktı, Ama bu arada Selma’nın hastalandığını duydum. Türk filmi gibi bir daha haber alamadım, Olaylar sıkıntılar ,bizim sürgünümüz ,okuldan ayrılmamız….
Dozer gibi üzerimizden geçen on iki EYLÜL ,Kara eylül ,Bizleri savuran ,darmadağın eden ,eylül…Yarım kalan sevdalar ,yaşanmamış ömürler ,heba olan gençlik yılları .Hesabı sorulamayan ,cevap alınamayan sorular….
Bu sevdalar yazılsın anlatılsın istiyorum. Bizler sadece kahramanlık ,yiğitlik yapmadık .aynı zamanda tarihe not düşecek sevdalarda yaşadık. Bunların belki de bir kısmı söylenememiştir…Ruhta ,gönülde zehir gibi tortu bırakmıştır……KİMBİLİR…