Bölücü terör olarak ifade edilen hadise, Osmanlıdan günümüze iktidarların popülist uygulamaların, öngörüsüzlüklerin ve Cumhuriyetle başlayan milletleşme sürecinin tamamlanamamasından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla bu sorunu bütüncül yaklaşımla, Türk toplumunun ve bölge halkının da sosyal yapısını dikkate alarak ancak doğru teşhisler ile çözebiliriz.
Osmanlı devletinden Türkiye Cumhuriyeti’ne devredilen bu sorunun ortadan kalkması için şimdiye kadar yapılan çalışmalar, çoğunlukla güvenlik tedbirlerinin ötesine geçmemiştir ve yetersiz kalmıştır. Bu nedenle daha farklı bir yol ve yöntemin belirlenmesi gerekmektedir.
Bu açıdan bölücü terör sorununu çözecek ve Türk toplumunu bütünleştirecek yeni bir sosyolojiye ve toplumsal mutabakata ihtiyaç vardır.
Yanlış teşhis ve buna bağlı yanlış tedavi yöntemlerinden arınarak ilmin ışığında konuyu tahlil ederek doğru çözüm önerileri sunmak zorundayız.
1- Konunun Adlandırılması ve Çözümü
Konunun adı doğru konulmalıdır. Olaya “Kürt Meselesi” denildikten sonra altını ne ile doldurursanız doldurunuz üreteceğiniz çözüm Türk milleti ve devletine kısa ve uzun vadede fayda sağlamayacaktır. Meselenin adı da çözümü de millî olmalıdır. Bunu “Büyük Türkiye’nin Doğum Sancısı” olarak görülebilir. Osmanlı Devleti cihan devleti oluncaya kadar (1299’dan 1453’e ) geçen sürenin 154 yıl olduğunu ve bu zaman zarfında yaşanan olayların birçoğu Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan günümüze kadar uğraştığı meselelerden daha küçük değildi. Bu mesele bizim için çözülemeyecek mesele değil, belki biraz zaman alacak ve devletimiz için rahatça çözülebilecek mutat bir hadisedir. Büyük meseleleri büyük devlet adamları ve büyük devletler çözer.
Konunun çözümü ilmi esaslar üzerinde temellendirilerek çözüm üretmek için teoloji, tarih, sosyoloji, psikoloji, felsefe ve coğrafya gibi konunun halledilmesinde faydalanıla bilinecek bütün disiplinlerin verilerinden yararlanılmalıdır. Böylece karşılaştığımız durumun bütün verilerini görme imkânımız olacak. Çözüm üretirken Batılı ya da farklı niyetli olan kişilerin çizdiği rota yerine millî ve gerçekçi bir yol izlenmiş olacak.
Devlet adamlarımız, mülkî amirlerimiz konunun Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milleti’nin yararına çözüme kavuşmasını isteyen politikacıların konu ile ilgili terminolojiyi tarihî gerçeklere, bilimsel kıstaslara uygun kullanmaları gerekmektedir. Kürt, Kürdistan, Kürt Coğrafyası, Bölgede Türkçe kökenli olmayan Eski Yer Adları’nın sadece Türkçe olmamasından dolayı Kürtçe kabul edilmesi gibi ilerde uluslararası arenada başımızı ağrıtabilecek yanlışlardan uzak durulmalıdır. Mesela en çok yapılan hatalar; Doğu ve Güneydoğu’nun Kürt coğrafyası kabul edilmesi. Halbuki Anadolu’nun Türkleşmesi Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan başlamıştır. Erciş, Karakoyunlulara, Diyarbakır; İnaloğulları, Artukoğulları, Akkoyunlulara başkentlik yapmış merkezlerimizden sadece birkaçıdır. İşte bu hakikatleri esas alarak Güneydoğu Anadolu’da yapılmak istenenlere karşı; bilimsel esaslara dayalı bilgilendirmeler yapılmalı, menfi propaganda ve algı operasyonları boşa çıkarılmalıdır.
Terör örgütü ve onun propagandalarının çerçevesinde olaylara bakanların büyük yanılgılarından biri olayları başlatanın Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin olduğu ve devletin Kürtleri öldürdüğü propagandasıdır. Oysaki gerçek olan PKK’nın olayları başlattığı ve Devlet’in etkisiz hâle getirdiği terörist sayısı, PKK’nın katlettiği bölge insanının sayısından daha azdır. Yani PKK’nın katlettiği Kürt sayısı daha fazladır.
Bölgede okul, mahalle, cadde ve sağlık, ulaştırma, dinî ve sosyal tesisler adlandırılırken yerel unsurlar yerine millî unsurlar öne çıkarılmalıdır. Türk-İslâm medeniyeti için tarihî değer kazanmış olan Kürt kökenli kişilerin adları “Kürt Milleti” oluşturmada araç olarak kullanılmamalıdır. Bunların adlarını bölgede değerlendirme yerine, ülkenin değişik yerlerinde kullanmak birlik ve beraberliğin tesisinde daha anlamlı olabilir. Aksi takdirde bu şahsiyetler bölücülüğün aracı konumuna düşürülmüş olur.
2- Terörle mücadele etkin bir şekilde yapılmalıdır
Devlet, egemenliğini hiçbir güçle paylaşmaz, hiçbir zümreye ayrıcalık tanımaz. Silahlı terörü bitirmek devlet olmanın birinci koşuludur. Terör sorunu teröristlerle asla müzakere edilmemelidir. Ancak Demokrasiyi, İnsan haklarını, Özgürlükleri meşru zeminlerde her zaman geliştirmek için çözümler üretmek gerekmektedir.
PKK, bugün etnik terörden narko (uyuşturucu kaçakçılığı) teröre doğru evirilmiştir. 30 yıldır devam eden mücadeleye rağmen bağlantıları Türkiye’nin sınırlarını aşmış, uluslararası bir yapıya bürünmüş bir örgüt haline gelmiştir. Bu örgütle mücadelede başarının sağlanması için öncelikli şart, finans kaynakları kurutulmalıdır.
Etno-terör ile mücadele için yeni bir teşkilatlanmaya gidilmelidir. Zira terörle mücadeleyle görevli memurlarımız belli bir süreliğine bölgeye atanıyorlar. Sürenin bitiminde de bölgeden ayrılıyorlar. Bu süre içinde de (hepsi olmasa da en az bir kesimi) kendilerine problem gelmesini istemiyorlar ve olayların üzerine gidip çözme yerine çözümü kendisinden sonraya gelenlere bırakabiliyorlar. Bu da terörle mücadeledeki etkinliği ve sonuç almayı geciktirmektedir. Bunun yerine terörün bitirilmesi için planlama yapılmalıdır. Yapılan plana göre belirlenen süre içinde zorunlu hâller dışında personel değişikliğine gidilmemelidir. Görevli personel bu işin kendileri tarafından bitirileceğini önceden bilmeli ve ona göre hareket etmelidir.
3- Adalet Yeniden Tesis Edilmelidir
Devletleri ayakta tutan, milletlerin huzur ve barışını sağlayan en temel öge adalettir. Adaletin olmadığı yerde toplumsal düzen olamaz. Hukuk, bütün bölgelerde aynı şekilde uygulanarak vatandaşlar arasında ayırım yapılmamalıdır.
Hukuk toplumsal sözleşmedir. Her bölge için farklı hukukun uygulanması bütünleşmeyi değil ayrışmayı getirir. Bölgelere göre hukukun uygulanmasına zemin hazırlanması, bölücüler tarafından bir hak olarak algılanmaya başlanmış olup milletleşme sürecimize de sekte vurmuştur. Kaçakçılığı meşru göstermek yerine, bölge insanını aş -iş sahibi yapmak esas amaç olmalıdır.
4- Demokrasi Standartları Ve Bireysel Özgürlükler Toplumsal Yapımızın Temeli Olmalıdır
Bölgede, Osmanlı Devletinden Cumhuriyete kadar devam eden feodal sistem günümüzde de bazı yerlerde devam etmektedir. Bölge insanını adeta esir alan feodal beylerin bölge insanı üzerindeki olumsuz etkisi kırılamamıştır. İsyanlarda önderlik yapan, toplumu istismar ederek harekete geçiren hep feodal beyler, Şeyhler ya da Seyitler olmuştur. Cumhuriyetle başlayan milletleşme sürecimizi bu feodal beyler engelleyerek ayrışmayı da tetiklemişlerdir. Feodal beylerin bazı imtiyazlar (kollektif haklar) adına yaptıkları faaliyetlerin temelinde ülkede ayrışmayı sağlamaktır. Zira terör örgütünün kolektif haklardan gayesi, ayrışmayı ve beraberinde bölünmeyi sağlamaktır.
Bölgede feodal yapının etkin olması nedeniyle, bölge insanı bir türlü özgür birey olamamıştır. Ülkenin batısında demokrasi, doğusunda feodal yapı ikircikliği devam ettiği için bölge insanının Türk milletiyle bütünleşmesi de engellenmiştir. Bunun için bölge insanı feodal beylerin olumsuz etkisinden kurtarılmalı ve özgürleştirilmelidir.
Böylece toplumda ve bölge genelinde her türlü bireysel haklar ve demokrasin standartları en üst seviyeye çıkarılacaktır.
Bu şekilde bölücülerin dayatmaya çalıştığı kolektif haklar oyununu da boşa çıkarılacaktır.
5- Eğitim Sistemimiz Yeniden Düzenlenmelidir
Bölgenin coğrafik şartlarından dolayı düşük olan okur-yazar oranını Cumhuriyet Hükümetleri yatılı bölge okullarını açarak çözmeye çalıştılar. Düşünce doğru olmakla birlikte uygulamanın kontrol edilememesi ve iyi kadroların seçilememesi sonucu istenilen başarı elde edilememiştir.
Yatılı bölge okullarını çoğaltmak, (İlk, orta ve lise öğretimini de içine alacak şekilde ) niteliklerini yükselterek cazip hale getirmek cehaletin bu bölgemizde son bulmasını sağlayacağı gibi gençliğin milli kültüre uyumunu da kolaylaştıracaktır. Gençlerimiz hiçbir cemaat ya da tarikatın maddi ihtiyacını duymadan ilköğretimden üniversiteye kadar devletin sağladığı imkânlarla birey olarak yetişme şansını bulmalıdır. Türkçenin hala bölgede ikinci dil olarak konuşuluyor olması ve Türkçe bilmeyen kadınlarımızın oluşu durumun vahametini ortaya koymaktadır. Dil insanlar arasındaki iletişimi sağlar. Dili öğretemezsek iletişim kanallarımız kopmuş demektir. Türkçenin ses bayrağımız olduğu bilinciyle farklı sosyal etkinliklerle dilimizi mutlaka vatandaşlarımıza (kadınların yeni neslin yetişmesini sağladığını unutmayalım.) öğretmeliyiz.
Eğitimin millileşmesini sağlamak, eğitim çalışanlarının yasadışı örgütlerin propagandisti durumuna düşmesini engellemek için başta öğretmenler olmak üzere bunların yanında doktorlar, imamların bölgelerinde çalıştırılmaması yaralı olacaktır. Böylece olumsuz propagandanın, yasadışı rapor düzenlenmesinin önüne geçilmesi, bölge halkının devlet tarafından ezildiği gibi olumsuz söylentilerin önüne geçilecektir.
6- Bölge İnsanın Ekonomik Durumu Düzeltilmelidir
Fakirlik ve işsizlik her türlü bataklığa davetiye çıkarır. Fakirliği ve işsizliği azaltmak için devlet, bütün imkânlarını seferber etmelidir. Teröre harcanan parayla bölgenin tamamı mamur hale getirilebilir.
Bölgenin özelliklerine göre hayvancılığın teşviki, tarımda destek fonlarıyla insanımız aş-iş sahibi olabilir. Sadece desteklemeyle olmayacağı şimdiye kadar yapılan uygulamalardan anlaşılmıştır. Üretimden tüketime kadar her aşamada devlet desteği ve kontrolü sağlanarak değişik kooperatifler ile aracılar yerine direk üretimden tüketime kadar bölge insanı için organize birlikler kurulmalıdır. Örneğin hayvancılık yapan insanımıza destek kadar hayvanın pazarlanması, et kombinalarının yakın mesafelerde kurulmasına kadar giden bir organizasyona sahip olmaları sağlanmalıdır.
KİT’leri devre dışı bırakmanın maalesef sıkıntılarını yaşamaya devam ediyoruz. Doğu ve Güneydoğuya ne kadar çok teşvik verirsek verelim özel sektör yatırım yapmıyor ya da yatırım oranı belki terörden dolayı istenilen seviyenin çok altındadır.
Özel sektör ile bölgeler arasındaki dengesizlikleri azaltmamız ve bölgedeki işsizliği belirli seviyeye indirmemiz mümkün görünmüyor. KİT’lerin bir şekilde yeniden devreye girmesi gerekmektedir. Serbest piyasa ekonomisiyle sadece bölgeler arasındaki uçurumu fazlalaştırırız. O bölgeye devlet yatırım yaparak bireysel özgürlükler kadar ekonomik yönden de feodal beylere karşı ekonomik bağımsızlığını kazanan bir toplumsal yapısı hazırlamamız gerekmektedir.
Köylerin özelliklerine göre bir araya getirme, farklı birliktelikleri oluşturarak üretici duruma geçmeleri için model köy örnekleri kurulmalıdır.
7- Terör Sorununu Şansa Bırakmamak İçin Donanımlı Kadrolarla Yürütmek Gereklidir.
Projelerin özelliklerine göre yetişmiş ve aynı zamanda idealist olan kadrolar bu devasa yükü omuzlayabilir. Halkla bütünleşebilen, onlara her alanda rehberlik yapabilen, ufuklarını açan, milli bütünlüğümüzü davranışları ve iletişim dilleriyle kurabilen bir kadro ile bu işlere girilmelidir. İdeal bir program kadar onu uygulayacak insanların donanımı, azmi ve inanmışlıkları da bir o kadar önemlidir.
Türkiye’de devlet memurluğu mantalitesinin değiştirilmesi gerekmektedir. Devlet memuru olan her kişi ülkenin en az 5 ayrı yerinde çalışmış olmalıdır. Bu kıstası yerine getirmemiş olanların üst düzey yönetici olmalarının önüne geçilmelidir. Bir memur için iline bağlı bir ilçe veya o ilçeye bağlı köyü uzak gelmemelidir. Yaşadığı ilinin veya bölgesinin dışında memleketimizin herhangi bir noktası ona çalışması için uzak gelmemelidir.
(Bölge üzerinde yaptığım çalışmalarda edindiğim izlenimlerime dayalı bir yazımdır. )