Serin bir Mart sabahı son model bir araba yolda durdu. Kapısı açıldı, sertçe kapandı. Bir şeylerden kaçar gibi homurdanarak hızla uzaklaştı...
Bir kaç saat sonra arabanın önünde durduğu tepeden cılız bir ses duyuldu. "Miyeeevvv, miyevvv..."
Mordoğan'dayız... Bu olanı bitişik komşum Demet anlatıyor. Bu ses üzerine oğlu Erdem dayanamayıp tepeye çıktığında henüz gözleri bile açılmamış yavru bir kedi ile karşılaşıyor.
Erdem çok duygusal bir genç. Dayanamayıp onu kucakladığı gibi eve getiriyor. Eczaneden aldığı şırınga ile onu besliyor. Yavrucuk büyümeye başlıyor.
Biz henüz yazlığa taşınmamıştık o ara...
Geldiğimizde sevimli bir yavru bahçede hoplayıp, zıplıyordu...
Erdem sahiplendiği için onu "kedi babası" diye kızdırmaya çalışsam da o hiç oralı olmuyordu. Çünkü gerçekten onu bir evlat gibi benimsemiş...
Ona yaşına uygun mamalar alıyor, çeşme yerine içme suyu veriyordu...
Biz de çok sevdik kediciği. Adını 'Lokum' mu 'Boncuk' mu koyalım derken boncuk gibi güzel gözlerinden ötürü 'Boncuk' koyduk...
Haaa bu arada Erdem'i kızdırayım derken ben de Boncuk'un babaannesi oldum... Kedi babaannesi Hülya!..
Her sabah onların bahçeye doğru iki elimi pat pat vuruyorum "Boncuk, boncuk" diye sesleniyorum. Anında uykulu gözlerle şaşkın, yalpalayarak koşup geliyor. Hooop kucağımda, kolumun altına giriyor sığınmış gibi... Mırıl mırıl uyukluyor. Onun bu davranışı içimi burkuyor... Belli ki anne şefkati arıyor. Ben de sarılıyorum ona...
Bir gün kahvaltı hazırlarken onu çağırmasam penceremin önündeki kayısı ağacına çıkıp oradan beni gözetliyor. Hadi dayananilirsen dayan... Kıyabilirsen kıy...
Bir gün evlerinde koltukların astarını paralamış oynarken. Demet "istemem bunu evde" deyince Erdem kapı önünün kuytu yerine güzel bir kedi evi yaptı ona. Boncuk da benimsedi evini... Orada uyukluyor... Ona oynasın diye bez yumaklar mı yapmadık, kapılara kırmızı kumaşlar mı bağlamadık...
Demet, babaannesi minik şekerlerin şıkır şıkır ambalaj kağıdının seslerini seviyor diye her gün bir tane şeker atıyor önüne. Boncuk atlıyor, zıplıyor onunla oynuyor, bizi güldürüyor. Salih dedesi Demet babaannesine öfkeleniyor "Benim kahve yanı şekerlerimi neden ona veriyorsun?" diye...
Erkek mi, dişi mi henüz bilmiyoruz. Ben erkek diyorum, Erdem babası dişi... "Kızım kızım" diye seviyor onu... İddiaya girdik, sonra erkek olduğunu anladık ve ben kazandım...
İki evin bir gülü Boncuk bir sabah çağrıma yanıt vermedi... Gelip kucağıma zıplamadı... Bir tuhaflık vardı... Bizimle oynamıyor, hiç yüz vermiyordu...
"Ergen oluyor herhalde" dedik. İlgi alanı ondan değişti... Ama öyle de değildi. Belediyenin veterinerine götürdüler. Virüs kapmış diyerek iğne yaptılar. "İki günde bir getirin, yenileyelim" dediler...
Boncuk yemek yemiyor, günden güne halsizleşiyordu. Ailece bir taziye için il dışına giderken bana emanet ettikleri Boncuk'a bir şeyler yedirmek için neler yapmadım ki!..
Mamasını yemiyor diye süte ekmek doğradım, istemedi. Bir sardalya balığını haşladım, kılçığından ayırdım, suyuna da ekmek doğrayıp sundum, koklamadı bile!..
Evde biraz kavurma vardı. Üç dört parçasını avucumda ısıttım. Minik parçalara böldüm tek tek verdim, yedi şükür. Bir sevindim, bir sevindim...
Akşamına gelen Erdem'lere teslim ettim...
Biraz hallenir gibi oluyor, hepimiz seviniyoruz. Bitkin gözlerinin ışığı sönmüş görüp üzülüyoruz. Karşı komşum Ayna ile oturmaya gittiğimizde de gündemimizde yine Boncuk vardı. Hepimizi başına üşüşmüş, durumunu inceliyor gören Salih dedesi "Bütün mahalle bir kedinin başındasınız." dese de sanki az önce marketten pahalı marka kutu mamasından o almamıştı belki yer diye!..
Nefes alması zorlaştı diye akşama doğru özel veterinere götürdüler bu sefer... Teşhis konulmuştu. Meğer sarılık olmuş. İğneler... Vitaminler... "Yarın bir daha getirin, yine tedavi edelim" demişler...
Biraz da hareketlenince hepimiz sevindik...
Sabah eşim Hikmet'in erkenden İzmir'e gitmesi gerekiyordu. Ben uyanmadan gitmiş. Masada bir not:
"Boncuk gece 11'de ölmüş, Erdem haber verdi!.."
Dizlerimin bağı çözüldü... Yüreğim sıkıştı... Başım döndü... Olduğum yere çöktüm...
Biraz sonra kalktım, yürüyüş için dışarı çıktım. Erdem çatıda... Gözleri şişmiş...
"Çok üzgünüm" dedim... Gözlerini silerken boğuk bir şeyler mırıldandı... Konuşamadı... Anlamadım ama hissettim yüreğimde üzüntüsünü...
Bize kısa bir süre de olsa büyük mutluluk yaşattın Boncuk'umuz... Seni çok sevdik... Şimdi geldiğin tepede yatıyor minik bedenin...
Teşekkür ederiz...