Böyle hukukçulara güven olur mu?

Ruhittin SÖNMEZ

Bekri Mustafa Padişah IV. Murat döneminde yaşamış, hayatının çoğunu meyhanede geçiren, zeki, nüktedan ve hoşsohbet bir zattır. Dördüncü Murat içki yasağını koyduğu yıllarda dahi Bekri'nin ayyaşlığını hoş görmüş.

Gündeme düşen bazı haberlere bakınca Bekri Mustafa’ya dair anlatılan şu fıkra aklıma geliyor:

BEKRİ MUSTAFA İMAM OLDU: Bekri Mustafa yoksul bir mahallede bir caminin önünden geçmektedir. O sırada musallada bir tabut vardır. Fakat namazı kıldıracak imam ortada yoktur. Cemaat başında kavuğu, sırtında cüppesiyle oradan geçen Bekri Mustafa’yı hoca zannederek namaz kıldırmasını söylerler. “Yok, ben Hoca değilim” dese de dinlemezler ve zorla öne geçirirler.

Bekri Mustafa namazı kıldırdıktan sonra tabutun örtüsünü açar ve ölünün kulağına bir şeyler fısıldar. Cemaat ölüye ne söylediğini merak eder, Bekri Mustafa gülerek cevap verir:

"Dedim ki, sen şimdi aramızdan ayrılıp ahirete gidiyorsun, eğer orada sana ‘bu dünyanın ahvali nicedir?’ diye sorarlarsa, ‘Bekri Mustafa imam oldu’ dersin, onlar durumu anlar."

**********************************

ARABULUCUK HAKKINDA KISA BİR BİLGİ

Önce arabuluculuk hakkında kısa bir bilgi verelim.

Arabuluculuk Türk Yargı Sistemine son yıllarda giren yeni bir kurum. Arabulucu adı verilen bağımsız ve tarafsız üçüncü kişi eşliğinde, tarafların ve/veya vekillerinin katılımıyla yürütülen esnek bir anlaşmazlık çözüm sürecidir. Arabulucu olarak ülkemizde bu eğitimleri almış, belli sınavlardan geçmiş avukatlar yetkilendiriliyor.

Bu süreçte uyuşmazlıkların kısa sürede çözülmesi, tarafların kendi iradeleriyle anlaşma sağlanması, tarafların hiçbirinin kaybetmediği makul bir sonuç, husumet yerine dostça çözüm hedefleniyor. Bu sistemi Türkiye yeni uygulamaya başlasa da hayli başarılı sonuçlar alındı. Bu Adalet Bakanlığı’nın bir başarısıdır.

Bu sebeple işçi-işveren uyuşmazlıkları ile ticari uyuşmazlıklarda dava açmadan önce arabuluculuk yoluna başvurmak zorunlu hale getirildi.

Başvurucunun başvurusu üzerine Adalet Bakanlığı’na bağlı bürolar tarafından görevlendirilen arabulucu taraflarla iletişime geçerek “arabuluculuk sürecine davet” eder.

Beraberce mutabık kalınan günde toplantılar yapılarak anlaşma sağlanmaya çalışılır. Anlaşma sağlanırsa sonuçta bir “anlaşma belgesi” düzenlenir. Bu belge mahkeme ilamı gibidir.

Anlaşma sağlanamazsa, “anlaşamama” şeklinde bir son tutanak tutularak taraflarca imzalanır. Başvurucu isterse bu belge ile dava açabilir.

*******************************

DEVLET DÜNÜR İÇİN SEFERBER

Bu yazıya konu olan haberi okuduğumda, acaba bir “zaytung haberi mi?” diye tereddüde düştüm. Ama baktım ki haber ciddi. Hem de tam Bekri Mustafa fıkrasını andıran tuhaf ciddiyette bir olay.

Habere göre, başvuru konusu uyuşmazlığın dostane çözümü için görevlendirilen arabulucu, prosedür gereği, tarafları toplantıya davet eder. İşveren tarafa (standart şablona uygun) “arabuluculuk sürecine davet mektubu” gönderir.

Fakat bu defa işveren sıradan biri değildir. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın dünürü olan Baykar Makina Sanayi ve Ticaret AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Özdemir Bayraktar’dır.

Özdemir Bayraktar nedense kendisine “davet mektubu” gönderilmesine çok öfkelenir.

Ben de arabuluculuk yapmakta olan biri olarak böyle çok sayıda davet mektubu gönderdim ve hiç böyle bir tepki ile karşılaşmadım.

Bayraktar’ın öfkelenmesinin arabuluculuk hakkında yeterli bilgiye sahip olmamasından doğan bir yanlış anlamadan mı kaynaklandığını yoksa Cumhurbaşkanı'nın dünürü olmanın yarattığı ölçüsüz bir kibir ve gururun sonucu mu olduğunu haberden anlayamıyoruz.

Fakat haberde esas ilginç olan kısım bundan sonra başlıyor:

Baykar Makina’nın sahibi Özdemir, “davet mektubu” gönderen arabulucuya önce ihtarname gönderdi. Bayraktar ihtarnamede ‘şirketinin milli teknolojiler ürettiği için devlet, millet düşmanları ve PKK yandaşları tarafından saldırıya uğradığını’ vurguladı.

Daha sonra, arabulucu hakkında görevi kötüye kullanma iddiasıyla suç duyurusunda bulundu.

Kendisini ilçe Emniyet Müdürü’nün aradığını anlatan arabulucu Seher Okşar Kadırgan, şunları kaydetti:

“İlçe Emniyet Müdürü, bana ‘sen benim babamı üzmüşsün, izahat ver’ dedi. ‘Babanız kim?’ diye sordum. ‘Özdemir Bayraktar’, dedi.

Daha sonra Adalet Bakanlığı’ndan beni aradılar. ‘Bir daha karşı tarafı sakın arama’ dediler.

Adalet Bakanlığı’ndan hakkımda idari soruşturma açıldığı, savunma yapmam gerektiğine dair yazı geldi. Savunma yazdım, gönderdim. 

Cumhuriyet Başsavcılığı, arabulucu avukat Kadırgan hakkında görevi kötüye kullanma suçundan iddianame düzenledi. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen ilk duruşmada arabulucu Kadırgan, sanık olarak hâkim karşısına çıktı.

***

Eğer olay tam olarak haberde anlatıldığı gibi ise, zorunlu arabuluculuk kapsamında Adalet Bakanlığının görevlendirdiği bir görevlinin başına gelenler birkaç yönden vahim:

Cumhurbaşkanının dünürü olan şahsın kişisel tepkilerini yorumlamak ister istemez siyasi değerlendirmelere yol açar. Ben bu yazımda konuyu hukuka ve hukukçuya güven açısından değerlendirmeye çalıştığım için olayın bu kısmını yorumlamayı sizlere bırakıyorum.

Ama Cumhurbaşkanının dünürünün suç duyurusu üzerine arabulucu hakkında derhal iddianame düzenleyen savcı, ‘sen benim babamı üzmüşsün, izahat ver’ diyen ilçe emniyet müdürü ve arabulucu hakkında hemen idari soruşturma açan bakanlık yetkililerinin tavrı endişe vericidir.

Hukukun üstünlüğü ilkesinin yerini üstünlerin hukukunun aldığı kanaatini veren uygulamalardır bunlar.

“Türkiye’nin hukuk sistemi ve halkımızın hukukçulara güveni nicedir?” diye soranlara Bekri Mustafa’nın cevabına benzer bir cevap versek, halkımız durumu anlar mı dersiniz?