Hukuka ve adalet sistemine güven yerlerde sürünüyor. Bunu ben değil üst yargı organlarının başkanları adli yıl açılışlarında ve her geçen sene artan bir kaygıyla ifade ediyorlar.
Hukukun katledildiği, adalet sisteminin çökertildiği çok sayıda örneği siz de hatırlayacaksınız. Cumhurbaşkanı'na hakaret davaları; sanatçı ve gazetecilerin siyasal linç kampanyası sonucu tutuklanmaları; yolsuzluk yapanların değil, yolsuzluğu ifşa edenlerin mahkûm edilmesi gibi örnekleri anlatmayacağım. Sedat Peker’in ifşa ve itiraf ettiği, Batıda olsa her biri hükümetler düşürecek iddialarının görmezden gelinmesini de bahsetmeyeceğim.
Yargının siyasallaşmasının taşrada küçük ilçelere kadar yayıldığının güncel bir örneği yaşandı ülkemizde. Bunu anlatacağım.
* * *
İzmir’in Karaburun ilçesinde siyasi olmayan, sıradan bir boşanma davasında yaşananların vardığı boyut çok ilginç.
Karaburun MHP İlçe Başkanı ve beraberindekiler bir tarafı (kocayı) desteklemek için adliyeye gelmiş. Burada diğer taraf (kadın) ve çocuklarına saldırmış ve şahidi de dövmüş. Olay sırasında polise direnen, hâkim ve savcıları tehdit eden MHP İlçe Başkanını, Cumhuriyet Savcısı tutuklanması talebiyle sevk etmiş.
Tutuklanan MHP İlçe Başkanının avukatlarının tutuklamaya itiraz talebini C. Savcısının eşi olan Karaburun Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimi reddetmiş.
Şimdi buraya kadar olan işlemler sıradan vatandaşlar için olsa bundan sonra Karaburun’da olanlar olmayacaktı. Ama MHP iktidarın küçük ortağı ve tutuklanan MHP ilçe başkanı olunca olmazlar olmuş.
Asliye Ceza Mahkemesinin tutukluluğun devamına dair kararının ardından, Karaburun Adliyesi'nde geçtiğimiz aylarda göreve başlayan karı-koca olan hâkim ve savcı, HSK tarafından aynı günün akşamı Şanlıurfa'nın Siverek ilçesine sürülüyorlar.
Atama (sürgün) tayin dönemi dışında, hâkim ve savcının bir talebi ve mazereti olmadan yapılıyor.
Yerlerine atanan ise, öncekilerin başına gelenlerden etkilendiğinden midir; ülkemizde hukukun üstünlüğü ilkesinin yerini üstünlerin hukukunun aldığını kabullenmiş olmalarından mıdır bilinmez, bu kişiyi hemen serbest bırakıyor.
* * *
Olay siyasi bir nedenle çıkmış olsa, MHP İlçe Başkanı mesela siyasi bir kavgada tutuklanmış olsa, ben de bu tür siyasi kimliklerin kolayca tutuklanmasına karşı çıkardım. Bu hangi siyasi parti ilçe veya il başkanı için olursa olsun böyledir. Yargı siyasi faaliyetlerin kısıtlanmasına yol açabilecek kararlarda daha bir dikkatli, özenli ve hatta temkinli olmalıdır.
Fakat basından öğrendiğimiz bilgilere göre bu olayda siyasi boyut yok. Yargılamaya müdahale yanında cebir, kasten yaralama ve hakaret gibi suçlar söz konusu.
Olayı TBMM gündemine taşıyan CHP İzmir Milletvekili Sevda Erdan Kılıç’ın açıklamalarından, sürülen Savcı ve eşi olan Hâkimin, görevlerini yaptıkları için, HSK tarafından cezalandırılmış olduğunu öğreniyoruz.
Şimdi, sıradan vatandaşların yargının bağımsız ve tarafsız olduğuna, mahkemelerden adil kararlar çıkacağına inanmasını bekleyebilir misiniz?
Böyle bir ortamda yalnızca hukuka, kanunlara ve vicdanına göre karar verecek hâkim ve savcılar bulabilir misiniz?
* * *
YAŞADIĞIMIZ BENZER BİR OLAY
Hukuk dışında ama benzer bir olayı yıllar önce eşim de yaşamıştı. Yıllar önce eşim bir sağlık ocağında hekim olarak çalışıyordu. Zaman zaman madde bağımlılarının Sağlık Ocağı hekimlerinden yeşil reçete ile alınabilen uyuşturucu ilaçlardan alabilmek için reçete talepleri olurdu.
Sağlık Ocağı doktorunun yeşil reçetelik ilaç yazabilmesi için kanunla katı kurallar getirilmişti. Daha önce sağlık kurulu raporu var mı bakılır, yoksa bizzat muayene eder ve varsa bir hastalığı ve talep edilen ilaç iyi gelecekse yazılırdı.
O yıllarda Anavatan Partisi (ANAP) iktidarda idi. Bu partide ilçe seviyesinde siyaset yapan bir vatandaş sağlık ocağına gelerek eşimden bağımlı olduğu yeşil reçetelik ilacı yazmasını ister. O da sağlık kurulu raporu olup olmadığını sorar, yoktur. Hasta muayene de olmak istemez. “Ben her zaman yazdırıyorum ve kullanıyorum. Sen nasıl yazmazsın” diye bağırıp çağırıp çıkar.
Daha sonra öğrendik ki bu kişi hemen gider, eşimi İl Sağlık Müdürü’ne şikâyet eder.
Aynı gün İl Sağlık Müdürlüğünden, telefon talimatıyla bulunduğumuz ilçeden 2 saat mesafede bir dağ köyüne “geçici görevlendirmeniz çıktı” diye bildirilir. Oysaki, Müdürlük bir ceza mahiyetinde olan görevlendirmeyi yapmadan eşimden savunmasını almadı. Olay hakkında telefonla da olsa bilgi sormadı.
Bu köye toplu ulaşım imkânı çok kısıtlı idi. Eşim için bu köye gidip gelmek müthiş zahmetli olacaktı. "Görevlendirme" aslında gerçek bir sürgündü.
Derhal eşimle birlikte İl Sağlık Müdürü’ne gittik. "Siz devletin koyduğu kuralları uyguladığı için hekim meslektaşınızı tebrik ve teşvik edeceğinize cezalandırıyorsunuz. Bundan sonra her doktor madde bağımlılarının taleplerini yerine getirip uyuşturucu tedarikine aracı mı olsunlar istiyorsunuz?" diye itirazlarımızı bildirdik.
Hangi saikler etkili olduğunu bilmiyorum ama İl Sağlık Müdürünü ikna ettik. Orada talimat verdi, eşimin geçici görevlendirme kararını iptal etti.
* * *
İktidar böyle olumsuz örnekler üzerinden eleştirilince, destekçileri "eskiden de vardı" demeyi severler. Evet geçmişte de böyle kötü örnekler vardı.
Ama Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) gibi yargının en tepesindeki saygın bir kurumun, bir siyasi parti ilçe başkanının etkisiyle, sürgün kararı verdiğine benzeyen bir olay hatırlamıyorum.
Demek ki yıllar geçtikçe iyileşme sağlayacağımız yerde devlet kurumlarının artan bir hızda çürütüldüğü gerçeği ile karşı karşıyayız...