Bozkurt nedir?

Murat YAZAN

            Merih gol attıktan sonra bozkurt işareti yapınca ortalık birbirine girdi. Onamalar, kınamalar, tartışmalar.

            Bozkurt işaretinin siyasal bir sembol olmadığı defalarca yazıldı. Doğru ama eksik. Eksiği tamamlamak adına size kronolojik bir öykü anlatacağım.

            Milattan çok önceki dönemler. Tahminen 20.000’li yıllar. Orta Asya’da insanlar küçük topluluklar halinde yaşıyorlardı. Henüz devletler kurulmamıştı. En büyük topluluklar kabile ve klanlar. Kabileler çoğaldıkça birbirlerinden ayırt edilmek için sembollere ihtiyaç duydular. Semboller için esinlenmeye ihtiyaçları var ve esinlenebilecekleri her şey çevrelerini saran doğadaydı. Avcı toplayıcı toplulukların temel gıdası avladıkları hayvanların etleriydi. Avlanmayı doğanın alfa avcılarından öğrenmek için zaman zaman onların avlanmalarını gözlemlediler. Ayılar bireysel olarak avlanırken bozkurtlar grup halinde avlanan sosyal hayvanlardı. Tıpkı insanlar gibi. Yapılan gözlemler kurtlara olan hayranlığı bir tür kült haline getirdi. Bazı kabileler bozkurdu kendine sembol olarak seçti, bazıları ayı, geyik, ağaç, kartal gibi motifler kullandılar. Bu motifleri mağara duvarlarına ve daha sonra çadırlarına çizdiler. Bedenlerine dövme olarak işlediler. Hatta Göktürk devletinin bayrağında bozkurt bulunur.

            Bozkurtlara duyulan hayranlık zaman içerisinde giderek büyüdü ve toplumun bilişsel ve ruhsal ilerlemesiyle kurda anlamlar atfedilmeye başlandı. Ata kültünün etkili olduğu Türk toplumunda gücün, koruyuculuğun, yol göstericiliğin simgesi oldu. Sözlü anlatılar ve mitler arasında yerini aldı. Ergenekon destanında göç eden topluluğa yol gösterdiği herkesçe bilinir. Farklı anlatı ve destanlarda da kurda sıkça rastlanır. Anlatının birinde; bir Türk topluluğunun kılıçtan geçirildiği, son kalan 5-6 yaşlarındaki bir erkek çocuğun kolları ve bacakları kesilerek “nasılsa öldü” denilerek bırakıldığı, çocuğun ölmediği anlatılır. Savaşçılar gittikten sonra mağarasından çıkan bir dişi kurt çocuğu alıp mağarasına taşır, onu emzirip besler. Çocuk büyüyünce evlenirler ve çocukları olur. Bir başka anlatıda; gece bir çadırın tepesindeki boşluktan ay ışığı çadırın içine doğar. Ay ışığı çadırda uyuyan genç bir kadının üzerine düşer ve ay ışığını merdiven gibi kullanan bir erkek çadıra iner, çiftleşirler. Çiftleşme sonunda erkek bozkurda dönüşür, ay ışığını yine merdiven gibi kullanarak çadırın tepesindeki boşluktan çıkar. Bu ve benzeri sembolik anlatılara Türk mitolojisinde sıkça rastlanır. Bazı eski Türk toplumları bozkurdun Nuh’un çocuklarından biri olduğuna inanır. Sonraki dönemlerde şamanların diğer aleme geçmek için kurt postu giydiklerini, kurt maskeleri ve dişleri kullandıklarını biliyoruz.

            Bozkurdun çok farklı ve hayran bırakıcı bir karakteristik özelliği vardır. Tutsak edilemez. Kazara yakalanırsa kendini aç bırakarak ya da parçalayarak intihar eder. Sirklerde hemen her hayvanı görürsünüz ama bozkurda rastlamazsınız. Esareti reddeder.

            Türkler bozkurdu hiçbir zaman tanrılaştırmamış, ona sadece saygı ve hayranlık duymuşlardır. Onu doğanın saygın ruhlarından biri, ata olarak görmüşlerdir. Türklerin inanç yapısını günümüzün dinsel yapılarıyla karıştırmamak gerekir.

            Osmanlı devletince yok sayılmaya ve unutturulmaya çalışılan Türkçülük fikri İttihat ve Terakki döneminde tekrar filizlenmiş, Atatürk’ün devletimizi kurmasıyla yükseliş dönemini yaşamıştır. Rusya ve Çin’e gönderilen uzmanlar kaynakları taramış, önemli eserler kaleme alarak Türkleri unutturulan kimlikleriyle yeniden tanıştırmışlardır.

            En acısı da kendini vatansever solcu olarak tanımlayan bazı insanların bozkurdun kültürel anlam ve değerini kavrayamamış olmasıdır. Atatürk zamanında altı oku bozkurt ile iç içe resmeden eserlerin varlığından mı habersizdirler acaba ? “Ne mutlu Türküm diyene” cümlesinin arkasında güçlü bir şekilde durduğunu savunanların bozkurdun Türk kültür kodlarındaki yer ve değerini bilmemeleri cehalet midir yoksa kasıt mı ?  

            Bozkurdu bir siyasi görüşün selamlama işaretinden ibaret sanmak bozkurt kültünün, Türk kültürünün yeterince öğrenilmediğinin, anlaşılmadığının açık kanıtıdır. Atatürk’ün önemli cümlelerinden biri de; “kendi benliğini bilmeyen milletler başka milletlerin avıdır” söylemidir. Bu nedenle uzun zamandır Türk mitolojisinin okullarda zorunlu ders olarak okutulması gerektiğini savunuyorum.

            Konuyla ilgilenenler ve öğrenmek isteyenler için aşağıya bir okuma listesi bırakıyorum.  

Prof. Dr. Bahaeddin ÖGEL: Türk Mitolojisi

Prof. Dr. Fuzuli BAYAT: Türk Mitolojik Sistemi

Celal BEYDİLİ: Türk Mitolojisi Ansiklopedik Sözlük

İrfan POLAT: Türk Masal ve Efsanelerinde Olağanüstü Güçler ve Varlıklar

Timur DAVLETOV: Türk Şamanizminin Sosyolojisi

Jean Paul ROUX: Orta Asya’da Kutsal Bitkiler ve  Hayvanlar

Mihaly HOPPAL: Avrasyada Şamanlar

Not; Türk mitolojisinden esinlenen ve mitolojinin anlaşılması için yazdığım kolay okunur ve anlaşılır “Devri Daim” adlı romanımı da edinebilirsiniz.