Bu vebali kim ödeyecek?

Hakan TANIM

Dünya Kovid-19 virüsüyle savaşırken,milletimiz adete panik havasında, her yerden özellikle  doğruluğu tartışılan  sosyal medya üzerinden bilgiler almaya çalışıyor. İtalya ile skor, skora paylaşımlar yapılıyor. Özel kanallarda moderatör eşliğinde uzman diye geçinen bazı kişiler felaketin boyutlarını, ileriki günleri tartışıp milyonlardan bahsediyor. En az altı jenerasyonun bir arada yaşadığı ülkemiz şu anda zorlu bir sınavdan geçiyor. Bu virüsle verilen sınav öyle bir sınav ki yaşanan kayıplardan öte, sosyolojik ve psikolojik tahribatları düzeltmek için en az bir 30 yıla ihtiyaç olacak. Bu durumdan da  en çok altmışlı yaştaki büyüklerimiz ve ikibinler sonrası doğan nesil etkileniyor.

Yaşım 43 olmasına rağmen anne ve babamı yetmişli yaşlarında kaybetmiş olmanın acı tecrübesini yaşamış birisi olarak, ben en çok yaşını almış insanları anlayabiliyorum. Onlardaki yalnızlık psikolojisi, ölüme çeyrek varmış gibi diken üstünde yaşamaları, yaşlandıklarını hissetmeleri, yoksunluk ve de güçsüzleştiklerini hissetmeleri o kadar zordur ki.

Bana göre bir de ateşe körükle gider gibi bu insanları evlerinde usulüyle kalmaları konusunda ikna edeceğimize, bir akşam üstü çıkan genelgeyle 65 yaş ve üstüne sokağa çıkma kısıtlaması getirilmesi mantıksızlıktan öte alelacele alınmış bir karardır. "Şeffaflık şeffaflık" diyen hükümetimiz "Bakın şu kadar vak'aya bakıyoruz" der gibi, her gece skor verir gibi binlerce insan sayısını açıklıyor. Bu o kadar ürkütücü ki. Açıklansın elbet ama bu sayı usulüyle açıklanmalıdır. Mesela belediyelerden anons şeklinde ''Bugün beldemizde kaybımız yok''. Ya da olan yerler yine usulüyle bu izah edebilir. Halka moral verebilir. Tabi ki yine gece resmi ağızdan kayıp sayımız açıklanabilir.

Bizler tam da yaşımızda bayrağı sizlerden devir alacak ara jenerasyonlar olarak, bu olaylardan yine en az hasarla kalkacağız. Kalkmak zorundayız. Çünkü 1975 ve 1990 yılına kadar doğan ara jenerasyon Türk milletinin belkemiğidir. Onlar sokakta çamurla büyümüş, stratejik sokak oyunlarını deneyimlemiş, eline liste verilmeden çocuk yaşlarda görevlerini yerine getirmiş, büyüklere saygıyı öğrenmiş, vatan sevgisi ve tam geleneksel kültürümüzle yoğrulmuş nesildir. O nesil öğretmeni, bilgiyi herşeyin üstünde tutmuş, 1980'li karışıklık döneminde ülkemizin geçiş köprüsü olmuştur.

Bir de 2000 yani milenyum sonrası doğan jenerasyon var ki, bulunduğum ortamdan dolayı yakından gözlemliyorum, bu yaşanan olaylar en çok bu nesli ve sonrasını etkilemiştir. Yani bayrağı devredeceğimiz nesli.

Çünkü bu nesil küresel dünyanın empoze ettiği popüler kültür üzerinden, tamamen melez, yereldenmiş gibi gözüküp yerelden beslenen zorlama bir üst kültür üzerinden yetişti. Sokak oyunlarının yerini şiddet içerikli  bilgisayar oyunları, aşkın yerini günü birlik ilişkiler, öğretici film ve belgeseller yerine, televizyonlardaki Amerika'nın pazarladığı zombili, virüslü abuk subuk diziler ve tasvip edilmeyen aşk dizileri, yine ansiklopediler ve kitaplar yerine, Google arama motoru aldı. Gençlerde o kadar panik havası var ki, adeta özgüvenlerini kaybedecek durumdalar. Hepsi "Virüs bize de bulaşacak mı?" diye soruyor. Kimse fikirlerini sormuyor ve herkes gençlerden soğukkanlı olmalarını bekliyor.

Siyasi oy uğruna yapılan paylaşımlarda cabası. Sanki bu zor zamanlarda yapılması doğal olan şeyleri yapmak mecburiyeti yerine "Bakın bunları bizim hükümetimiz yapıyor" havası estiriliyor.

Hükümetin yada önümüzdeki değişim sürecinde gelecek hükümetlerin yapması gereken en önemli şey şimdiden başlayarak bu jenerasyona ekonomik yardımlardan öte, psikolojik destek vermeleridir. Toplumsal olayların etkilerinin 30-40 yıl gibi bir zaman dilimine yayıldığını biliyoruz. Ve en büyük görevimiz de gelecek nesilleri korumaktır. Kimse sizlerden kahraman olmanızı istemiyor... Çünkü kahramanları tarih ortaya çıkarır ve yazar.

Yoksa bu vebali hiç bir yaptırım ve hiç bir güç ödeyemez...