Birileri delilsiz, mesnetsiz İYİ PARTİ'nin kuruluş amacını çarpıtmaya devam etseler de; bizler sabırla bu partinin kuruluşuna ve meşruiyetine gerekçe olan nedenleri ısrarla anlatmaya devam edeceğiz elbette.
...
Bugün için siyasi tercihimi İYİ PARTİ den yana yaparım, tıpkı geçmişte MHP den yana yaptığım gibi. Biz ülkücülüğümüzün havasını nerede teneffüs edebilirsek, siyasetimizi de elbette orada yapar, yerimizi alırız. Geçmişte nasıl ki Bahçelici olmadığım gibi bugün de Meral Akşenerci olmam gerekmez.
...
Adamın adamı olmak; hatıra binaen insanın adil olmasını önler, "Vicdanın gözünü" önce perdeler, sonra da körleştirir; objektiflik ortadan kalkar, taraflı olmak öne çıkar. Dolayısıyla önemli olan birisinin yanında olmak değil, izah edilebilir fikir ve düşünce birliği, bütünlüğü olan kadronun içinde olmak, yani oranın adamı olmak.
...
Aslında çağdaş demokrasilerde lider değil, koordinatör vardır. Koordinatör; başkalarının çalışmalarından elde edilen ve varılan sonucu toparlar, bir araya getirir, sonucu ilan eder ve uygular; lider ise daha çok istediklerinden bilgiyi toplar, çoğu zaman kararını kendisi verir ve uygulamaya koyar. Liderler; ortalama algı düzeyi düşük, yönetim anlamında bilgiye ve tecrübeye aç toplumlardan çıkar. Dikkat ederseniz son otuz yılda ülkemizde liderlik yapmış şahısların diyelim Avrupa da tanınma oranı ile bizlerin onların liderlerini tanıma oranımız arasında dağlar kadar fark var. Neredeyse Avrupa ülkeleri "Liderlerinden" hiç biri aklımızda kalmamıştır. Çünkü oralarda lider bildiğimiz kişiler aslında birer koordinatördür.
...
Yukarıda izah etmeye çalıştığım görüşlerimi; MHP'den kopuşum ile YENİ PARTİ'nin kuruluş süresinde hasbelkader ortaya koyduğum "Bilinçli tavrımın" gerekçelerini açıklayabilmek adına anlatma ihtiyacı duydum.
...
Ve davam ediyorum...
2006 yılında Sayın Devlet Bahçeli rahmetli Başbuğ'un "Ne mozaiği ulan Türkiye mermerdir, mermer! " haykırmasına inat; tuttu "Türkiye bir çiçek bahçesidir" sözünü söyledi. Bu ifadeyi birileri irdeleme ve sorgulama ihtiyacı duymamış olabilirler ama ben çok sorguladım. O gün bu gündür bu\\ minvalde icraatlarını devam ettirirken benim kendisine güvenim sarılmış, her geçen yıl da artmıştır. Ama biz her şeye rağmen MHP'li kalmak için sabır gösterdik; ta ki "Partili Cumhurbaşkanlığı sistemi"nin kirli bir referandum ile dayatılmasına kadar.
...
16 Nisan'a kadar kesinlikle yeni bir partinin kurulmasına karşı olduğumu gerek yazılarımla, gerekse bulunduğum platformlarda ifade ettim. Ancak Erdoğan-Bahçeli ittifakının istedikleri sonuç gerçekleşince; cumhuriyet değer ve kazanımı olan "Demokratik Parlamenter Sistem"e tekrar dönebilmek adına kendimce İYİ PARTİ veya bu anlamda inisiyatif ortaya koyabilecek her türlü çaba ve oluşumun içinde olmam gerektiği benim ilk aklıma gelen düşüncem olmuştur; bugün de bunun gereğini yapıyorum.
...
Değerli dostlar bize 15 Temmuzu yaşatanlar her ne kadar doğrudan fetö olsa da; dolaylı olarak da 2002 yılından beridir "Gayri hukuki fiili başkanlık sistemi"nin uygulanmasından kaynaklanmıştır. Fetö sızması yıllar öncesinden gelse de koordineli bir şekilde devlete yerleşmesi "Gayri hukuki fiili başkanlık sisteminin" Erdoğan iradesi ile uygulanmasından kaynaklanan zafiyet sayesinde gerçekleşmiştir. Şimdi bütün bu yaşanmış kötülüklerden, musibetlerden sonra bunca edindiğimiz tecrübeye rağmen yine devamının yaşanmasına vesile olacak "Tek adamlı partili Cumhurbaşkanlığı sistemi"nin kalıcı hale gelmesine mani olmak adına; bunun öncüsü Meral Akşener inisiyatifi olacaksa onun, başkası olacaksa da onun yanında olmak benim önceliğim olmuştur ve dolayısıyla bu doğrultuda düşünüyor, hareket ediyorum.
...
Batı standardında, çağdaş demokrasilerde "Partili Cumhurbaşkanlığı sistemi" belki uygulanabilir; zira orada Cumhurbaşkanı denen kişinin rolü koordinatörlük seviyesinde olup, ülke yönetiminde görev riski dağıtılır, hata olsa bile az maliyetle telafi edilebilir. Koordinatör, yani devlet başkanı; gücünü demokrasinin halk tarafından içselleştirilmesinden alır. Allah aşkına söyler misiniz; fetö soruşturmasında miladı hukuk değil de "Tek adam" belirliyorsa; ve de; "Tek adamlı partili Cumhurbaşkanlığı sistemi" kalıcı olacaksa; istikbalimizle ilgili tüm hak ve hukukumuzu ipotek ettirmiş olmayacak mıyız? Otuz sene süresince fetö yapılanması içinde her türlü inisiyatifini ortaya koyup, kullanmış olan "Kafa adamlar" miladın dışında tutularak, bir anlamda kurtarılmışlardır. Burada ölçü ne; "17/25 Aralık itibariyle cemaat ile ilişkinizi kesin" talimatının verilmiş olması. Bu talimatı kim veriyor; tek adam. Oysa bu hükmü hukukun vermesi gerekmez mi. Bank Asya'nın faaliyetlerine izin veriliyor ancak para yatıran cezalandırılıyor; kıstas Cumhurbaşkanının belirlediği milad.
...
Bütün bunları fikren, zikren bulunduğum konumu izah edebilmek; birilerinin peşine takılıp, gittiğim şeklindeki ithamlara "Hayır hür ve bağımsız düşüncelerim takipçisiyim" diyebilmek adına anlatmaya çalıştım.
Kedi duyarlılığı
Kılıçtaroğlu'nun mesleği gereği denetimci olması, benim de bankada benzer şeyi yapmış olmamdan biliriz ki; o işle ilgili muhtemel tüm üçkağıtçılıkları biliriz.
...
Dikelim ki bir sohbette kendi adıma mesleğimle ilgili "Ben bankacılıktaki suistimalleri iyi bilirim" dediğimde hırsızlığımı mı dile getirmiş olurum.
...
Kılıçtaroğlu'nun ben hesap uzmanıyım para kaçırmayı, hırsızlığı iyi bilirim" demesini koskoca torun torba sahibi utanmaz bir güruh "Ben hırsızım" dediği şeklinde yorumladılar. Üstelik bunu meclis kürsüsünde yaptılar. Koskoca milletvekili bas bas bağırıyor "Sen hırsız olduğunu söyledin" diyor.
...
Ama aynı güruh, Zarraf'ın ABD mahkemelerinde bas bas bağırarak; Türkiye'de falanca, filancaya şu kadar rüşvet verdim; şununla şu namussuzluğu, şerefsizliği, hırsızlığı yaptık itirafında bulunduğunda hep bir ağızdan ve aynı yerden talimat almışcasına; "O söylediklerini ABD'de söylüyor, burada söylemiyor ki doğru kabul edelim"
....
Yani buna yuh mu diyelim; pes mi diyelim anlayamadım; aşikar olanı red etmek.
...
Şunu anladım ki; kediyi takip ettim, onun bile hayvansal iç güdüsünde ahlaki bir çekince var; çişini yapmak için tenha bir yer aradı; siyasette kedi duyarlılığı kadar bile bir ahlaki seviye yoktur.
Ne diyeyim ki; lanet olsun.
Senin ''İP'' dediğin ile biz ne güzel kazak örüyoruz
Senin o "İP" dediğin şeyi Erzurum'da attığın yerde arasana.
Aslında o fırlattığın ipin manasını zamanında makul şekilde, millete nasıl anlatabileceğim üzerine "Bilge"liğini de refere ederek gerekçeler üretip, ne de güzel anlatmıştım ama kadir kıymet bilemediğin gibi; ben de fazla uçmuşum ki; sonra uydurduğum kendi yalanıma kendim de inanır oldum.
...
Ah Edebiyat hocam bir bile bilse! Gururla "Ne çocuk yetiştirmişim be!" derdi; hak edilmeyen sıfatlarla, olmayan "Gerçekler" üzerinden güçlü ifadelerle yaratılan sanal kahramana dair anlamlı, derin cümlelerime.
...
Vallahi biz o kastettiğin ip ile çok güzel nakışlı kazaklar örüyoruz. Sabır edip beklersen, sana da bir sürpriz hediyemiz olacak. Nakışla ilgili bilgi vereyim. Birbirine paralar dikine, dosdoğru çubuk desenler olacak. Kıvırtmalı, birbirinin altından girip, üstünden çıkan yılan desenin uygun alacağını kulağımıza fısıldamış olsalar da; şişler işlemedi, beceremedik muhterem
Mehmet Soral