Son yazımı günahkarlık duygusu ve günahların affı konusunda yazmıştım. Okuyanlardan olumlu tepkiler aldığım gibi af konusunda olumsuz tepkilerde aldım.
Bir arkadaşım ibadetleri yapmamayı, küçük günahlardan göstermemin yanlışlığını, ibadetlerden namazın, "Dinin direği olduğunu" dinin merkezine konan bir ibadeti yapmayan küçük günah değil, büyük günah işleyeceğini sorguladı. İbadet uygulamalarını yapmayanların, (inandıkları halde) Müslümanlıklarının bile tartışma konusu olduğunu belirterek yazdıklarıma itiraz etti.
Hatta büyük günahların affının bile olamayacağını, adam ömür boyu günah işlesin, İslam dışı yaşasın, sonrada af dileyip tövbe etsin, İslam’ı yaşayanlarla beraber cennete gitsin. Bu yazdıkların Allah’ın mutlak adaletine uymaz diyenler de var.
Peşin, peşin söyleyeyim. Af edici ben değilim. Hüküm sahibi sadece Allah’tır. Hüküm yetkisini Allah, sadece kendi üzerine almış. En yakın kulları Peygamberlere bile öyle bir yetki vermemiş. Onlara verdiği görev tebliğ, örnek yaşama, tefsirdir.
Bizim yaptığımız Allah’ın ayetlerini yorumlamaktan öte değildir. Bu konuda yanıldıklarımızda olabilir. O sebeple konularla ilgili yorum ayetlerinden çok, muhkem ayetleri yazarak konulara açıklık getirmeye çalışıyorum.
Küçük, büyük günah konusunda ulemanın ortak görüşü, Kur’an’da belirtilen emir ve yasaklarda bir ceza hükmü getirilmemişse veya belirtilmemişse küçük günah olarak kabul edilmiştir.
İbadetlerin yapılması istenmiş, yapmayanlar hakkında hiç ceza hükmü getirilmemiştir. Başörtülerinizi süslerinizi kapatacak şekilde örtünün denmiştir. Lakin, örtmeyenler için bir ceza hükmü yoktur. İbadetlerin sevabını Allah, hep kendi katında olarak belirtmiştir. Onun için de İbadetler, Allah hakkına girmekte, yapmayanlar için kul hakkı düşünülmemektedir.
İbadetlerin, kişiyi Allah’a yaklaştırması yanında, dünyada beden ve ruh sağlığını korumada önemli bir yeri vardır. Zararı topluma değil, bireyin kendinedir. Ve Kur’an’da ceza hükmü olmaması sebebiyle küçük günahlardan sayılmaktadır.
Her gün hepimizin yaptığı dedikodu, büyük günahlardandır. Nur suresi 14. Ayet: Eğer Allah’ın dünyada ve ahirette sizin üzerinizde fazlı olmasaydı, içine daldığınız dedikodudan dolayı size büyük bir azap dokunurdu. (Dedi-kodu yapanlara büyük azap dokunacağı net bir şekilde belirtiliyor.)
İbadetlerden yalnız zekât vermesi gerekenler, zekatlarını vermiyorlarsa; Allah hakkının yanında kul hakkı da yemiş olurlar ki birçok ayette şiddetli şekilde ikaz edilmişlerdir. Mesela: Maun suresi 4. Ayette ‘’Veveyl’’ (Vay onların haline, yazıklar olsun onlara) ikazı vardır. Allah’ın bir Müslüman için ‘’Vay onların haline’’ demesi çok ürkütücüdür. Çünkü, zenginin malında fakirin hakkı vardır.
Af konusunu bu açıklamalardan sonra, biraz daha etraflıca açıklamaya çalışayım. Konular Kur’an bütünlüğü içinde anlaşılmalıdır. Allah bu konuda da bizlere gereken uyarıyı yapmıştır.
Bakara 174. Ayette: Allah’ın indirdiği kitabın bir bölümünü gizleyenler ve onu az bir şey karşılığında satanlar yok mu? Onlar karınlarına ateşten başka bir şey doldurmuyorlar. Allah kıyamet günü onlarla konuşmayacak, onları arındırmayacak! Onlar için elem verici bir azap vardır. Buyurmaktadır. Bu ayeti bilen bizlerin bilerek yanlış yapma şansı yoktur.
Allah Kur’an’da çok sayıda ayetinde, sınır koymadan af dileyenleri affedeceğini belirtmektedir. Allah’ın merhametine ve bağışlamasına sınır koymak, bu suçlarda bağışlanır mı? Demek; Allah’ı tanımamaktır. Kişinin kendinde bulunan olumsuz nefsini, Allah’ta aramasıdır.
Allah, dünya nimetleri karşılığı dini yalanlayanlara lanet okurken, tövbe edenleri her zaman ayrı tutmuştur.
Araf suresi 156. ayette: …Azabıma dilediğimi uğratırım; rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır. Ayrıca rahmetimi Allah korkusu taşıyanlara, zekâtı verenlere ve ayetlerimize inananlara yazacağım. Allah’ın, "rahmetim her şeyi kuşatmıştır" sözü üzerine kulun yorum yapma şansı yoktur.
Allah’ın rahmetinden ümit kesmek, bu ayete göre büyük günahtır. Allah’ın merhametine, affına, bağışlamasına sınır koymaktır.
Bakara suresi 163. ayet: Sizin ilahınız tek bir İlahtır. O’ndan başka ilah yoktur. O, Rahmeti bol ve kesintisiz olandır.
Al-i İmran 129. ayet: Göklerde olanlar da yerde olanlar da Allah’ındır. Dileyeni bağışlar. Dilediğine azap eder. Allah bağışlayandır, merhamet edendir.
Allah’ın rahmetinin gazabından çok fazla olduğuna, mağfiretinde sınır olmadığına inananlardanım. Kur’an’ı Kerimde rahim (bağışlama) kelimesi sure sayısı kadar 114 defa geçmektedir. 91 defa ise gafur (örtme) kelimesi geçmekte, çoğu zaman bu iki kelime beraber kullanılmıştır. Suçu örten ve bağışlayan anlamındadır.
Allah’ın suçlu kulları için af, bağışlama, merhamet göstereceğini çok defa belirtmiş olması; kullarını çok sevdiğinin işaretidir. Bizler kul olarak bu sevgiden, günahlarımız için tövbe ederek istifade etmeye çalışalım ki dünya ve ahirette karşılığını alalım.
Bu arada itiraz edilen konulardan biri de Allah Nisa suresi 48 ve 116. Ayetlerde, kendisine ortak koşanı, (şirk) affetmeyeceğini bildirirken; Zümer suresi 53. Ayette, bütün günahları affedeceğini belirtmektedir. Bu tezat değil mi? İlk bakışta tezat gibi görünüyorsa da dikkatli okunduğunda ince ayrıntı görünmekte, farklılık ortaya çıkmaktadır. Adı geçen ayet: De ki: Ey kendi nefislerine karşı haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Muhakkak ki O günahların hepsini bağışlar. Zira O çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.
Ayet her şeyden önce bütün insanlara hitap etmektedir. Ümitsiz kullara son ihtardır. Tövbe edin ve bana yönelin, affetmeyeceğim günah yoktur buyruğu vardır. Tövbe ve af Allah’tan isteneceği için, kişi Allah’ı tanımış; şirk de ortadan kalkmış olacaktır. Allah bundan dolayı mutlu olur ve kendini tanıyan kulunu söz verdiği gibi kesin olarak affeder. (Yunus/98, Furkan/68-70, Tevbe/15, Nur/10) Allah’a ortak koşma (şirk) devam ediyorsa bağışlama da olmaz.
Belirtildiği gibi, Nisa/ 48-116 ile Zümer/53 arasında bir çelişki yoktur.
Yalnız son nefeste, ölüm anında yapılan tövbe kabul görmez. Bilin istedim...