Demokrasiler şu üç temele oturur. Hukuk devleti, güçlü sivil toplum, özgür medya. Bugün itibariyle ne yazık ki üçü de eksik ülkemizde. Hukuk devletinin de 3 unsuru vardır. Kanunî idare, idarenin yargısal denetimi ve bağımsız yargı. Acı olan şu ki kuramına uygun ve yeter ölçüde bunların varlığından da söz edemiyoruz. Devletin her iş ve işleminin kanuna uygun olması, bu uygunluğun bağımsız bir yargı organınca denetlenmesi esasına dayanan hukuk devletinin yokluğu tek başına sistemi demokratik olmaktan çıkarabilir.
Hür basının halkın haber almasına hizmet ettiği, özgür ve eşit rekabet şartlarında yapılan seçim sonucunda oluşan, şeffaf, denetlenebilir hesap verebilir bir yönetim ancak demokratik sayılabilir. Aksi halde şeklen seçim olsa da gerçekte halk iradesinin yönetimi belirlemesi ham bir hayal olur. Demokrasilerde halkın yönetimi denetlenmesi pratikte mümkün olmaz. Halk adına denetimi bağımsız yargı yapar. Halk sadece seçimlerde sandığa attığı oyla hesap sorabilir. Bu da seçimin adil ve eşit şartlarda ve mutlaka dürüst biçimde yapılmasıyla mümkündür.
Bugün için bu ölçü ve anlayışta bir seçimin zorluğu ortada olsa da halkın elinde oyunu etkili olarak kullanabileceği seçim dışında başkaca bir araç da yoktur. Türkiye'de gerçek bir demokrasinin varlığını iddia ahmaklık olur. Medya neredeyse tek sesli hale getirilmiştir, tek adamı, iktidarı eleştirenler ahlaksızca çeşitli suçlamalara maruz kalmaktadır. Ama bu korku iklimi dahi sokağın sesini kısmaya yetmemekte, halktaki homurdanmalar artmakta, sessiz çoğunluk baskı duvarını aşmaktadır.
Türkiye'nin gözü önünde iktidar borazanı medya bombardımanına rağmen, Beypazarı belediye başkanlığında çalışkanlığı, sosyal yaşamında dürüstlüğü ve mertliğiyle tanınan Ankara adayı Mansur Yavaş'a yapılanlardan üzüntü duyup ahlaksızca iftiralar atanlardan nefrete yönelmiştir. Emekli bir ceza yargıcı olarak ilan ediyorum; Mansur Yavaş hakkında verilmiş bir adli ceza yoktur. Hakkında bugün için açılmış ceza davası da yoktur. Buna rağmen önceki gün sanki seçilme engeli olacak iması yapan R.T. Erdoğan, bugün de alenen suç işledi ve vergi kaçakçısı dedi. Lise seviyesinde maliye muhasebe okuyanlar bilir ki tahsil edilmemiş bir alacağın vergisi olmaz. Bunu bile bile vergi kaçakçısı demesi Türk siyasetinde ahlaken gerilemenin de sonuna geldiğimizi, dibe vurduğumuzu gösterir.
Ekonomik olarak iflasa sürükledikleri ülkemizin eskiden horoz dövüşü olarak yapılan siyaseti kör dövüşüne dönmüştür. Bunu düzeltmenin, siyaseti halka hizmet aracı mesabesine getirip, seviyeli bir üslupla yapılmasını sağlamanın yolu sadece sandık kalmıştır. Halkımız sürekli fakirleşmesine, işsiz kalmasına, adaletsizliğe yolsuzluğa, yoksulluğa, yasaklara sandıkta vereceği oylarla başkaldıracaktır.
Dokuz ayda tefessüh eden Başkanlık sistemini ancak bu yolla düzeltebilir ve ülke anacak böyle bir sandık hesaplaşmasından sonra normalleşebilir. Siyaseten, ahlaken, malen düştüğümüz dipten çıkmak için, akılcı bir seçim şarttır. Aksi halde seçim sonrası tufandan da öte tsunami olacaktır.