Antik çağ filozofu Herakleitos ile İngiliz filozofu Whitehead varlığı “oluş” olarak açıklarlar.
Herakleitos’a göre her şey değişir, değişmeyen tek şey değişimin kendisidir. Bir ırmakta iki defa yıkanamayız, zira ilk yıkandığımızda kullandığımız su akıp gitmiş yerine yeni su gelmiştir.
Evrende ki bu değişimi Tanrı yönetir, o kadar yönetir ki, bu yönetim her şeyin üstündedir.
Whitehead ise doğanın canlı ve devamlı değişim halinde olduğunu söyler.
Bir Tanrı deneyi olan varlıktaki oluş mütemadiyen devam etmektedir. Tanrı hem yaratmıştır, hem de sürekli yaratmaktadır.
Felsefi düşüncelere aynı ile inanmak mecburiyetinde değiliz. Ancak bu düşüncelerin mutlaka bir değeri olacaktır. Herakleitos ve Wheitehead’ın fikirleri de üzerinde durulmaya değer kendi içinde tutarlı ve bize göre evrenin varoluşunu açıklamakta yetkin düşünceler olarak karşımıza çıkıyor.
Varlığı oluş olarak açıklayan yaklaşımı değerlendirdiğimizde Tanrı’nın değişimi yarattığını ve bu değişime devamlı müdahil olduğunu anlayabiliriz. Varlık öyle yaratılmıştır ki, müdahaleyi içinde taşır.
Kurmalı oyuncak bir fareyi düşünelim. Oyuncağın içinde ki mekanizma aslında basittir ve bir programın ötesine geçemez. Ancak Tanrı evreni öyle yaratmıştır ki, bu yaratma bizler için kapsamlı ve karmaşık ama Tanrı için basittir.
Bizim inancımıza göre Allah evrende insanı cüzi irade sahibi olarak yaratmış ve onu bu iradesinden sorumlu tutmuştur. Ancak kendi iradesini kısıtlamaya tehdit etmeye kalkan sonlu varlıklara ve bu varlıkların evreni hoyratça kullanmasına müsaade etmez. Külli iradesiyle müdahale eder, bu müdahale onun için çok kolaydır.
İblis oyun kurar, iblisin yeryüzü şubeleri de bu oyunu kendisinin kurduğunu zanneder. Oysa bütün oyunları boşa çıkaracak olan Allah’ın oyunudur. İşte, “Allah’ın oyunu her oyunun üstündedir!” sözü bunu anlatır.
Çünkü Allah esas oyun kurucu, ilk muharrik yani ilk hareket ettiricidir.
İnsanoğlunun cüzi iradesinin haddini aşmasına bu sürekli değişim içerisinde öyle müdahale eder ki, biz olup biteni her şey bittikten sonra fark ederiz.
Haksızlık yapan güçlü insanlarla karşılaşılır, bu insanların sonlarının ibretlik olduğunu ise ancak tarih yazar.
Tarihin yazdığı öyle güçlü insanlar ve diktatörler gelip geçmiştir ki, çağdaşları bazen onların karşısında kendilerini ümitsiz görmüşlerdir.
Öyle zulümler olmuştur ki, yandaşları zalimleri yarı Tanrı gibi görmüşler, Allah’a ortak koşmuşlardır.
Sürekli değişim üzerine yaratılan varlıkta Tanrı bizler gibi ölümlüleri de yaratmış, bizlere sevinci verdiği gibi acıyı da vermiş, yaşamı verdiği gibi ölümü de vermiştir. Nihayet herkes ölecek olduğuna göre Yaradan bir zalime can almayı nasip eder.
Çünkü günü geldiğinde zalimde ölecektir. Mühim olan zalimin kaderine ortak olmamak.
Yaradan, cüzi iradeye müdahale etmez, kendisine ortak koşulması söz konusu olduğunda işte buna müdahale eder.
İlahi kanun koyucu cüzi iradeleri ile zalimin, zulmün, haksızlığın, yolsuzluğun, hırsızlığın, ahlaksızlığın karşısında olmaları için kullarına yeteri kadar şans verir.
Bu şansı kullanan toplumlar hak ettikleri mutluluğu yaşayacaklardır. Bu şansı kullanmayan veya kullanma iradesini gösteremeyen toplumlar içinde zulme ortak olanlarda hak ettikleri bedeli ödeyeceklerdir.
Öte yandan toplum içinde bazı insanlar haksızlığı, hırsızlığı, yalancılığı hülasa ahlaksızlığı görüyor ama ellerinden bir şey gelmiyorsa bu çaresiz kaldıklarını gösterir.
Allah’ın müdahalesi muhtemelen mazlumların zalim karşısında çaresiz kaldıklarında ettikleri beddualardan sonra gelecektir.
Eğer bir ülkede her şey hatta adalet bile çalınıyorsa, orada çaresizlik vardır. İşte ondan sonra Allah’ın müdahalesini bekleyebiliriz.
Ancak beklerken boş durmak yok, zalimle mücadeleye devam! Çünkü Allah boş duranı sevmez.