Çengel?

Bahri YILDIZBAŞ

Daldan dala atlıyor, her şeyi bildiğini zannederek, bilgiçlik taslıyor ve çevresine akıllar verdiği için, insanlar onu bir şey zannediyor. Sadece etmiyor! Direk ediyorlar. 

“Sen çok zekisin, sen kralsın, baban pilot, anan köyün doktoru, eben kraliçe, soyun ağa.” diye diye adamı siyasete ikna ediyorlar. Aslında siyasete girmesi için, adamın kiralık adamlarının oluşturduğu kamuoyu ikna etmiş oluyor. Adam törenin, pardon yörenin yani oranın en uyanık adamı.

Bilmişler, okumuşlar, yeğenler ve marabalar derken, hep birlikte adamı seçimlere hazırlıyorlar. Seçim günleri gelip çatınca, dışarıdan ilkokul mezunu adamın kürsüsüne, konuşması İçin büyük puntolarla yazılmış, bir konuşma metni bırakıyorlar. 

"Muhterem cemaat, ben bu memlekete; hastahane, postahane, fabrikahane, okulhane ve köprü yaptıracağım. Şimdi siz diyeceksiniz ki, bizim memlekette ırmak yoktur, nasıl körpi yaptıraceksın? Bir çengel, bir nokta. Ben bu memlekete ırmak getireceğim, köprü de yaptıracağım.” 

İşte o virgüle (?) ÇENGEL söylenen günlerden ve alkışlardan sonra, bu memleketin çivisi çıkmaya ve çiviler paslana paslana tetanoz iradesini teslim alarak, memleketi bitirmeye başladı. 

Ne hikayenin başında, ne hikayenin ortasında ve ne de hikayenin sonunda; ne çengelin ne olduğunu sorduk, ne de çengeli söyleyenlerin kim olduklarını. Söyleyenleri ağa ve adam sandık, gidenleri kahraman. Kendimize ve yarınlara DEĞİL, hep onlara kuzu gibi yaradık. İki metrelik patiska (Sümer kapandı), şimdi iki metrelik kötü bez, iki metre mezar İLE bir kaç kürek toprak ve iki taş bile bize fazla.

“Bir çengel, bir nokta.”