CHP'nin din algısındaki değişim

Ruhittin SÖNMEZ

CHP uzun bir aradan sonra milliyetçi, muhafazakâr ve mütedeyyin insanlarımızdan da oy almaya başladı. Böylece son yerel seçimlerde büyükşehirlerde kazandığı başkanlıklarla nüfusun yarıdan fazlasına hizmet etme imkanına kavuştu.

Bu sonuç aynı zamanda CHP’nin ciddi bir test sürecine girdiği anlamına geliyor. Buralarda başarılı olduğu taktirde Türkiye’nin yönetimi için yetki almasının yolu açılacak.

Yüzde 25’te takılıp kalmış ana muhalefet olgusunun kırılması kolay olmadı. CHP’nin bir tarafını teşkil ettiği “laiklik eksenli tartışmalar, mücadeleler, kavgalarla” dolu bir dönemi yıllardır geride bırakmamıza rağmen eski algının değiştirilmesi zaman aldı. Hala da yaşlı kesimde eski algı kırılabilmiş değil.

Milliyetçi kesimin İYİ Parti kanalıyla, muhafazakâr kesimin Saadet Partisi kanalıyla CHP adaylarına oy vermesi eskiden hayal edilemeyecek bir konuydu. Ancak bu değişim sadece seçim ittifakları ile sağlanamayacak bir husus. Asıl sebebin CHP’nin uzunca bir süredir izlediği dindar kitlelere yakınlaşma politikaları olduğunu düşünüyorum.

CHP geleneğinde "dini siyasete alet etmeme endişesi" baskın bir özelliktir. İsmet İnönü'nün siyasi konuşmalarında Allah ismini telaffuz etmemek için gösterdiği aşırı özen hatırlardadır. CHP içinde namaz, oruç gibi ibadetleri yapanların oranı anketlere göre sağ partilerden düşüktür. Ancak bu ibadetleri yapan CHP'lilerin de "siyasete alet etme" endişesi içinde ibadetlerini çoğu zaman gizledikleri bilinir. Bu durum CHP içinde dini inançların cesaretle vurgulanmasını önleyen bir faktör olmuştur.

Genel Başkanlar Deniz Baykal ile başlayıp, Kemal Kılıçdaroğlu ile devam eden yeni anlayışta CHP dini siyasete alet etmeden inancını ortaya koymaya çalıştı. Bu tarzın yavaş yavaş diğer CHP'lilerce de benimsenmesi ile çözülemez zannettiğimiz başörtüsü ve katsayı gibi meselelerin çözümü mümkün oldu. Mütedeyyin vatandaşlarımızla CHP arasındaki duvarlar yıkılmaya başladı. AKP’nin başörtüsü gibi simgeler üzerinden CHP’yi şeytanlaştırma siyasetine alan bırakılmadı.

“Asla CHP’ye oy vermez” diye düşünülen kesimler de Ankara ve İstanbul gibi şehirlerde milliyetçi- muhafazakâr kökenli adayların samimiyetine inanıp oy verince seçim başarısı gerçekleşti.

***************************************

SİYASET UZUN SOLUKLU BİR SÜREÇTİR

CHP’nin laiklik anlayışını “dinsizlik” olarak nitelendirenlere karşı “doğru dini” savunarak cevap verme sürecini Deniz Baykal başlattı; Kemal Kılıçdaroğlu devam ettirdi.

Bana göre bu politikanın miladı CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın (14 Nisan 2010 günü) Kutlu Doğum Haftası töreninde yaptığı müthiş konuşma idi.

Daha o zaman yazdığım bir yazıda bu konuşmayı şöyle değerlendirmiştim:

Baykal konuşmasında, TBMM'nin açılışını dualarla, Kur'an-ı Kerim okutarak açan Cumhuriyeti kuran kadroyu dinsizlikle suçlayanların hatalarını da anlattı. Batılılaşmayı kendi öz değerlerinden ve inançlarından vazgeçerek yapmaya çalışanlara karşı direnenleri gerici, yobaz suçlamalarıyla ötekileştirenlerin yanlışlarını da. Hem de bu olaylardan hiç bahsetmeden.

"Türkleşmek- İslamlaşmak- Muasırlaşmak" formülüyle bu kavramların çatışma değil, bir mutabakat zemini olabileceğini gösterdi.

"Laik olmayı dinsiz olmakla eşdeğer gören" hem sol ve hem de sağ cenahtaki kişilere akıl- vahiy ilişkisini mükemmel bir sadelikte ortaya koydu. Bu konuda ortaya koyduğu şu tespitlere katılmamak mümkün mü? 

"Vahiy, akıl ile çelişki içinde değildir. Hazreti Muhammed şöyle der; ‘aklı olmayanın dini de yoktur.’ Kur'an ısrarla insanların aklını kullanması, düşünmesi, ibret alması gerektiğini söyler. Yaklaşık 300 yerde Kur'an-ı Kerim'de 'düşünmez misin, ibret almaz mısın' şeklinde uyarılar vardır." 

Dini, hayatın dışına taşımak isteyenlerin nafile çabalarına, Baykal şu ifadelerle karşı çıktı: "Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed'in hayatı Kur'an-ı Kerim'in bizzat bir tefsiridir. Böylece Hazreti Peygamber Kuran-ı Kerim'in yaşanılabilir olduğunu ortaya koymuştur. Ulaşılmaz, hiçbir kimsenin tümünü gerçekleştiremeyeceği afakî, soyut talimatlardan ibaret bir anlayışı sergilemediği, hayata geçirilebilir, uygulanabilir, yaşama dönüştürülebilir bir anlayışla Kuran-ı Kerim'in bezenmiş olduğunu hepimize göstermiştir."  

Ancak Baykal, “Kuran'ın ve Hazreti Peygamberin bir siyasi rejim, bir devlet modeli teklif etmediğini, bütün rejimlerin uyması gereken adalet, istişare, şura, işlerin ehline verilmesi gibi kavramlarla ifade edilen evrensel ve zamanlar üstü mesaj verdiğini de yine İslam'ın kaynaklarına dayanarak ifade etti. 

Baykal'ın dikkati çektiği diğer husus da şöyle idi: İslam'ın tavsiyelerine uyarak kişisel gelişimini sağlamış, "iyi niyet, yani ihlâs, sonra tövbe ve daha sonra da dua; en son olarak da amel-i salihiyi davranmak, iyi yaşamak" suretiyle her bireyin Allah'ın rızasını kazanması mümkündür. 

"Kimsenin sana aracılık yapmasına gerek yoktur. Cennete ancak hak eden girer. Cennette hiçbir cemaate toplu rezervasyon yapma imkânı yoktur."

Din ve dini simgelere karşı CHP'nin verdiği izlenim bu kitlelerin CHP'ye oy vermesine mâni olmaktadır. Baykal'ın bu konuşmasında ortaya koyduğu samimiyet ve tavır, partisine yansırsa CHP bir türlü %25’i aşamayan oy oranın çok üstüne çıkabilir ve müzmin muhalefet olma kaderini değiştirebilir. 

Ancak bu süreç epey bir zaman alacaktır; samimi olmaları, buna halkı inandırmaları ve bu yüzden de sabırlı olmaları gerekir.

İşte şimdi 2010 yılında yazdığım yazıda belirttiğim sabrın meyvelerini toplama zamanı geldi. Son yerel seçimlerde CHP’nin milliyetçi- muhafazakâr kitleleri samimiyetine inandırması böylesine uzun süreli bir tavrın sonucudur.

Bu sonuca, AKP’nin dini istismar etmesine ve “İslamcı” görünüşüne rağmen İslâm’a aykırı hal, tavır ve uygulamalarına olan tepki de katkı sağladı.