Geçen hafta Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan’ın, “İsrail yönetiminin vadedilmiş topraklar hezeyanıyla hareket ettiği” tezine dayanarak, “İsrail’in hedefinde Türkiye olduğunu” açıklayan sözlerini yorumlamıştım.
8 Ekim Salı günü Kocaeli Kitap Fuarında, Anayurt Yayınevinde kitaplarını da imzalayan, Müstafi Amiral Doç. Dr. Cihat Yaycı’nın 50 dakikalık konferansını izledim. O da bu konularda görüşlerini açıkladı.
Cihat Yaycı “Müstafi Amiral” sıfatını kullanmayı kendisi tercih ediyor. Çünkü “emekli edilmedim, kendim istifa ettim” mesajını vermeye çalışıyor. Amirallikten istifa ettikten sonra üniversitede öğretim üyesi bir bilim adamı ve bir düşünce kulübünün başkanı olarak daha rahat konuşma imkanı bulmasından mutlu olduğu anlaşılıyor.
Bu konuşmada önemli değerlendirmede bulunan Cihat Yaycı’nın konuşmasından aklımda kalanları paylaşmak ve yorumlamak istiyorum.
· İsrail bir katliamcı değil soykırım suçu işleyen kural tanımaz bir devlet. Bir devlet kendisine ait olmayan bir ülkeyi işgal edebilir. Fakat İsrail gibi, o ülkede yaşayanların kökünü kazımayı amaç edinmişse bu soykırımdır ve bu suç için zamanaşımı yoktur.
· İsrail için “vadedilmiş topraklar” bir hayal değil, bir gerçekliktir. O kadar gerçektir ki İsrail kabinesinde “Vadedilmiş Topraklar Bakanı” görev yapmaktadır. Türkiye’de bazı yorumcular saptırmaya çalışsa da vadedilmiş topraklar hülyası Fırat’tan Nil’e kadar bir alanı kapsamaktadır. Bu alan Türkiye’nin 22 vilayetini de içine almaktadır.
· Türkiye’de solcu, sağcı, Natocu, Avrasyacı görünen ve kamuoyu oluşturucu etkisi olan kişi ve kurumların çoğu dışarıdan fonlanmaktadır. Bunların İsrail savunuculuğunda birleşmesi kimseyi şaşırtmasın.
· Ben Natocu, Avrasyacı, ABD’ci falancı filancı değilim. Pergelimin merkezi Ankara’dır, Türkçü ve Türkiye’nin çıkarlarını gözeten bir kimseyim.
Fakat “Türkiye NATO’dan çıksın” diyenlerin de çoğu (Avrasyacı görünenler de dahil) ABD’den beslenmektedir.
· NATO içinde bir Müslüman ülke olarak Türkiye’nin olması çok önemlidir. Dünyanın tek ve en etkin Silahlı Kuvvetler birliği örgütü olan NATO’da Türkiye’nin de diğer ülkeler gibi veto hakkı vardır. Türkiye bu gücünü kullandığı için İsrail ve Güney Kıbrıs NATO üyesi olamıyor. Eğer Türkiye NATO’dan ayrılırsa bu iki ülke derhal NATO üyesi olur. Buralara yapılan saldırılara karşı bütün NATO ülkeleri müdahale eder.
NATO Türkiye’yi NATO’dan korumaktadır. NATO Türkiye’yi Rusya’dan korumaktadır. NATO üyesi olmamız İsrail, Güney Kıbrıs ve Yunanistan ilişkilerinde avantaj sağlamaktadır.
· Evet İsrail’in “Büyük İsrail” ideali ve vadedilmiş topraklara sahip olma hayali vardır. Ancak T.C. ordusu dünyanın en aktif ve savaş kabiliyeti yüksek ordularından biridir. Çünkü Türkiye’nin asker sayısı sadece ordu mensuplarıyla sınırlı değildir. Her Türk savaş anında birer asker gibi mücadele eder.
· İsrail Türkiye’ye bir cephe savaşı açamaz. Ancak Türkiye sınırlarına yakın kurulmakta olan PKK/PYD devleti 140 bin kişilik donanımlı bir orduya sahip duruma getirildi. Suriye’de ABD ve İran’ın birlikte kontrol ettikleri alan Suriye’nin yaklaşık 2/5’i kadardır. İsrail Suriye’nin güneyinden girip PKK/PYD ve ABD’nin kontrol ettiği bölgeyle birleşirse İsrail Türkiye ile dolaylı olarak komşu olur. İsrail Türkiye ile doğrudan savaşamaz ama bu garnizon devlet vasıtasıyla vekalet savaşı yapabilir.
· Bir diğer zayıf noktamız sığınmacılar sorunudur. Suriye iç savaşından gelen sığınmacılara “açık kapı” politikası uygulanması büyük hata idi. Kimliklerini bile doğrulamadan aldığımız milyonlarca sığınmacının kamplarda tutulması yerine şehirlerimize yerleştirilmesi dünyada emsali görülmemiş bir uygulama oldu.
· İran’ın Irak ve Suriye’de kullandığı ve bu ülkelerin parçalanmasına sebep olan özel birlikleri vardır. Afganistan’dan geldiği söylenen tamamı genç erkeklerden oluşan binlerce sığınmacının İran’ın yetiştirdiği özel kuvvetler mensubu olmadığını söyleyemeyiz. Yarın ülkemizden çıkarmaya kalksak şehirlerimizi yakar bunlar.
· ABD Güney Kıbrıs ile bir savunma işbirliği anlaşması yaptı. Bu anlaşma kime karşı yapılmış olabilir? Tabii ki Türkiye’ye karşı.
· ABD’nin ilk Hamas saldırısından sonra İsrail’e destek için uçak gemileri vasıtasıyla yığdığı uçak ve diğer askeri güç Doğu Akdeniz’e sınırı olan Türkiye dahil bütün ülkelerinin toplamından fazla idi. Verdikleri mesaj da açıktı: “Bundan sonra Ortadoğu’da hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.”
· Bütün bunlara rağmen karamsar olmaya gerek yok. Çünkü Türkiye her geçen yıl daha da güçleniyor. Ekonomideki sıkıntılar, yapılan yanlışlara rağmen Türkiye on yıl öncesine nazaran çok daha güçlü.
· 2016’dan önce FETÖ örgütlenmesiyle ordumuzun komuta kademesi hapse atıldı, etkisiz hale getirildi. FETÖ darbesiyle devletimiz ele geçirilmeye çalışıldı. Bunları atlattık. On-onbeş sene önce terörden gezemediğimiz illerimiz şimdi güvenli. Savunma sanayimiz eskisinden çok daha güçlü. Bu alanda en fazla ihracat yapan ülkeler sıralamasında dokuzuncuyuz.
Son 30 senede çevremizde olan 20 savaştan çok fazla etkilenmemeyi başardık.
Korkacak bir durum yok ama uyanık olmak ve risklere karşı tedbir almak zorundayız.
****
Cihat Yaycı’nın sözlerini aklımda kaldığı şekilde yukarıda özetledim.
Bu sözlerden eksik bulduğum hususları sorma fırsatı olmadı. Şimdi sizlerle paylaşıyorum.
Cihat Yaycı Büyük İsrail Projesi ile garnizon Kürt devleti kurdurmayı birlikte değerlendirdi. Ben en az on yıldır “Büyük Kürdistan- Büyük İsrail projeleri ile Büyük Ortadoğu Projesinin” entegre olduğunu yazıyorum. Cihat Yaycı BOP’tan bahsetmesini ve Türkiye Başbakanının (şimdiki CB) “ben BOP eşbaşkanıyım” sözlerini de değerlendirmesini isterdim.
İsrail bilim ve yüksek teknolojiyi kullanan bir devlettir. Her bakımdan ABD ile işbirliği içindedir. “Nil’den Fırat’a” şeklinde 3300 yıl önceki bir Tevrat ayetinin İsrail devleti tarafından bir stratejik hedef olarak benimsendiğini gösterir mi?Bu topraklardan olan Sina yarımadasını İsrail Eylül 1978 anlaşmasıyla neden Mısır’a geri verdi? Vadedilmiş toprakların ortasındaki Ürdün’e bir işgal tehdidi neden söz konusu olmadı?
Kaldı ki daha geçen sene Türkiye- İsrail ilişkilerini geliştirmek için Erdoğan ve Netanyahu el sıkışmış ve siyasi ve ticari ilişkiler geliştirilmemiş miydi?
Tevrat’taki ayetler yeni yazılmadı ve İsrail’in “vadedilmiş topraklar bakanlığı” yeni kurulmadı. Neden şimdi bu açıklamalar yapılır oldu?
Jeopolitik gerçeklik İsrail tehdidinin korkutucu boyutta olmayacağını gösteriyor. Ama Türkiye’ye sermaye akışını isteyen bir Cumhurbaşkanı bu korkuyu salmakla sermayeyi ürkütmüş olmadı mı?
Türkiye İsrail ile ilişkilerde böyle U dönüşleri yaşarken, “Can Azerbaycan” İsrail ile neden askeri ve siyasi işbirliği içinde? “Bir milletin iki devletinde” aklını kullanan hangisi?
Ruhittin Sönmez